İstanbul’dan kaç bilim kurgu öyküsü çıkar?
Özlem Ertan "İstanbul Öyküleri 3: Bilimkurgu" kitabına dair yazdı.
Fotoğraf: Pixabay
Özlem ERTAN
Bilim kurgu özellikle son yıllarda Türkiye’de geniş okur kitlelerinin ilgisine mazhar oluyor. Bunda sanal dünyaların, ileri teknolojinin ve tüm bunların insan yaşamı üzerindeki etkisinin görünür olmasının yanında Türkiye’de başarılı bilim kurgu öyküleri ve romanları üreten yazar sayısının artmasının da etkisi var.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir süredir, odağında İstanbul’un olduğu öykülerden oluşan seçkiler hazırlıyor. Bu seçkilerden üçüncüsü bilim kurgu edebiyatına ayrıldı. Editörlüğünü Ahmet Bozkurt’un yaptığı ‘İstanbul Öyküleri 3: Bilimkurgu’da Ademhan Esen, Ayşe Acar, Barış Müstecaplıoğlu, Can Kantarcı, İsmail Yiğit, Levent Şenyürek, Nihal Engin Vrana, Sabri Gürses, Uğur Batı ve Yudumis’in bilim kurgu öyküleri bulunuyor.
Kitabın on yazarından beşinin Türkiye’de fantazya, korku ve bilim kurgu türlerinin tanınması ve bu alanlarda nitelikli eserler üretilmesi konusunda önemli bir misyon üstlenen Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneğinin (FABİSAD) üyesi olduğu göze çarpıyor. Hatta Türkiye’de fantastik edebiyat denince ilk akla gelen isimlerden biri olan, FABİSAD Başkanı Barış Müstecaplıoğlu da seçkide yer alan isimlerden biri.
Kitaptaki öykülerin her biri İstanbul’u farklı bir bakış açısıyla, kendi kurgusu içinde anlatıyor.
GELECEĞİN İSTANBUL’UNDA İKİ AYRI DÜNYA
Şimdi kitaptaki öykülerden bir kısmına göz atalım.
Barış Müstecaplıoğlu’nun ‘Miras’ adlı öyküsünde kurduğu evren, yazarın ‘Osmanlı Cadısı’ romanını andırıyor. Tıpkı ‘Osmanlı Cadısı’nda olduğu gibi ‘Miras’ta da toplumun ayrıcalıklı kesimlerinin yaşadığı lüks mega kuleler ile yoksulların ikamet ettiği, hastalıkla, kirlilikle dolu mahalleler var. Kent, mega kulelerle yoksul mahalleler arasında ikiye ayrılmış durumda. Keskin bir hiyerarşinin yansımasını görüyoruz geleceğin İstanbul’unda.
Öykünün baş kahramanı Aylin, devlet himayesinde yetişmiş, başarılı ve hırslı biri. En büyük hedefi ise uzayda uçabilmek. Bunun için girdiği sınavda başarılı olmasına rağmen, hedefindeki görev için seçilmiyor, çünkü askeri teşkilatın onunla ilgili başka ve çok daha önemli planları var.
Uzun bir öykü olan ‘Miras’ta Metaverse benzeri simülasyonlar, gelişkin bir uzaylı ırkı gibi detaylar da görüyoruz. ‘Miras’, okuru teknoloji, etik değerler ve gelecek hakkında düşünmeye iten akıcı, güzel bir metin.
KARANLIK İSTANBUL’DA HAFIZASIZLIK
Bilim kurgu denince ilk akla gelen isimlerden biri olan İsmail Yiğit’in ‘Simİstanbul’dan Kolajlar’ adlı öyküsü, karanlık bir gelecek tasviri içeriyor. İstanbul, uzaylı bir ırk tarafından istila edilmiş ve akabinde kent sakinlerinin hafızası silinmiş. Geçmişleriyle birlikte direniş güçlerini de kaybettikleri için uzaylı ırk tarafından köleleştirilmişler.
Ancak öykünün baş kahramanı geçmişini hatırlıyor. Uzaylıların İstanbul’a geldiği günü de… Peki, onun diğerlerinden ne farkı var?
İsmail Yiğit, bilim kurgu ile ilgili araştırma yazılarından ve makalelerinden de tanıdığımız bir yazar. Bu araştırmacı yönü öyküsünde de kendini gösteriyor. Zira yazar, öyküsünde bilim kurguyla ilgili tartışmalardan da bahsediyor. Bilim kurgunun totaliter rejimlerle, baskıyla, ötekileştirmeyle ilişkisini kurguya ustalıkla yediriyor.
KADIKÖY’DE BİR ÜS
Levent Şenyürek’in ‘Üs’ adlı öyküsünde ise kendimizi İstanbul’un Kadıköy semtinde buluyoruz. Bir baba ile oğlu denize doğru indiklerinde tuhaf bir üsle karşılaşıyor. Peki, kimler vardır bu üste? Yabancı bir devletin ajanları mı? Yoksa uzaylılar mı?
‘Üs’ zaman yolculuğu, simülasyon, paralel evrenler, uzaylılar gibi bilim kurgunun yaygın temalarını kullanan bir öykü. Sonunun bir hayli sürprizli olduğunu da belirtmeliyim.
ORİJİNAL BİR BİLİM KURGU: TERCÜME MAKİNESİ
Sabri Gürses’in ‘Tercüme Makinesi’ adlı öyküsü, konusu ve dönemi itibariyle ilginç. Ne de olsa bilim kurgu denince insanın aklına gelecek ve yazarın zihnindeki gelecek tasavvuru gelir, öyle değil mi? Ancak Sabri Gürses, öyküsünü 1930’lu yılların sonunda geçiriyor.
İstanbul Üniversitesinde akademisyen olan Başkahraman Hilmi Bey, bir tercüme makinesi yapma fikrini arkadaşlarıyla paylaşıyor.
Öykünün geçtiği dönemin gerçekte olduğundan farklı tanımlanması da ilginç detaylardan biri. 1930’lardayız, ama etrafta robotlar var ve uzay çalışmaları yapılıyor. Ancak bu zamansal uyumsuzluklar öyküye o kadar iyi yedirilmiş ki hiç garip durmuyor. Yazarın dili de öykünün zamanına uygun. 1930’ların, ’40’ların, Osmanlıca kelimelerle süslenmiş dilini kullanıyor yazar. İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel, Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi tarihsel figürler de kurguda yer alıyor.
OSMANLI, ZAMAN VE BİLİM KURGU
Uğur Batı’nın yazdığı ‘Zaman Mahpusu’, kitaptaki ilginç öykülerden biri. Bu kez Osmanlı dönemi İstanbul’undayız. Ancak bu eski İstanbul’da geleceği gören birileri var. Batı, öykülerinden ve ‘Azraa-Eel Menkıbeleri’ romanından alışık olduğumuz, Osmanlıca kelimelerin, tamlamaların bol olduğu bir dil kullanmış ‘Zaman Mahpusu’nda. Öyküsünde ‘Enok’un Kitabı’ndan ve ‘Tevrat’tan bildiğimiz Düşmüş Melekler ile onların insanlarla birleşmesinden doğan Nefilimlere de atıfta bulunmuş.
Uzun lafın kısası, yerim elverdiği ölçüde ancak beş öyküsünden bahsedebildiğim ‘İstanbul Öyküleri 3: Bilimkurgu’, okurlara, farklı yazarların kaleminden çıkmış, nitelikli öyküleri okuma imkanı sunuyor. Selçuk Ören’in her öykü için ayrı ayrı çizdiği illüstrasyonlarla süslenmiş seçkideki diğer beş öykünün de keyifli bir okuma vadettiğini söyleyebilirim.