Kokuşmuş siyasetin karşısında gençliğin kendi siyasetinin gerekliliği ve koşulları
Siyasete doğrudan ve etkili katılmanın yöntemi; siyaseti saf dışı bırakan, geleneksel siyasetin ufkunu aşan bir örgütlenme ve dayanışma faaliyetiyle mümkün olabilir.
Ender Şiar ARGIN
İstanbul
Önceki sayımızda gençlik ve siyaset arasında kurulan sorunlu ilişkilere dair bir tartışma sürdürmüştük. Ağırlıklı olarak gençlik içerisinde yaygın biçimde uç veren kritik/yaşamsal meselelerde geleneksel/burjuva siyasetle buluşan ve çelişkili bir ilişki biçiminde açığa çıkan eğilimlere dair bir tartışma sürdürmüştük. Bu yazıyı da tartışmanın başka bir boyutuyla, çoğunlukla gençlik dışındaki toplumsal kesimlerden gençliğin siyasetle nasıl bir ilişki kurması gerektiğine dair buyurgan/seçkinci yaklaşımların gençlik içerisinde alıcı bulan kimi yönleriyle sürdüreceğiz.
Önceki yazıda eksik bıraktığımız bir meseleden, gençliğin neden siyasetin hem nesnesi hem de öznesi olduğundan başlayabiliriz. Çünkü son zamanlarda daha fazla söylenir oldu: Gençlik, toplumsal olarak “geçici” bir kategoridir, gençliğin siyasetle kuracağı ilişki dolayısıyla “sınırlı” olmalıdır. Öyleyse gençliğin “genç olmaktan kaynaklı” gündemleriyle ilgilenmesi, siyasetle ilgilenmemesi, “hayatını yaşaması” ve dert-tasa çıkmazından başka bir şey olmayan bu alanı siyasetçilere bırakması gerekir. Hatta bu yaklaşımın sonuçlarını her yerde görüyoruz artık: Çeşitli sokak röportajlarında ülkenin dertlerine yabancı olmayan, örneğin ailesinin ekonomik durumuna, asgari ücret tartışmalarına, enflasyon ve kriz gibi iktisadi kavramlara dair fikri olan gençlere bir “mazlumluk” yakıştırılıyor. Bu gençlerin, bırakalım ülke siyasetini, ailesinin gelirini bile bilmesi “bu memleketin utancı”dır ve genç olmak gibi bir daha gelmeyecek bir fırsatı varken siyasetle ilgilenmesi “ne kadar da acı verici”dir(!) Bu yaklaşımın iki sakat sonuca vardığını söyleyebiliriz. Birincisi, gençliği bir toplumsal grup olarak inkâr eden, “geçici” statüsünden ötürü siyaseten saf dışı bırakan buyurganlık. İkincisi, bir toplumsal grup olarak kabul edilmediğinden günümüz gençliğinin kendi söylemleri/refleksleri vb. ile siyasete “alternatif” bir dahlini imkânsız kılan, kendi siyaset araçlarını yaratma olanaklarının önünü kapatan umutsuzluk.
TOPLUMSAL BİR KATEGORİ OLARAK GENÇLİK
Gençliğin, “gençlik” diye tarif edilen yaş aralıklarında olması elbette geçici bir durumdur. Ancak sanayi devrimi ve kapitalizmin egemenliğinden beri toplumsal olarak bir “gençlik” kategorisinden bahsediyor olduğumuzu ve bu tarihin önemli bölümünde büyük toplumsal değişimlere/dönüşümlere neden olan siyasal olayların, dönemin “gençliğinin” katılımıyla mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Dünya savaşları, sosyalist devrimler, ulusal kurtuluş mücadeleleri, faşizmler vb. “Gençliği kazanan geleceği kazanır” mottosunun hayat bulduğu sayısız örnek verebiliriz. Dolayısıyla gençliğin toplumsal bir kategori olarak geçici olması ile toplumsal bir özne olarak kendi söylemi, özlemi, jargonuyla siyaset sahnesinde yer etmesi arasında bir “çelişki” yoktur. Gençliğin genç olması, siyasetle kurduğu ilişkiyi “olumsuzlayan” bir kolaycılıkla açıklanamaz.
Dünya kapitalizmi bu durumun farkında olacak ki gençliği siyasetten uzak tutmak adına kimi önlemler alıyor. Son 30-40 yıldır kapitalizm ve düzen partileri açısından gençliğin siyasete katılımının negatif anlamda örgütlendiği ciddi bir siyasal/ideolojik faaliyetten bahsedebiliriz. Örneğin 80 darbesi sonrası Türkiye kapitalizminin yeniden yapılandırılması ve neoliberal politikaların hâkim olduğu bir Türkiye’nin siyasetinde “gençlik” mitinin saf dışı bırakılması; apolitizmin, bireyciliğin, korkunun örgütlenmesi sürecine bakabiliriz. Gençliğin siyasetten dışlanması kritik bir ihtiyaç haline gelmişti. Üstelik bu durum, yaygın kanının aksine, Türkiye’ye has bir durum da değildi. Neoliberal kapitalizmin hemen hemen bütün ülkelerinde düzen siyaseti; siyaseti siyasetle uğraşmayı meslek haline getirmiş, profesyonelleşmiş bir azınlığa hapsetmek, çoğunluğun dahil olduğu değil desteklediği ve angaje olduğu bir süreç olarak sınırlandırmak üzere önlemler alıyor. Düzen partilerinin her birinde bulunan gençlik kolları yapılanmaları bile bu esasa göre şekilleniyor: Deniyor ki gençlik, merkezi politikanın üretilmesi ve karar alma mekanizmalarında değil; yalnızca aşağıda, gözden ırak bir ortamda sosyal/kültürel etkinliklerde temsil edilmeli, yukarıdaki politik hattın sahiplenilmesi ve yaygınlaştırılmasıyla ilgilenmeli, katı hiyerarşik ve buyurgan bir siyaset düzeninin izleyicisi olmalı. Dolayısıyla böyle bir siyaset projesi icra ediliyorken “siyasi şeyler” söyleyen bir gencin “acıma” duygusuyla karşılanmasını bu çerçevede düşünebiliriz.
AŞAĞIDAN SİYASETİN ARAÇLARI
Gençlik ile siyaset arasına böyle bir bariyer örmek, gençlik içerisinde de siyasete yaklaşımı ve siyasetin gerçekten icra edilen formlarının araçlarını baştan sakatlıyor. Raymond Aron, Osmanlı sonu/Cumhuriyet başı dönemi incelerken gelişmeyi fabrika bacalarında gören Fransa toplumu ile gelişmeyi parlamento binalarında gören Türkiye toplumu arasında bir ikilik kurar. Aron’un çıkarımı şu anlamda önemlidir: Siyaseti parlamentoya, kanunlara, geleneksel siyaset araçlarına indirgemek bugünün değil, Türkiye tarihinin bir sorundur. Dolayısıyla 68’lilerden, 78’lilerden, 90’ların öğrenci hareketinden, Gezi’ye rengini veren gençlik siyasetinden bahsederken her zaman üzerinden atlanan bir husus “toplumsal koşullar” ise, diğer husus da böyle bir siyaseti imkânlı kılan araçların “aşağıdan” yaratılması sürecidir. Öğrenci dernekleri, popüler kültür alanları, sinema salonları, parklar, atölyeler, halı sahalar vb. gençliğin kendi ilgi alanları ve ihtiyaçları doğrultusunda bulunduğu bütün kamusal alanların toplumsal bir kategori olarak gençliğin kendi kolektif siyasetinin, alternatif siyasetinin imkanlarını kendi içinde taşıdığını söyleyebiliriz. Gençlik ancak sahici ve önemsiz olmayan bir toplumsal grup olarak kendisini gördüğü ve kendisine kapanan yolların farkında olduğu, “başka bir yol”un imkânlarını aradığı ölçüde kendi siyaset araçlarını kurabilir, siyasal özlemlerini dile getirebilir. Siyasete doğrudan ve etkili katılmanın yöntemi; siyaseti saf dışı bırakan, geleneksel siyasetin ufkunu aşan bir örgütlenme ve dayanışma faaliyetiyle mümkün olabilir.
Örneğin bir kitap okuma kulübünde bir araya gelen liseli gençlerin sıcak arkadaşlık duygusuna yaslanan anti-hiyerarşik ve katılımcı birliği, yarın üniforma dayatmasında karşı bir itiraz kampanyası örgütlemenin mücadele birliği/mekanizması haline gelebilir. Yemekhane zamlarına karşı üniversite öğrencilerinin “forum” gibi önce fikri birliği, sonra karar ve icra organı olarak eylem birliğini ifade eden temel birlik mekanizmalarındaki deneyimleri daha politik taleplere, örneğin hayat pahalılığına karşı mücadeleye girişmeyi mümkün kılabilir. Gençliğin bulunduğu alanlarda kültür evleri, sanat merkezleri, spor kompleksleri açılması gibi bir siyasal talebin hayat bulması için bugünden, aynı sıraları/park köşelerini paylaşan gençlerin bir mahallede kültür-sanat etkinlikleri örgütleyecek mütevazı bir atölyeyi örgütlemesi, amatör düzeyde de olsa dans/müzik gibi alanlarla ilgilenme fırsatı bulamayacak gençleri bu uğraşlar etrafında bir araya getirecek bir sanat atölyesini oluşturması, bu türden kültür-sanat-spor atölyelerinin politik dayanışma birlikleri haline gelmesinin ilk adımı olabilir.
SİYASETİN SAHİCİ VE YALANCI FORMLARI
Bu türden bir siyasetin alışılagelen siyasete uzak olduğunu düşünebiliriz. Öyledir, çünkü siyasete katılımın yolu günlük yaşamın en kılcal noktalarından başlar. Siyasetin bu tarzının yukarıda bahsettiğimiz geleneksel bariyerleriyle “sıra dışı”laştırılması, gençlik kesimleri içerisinde hiç de doğru olmayan bir siyaset anlayışını ve politik-pratik sonuçlarını doğuruyor.
Popüler mecralara bakalım. Son zamanlarda gençliğin siyasetle kurduğu ilişkiye dair sayısız video-belgesel, tartışma programı vb. dolaşıma girdi, giriyor. Bu içeriklerin ortak noktasında gençlerin ağırlıklı olarak geleneksel ve yaşlı tipi siyasetten uzak durma tutumunu, siyasetin toplamıyla kurduğu “açık mesafeli” ilişki bağlamında “olumlayan” bir yaklaşım görebiliriz. Jahrein, Oğuzhan Uğur, 90+, Medyascope vb. her bir popüler kişi ve kurum farklı farklı eğilimleri ifade etse de ortak bir desende buluşuyor: siyasetin “kirli iş” olarak faş edilen görüntüsünün, gençliğin siyasette herhangi bir bağlamda “işinin olmadığı” görüşünün dayanağı haline gelmesi. Bu “gerekçelendirme” projesinin, gençlik içerisinde epey alıcı bulduğunu da görebiliriz. Düzen partileri, devlet ve çeşitli siyaset kurumları vb. tarafından örgütlenen siyasetin bu eğilimi beslediğini zaten söylemiştik. Ancak, siyasal gelişmelere dair fikir sahibi olmak, tartışmak, tutum almak vb. çıktılarıyla Türkiye gençliği açısından bir apolitizm sorunu olmadığı düşünüldüğünde siyasete bu denli “dışsallaşmanın” bir yandan da siyasal bir “tercih” olduğunu görmeliyiz. Evet, Türkiye gençliği açısından siyasetin görülen/sahnelenen formu problemli bir alandır. Ancak başka bir siyasal perspektiften, düzen dışı bir siyasetten, örneğin daha adil ve kamucu bir toplumsal düzenden, demokratik-özerk üniversitelerden bahseden ya da gençliğin özlemlerine şu ya da bu biçimde çağrı yapan siyasetlerin/siyasetçilerin de bu “uzak durulması gereken” çembere dahil edildiğini görebiliyoruz. Yani tek sorun siyasetin kirli olması değil, aynı zamanda böyle bir ortamda gençliğin bir toplumsal grup olarak kendi farkına varmasının, arzularını ve özlemlerini ifade edecek seçenekleri arama, bulma, buluşma çabasının zayıflığıdır.
Birkaç örnek verelim. Genç Hayat’ın önceki sayılarında çokça tartıştığımız gibi, üniversitelerde kulüp ve topluluklar bugün hâlâ öğrenci gençliğin en yaygın örgütlenme araçlarıdır. Ancak, örneğin memleketteki bir gelişmeye diğer topluluklarla birlikte refleks göstermek söz konusu olduğunda (örneğin Bartın’daki işçi katliamı) yüzlerce üyesiyle üniversite öğrencilerinin ana gövdesini temsil eden bu birlikler -yaka silkilen geleneksel siyasete karşı farklı bir siyasetin mekanları olarak- gençliğin yaygın siyaset araçları olarak değil tam tersinden siyasetle “ilişkisi olmaması gereken”; yalnızca uzmanlık alanlarına, hobilere, pozitif bilimlere vb. hitap eden mekanizmalar olarak daraltılır. Pozitif bilimlerin, hobilerin, uzmanlık alanlarına dair faaliyet sürdürmenin kendisinin ne kadar politik olduğu başka bir tartışma olsun. Bırakalım ülke gündemini örneğin doğrudan kendi varlığını ilgilendiren bir talebin, sözgelimi demokratik üniversite talebinin bile toplulukların ana ağırlığı tarafından fazlasıyla “politik” bulunduğunu Boğaziçi sürecinden hatırlıyoruz. Ya da başka bir örnek; bir ölçüde mevcut siyasetin dışına çıkan, politik bir gençlik örgütünün, bir siyasi partinin üyesi olan gençler el çabukluğuyla bu “uzak durulması gereken” evrene yerleştiriliyor. Politik faaliyet, nasıl bir faaliyet olduğundan bağımsız “idealistlik”, “hayatı zorlaştırma” hatta yer yer “boş iş” olarak etiketleniyor. Örgütlü siyasetin icracıları, idealleri için sorumluluk alma cesaretinin kendisi bir çırpıda tek kelimelik sıfatlarla önemsizleştiriliyor. Gençliğin siyaset mekanizmalarından yoksun ve örgütsüz görüntüsü yeğleniyor, “siyasetten uzak durmak” konfor alanının önemli bir “bileşeni” haline geliyor. Siyasetin gençlik içerisindeki kirli görüntüsü, “E gel o zaman, başka bir şey deneyelim” diyen ve geleneksel siyaseti aşma ufkunu ve çabasını işaret eden sahici bir siyasetin de kuşkucu, özgüvensiz, çekingen karşılanmasının “bahanesi” haline geliyor. Yani gençliğin örgütsüz, dağınık, umutsuz görüntüsünün sebeplerinden bir yönünü egemen sınıfların siyasetinde aramalıysak, diğer yönünü de gençliğin gayet bilinçli/politik konumlarında, “tercih”lerinde aramalıyız.
Siyasetin buyurgan, seçkinci, yabancılaştırıcı, tekinsiz ve “al gülüm ver gülüm” formlarına karşı “Siyasetten uzak duralım”cılık değil, başka türden bir kolektif siyaset karşılıklı güven hissini, dayanışmayı, aidiyet duygusunu, gelişmelere karşı haberdar olma ve refleks gösterme becerisini, kendi dışındakileri de kapsayacak bir örgütlenme kapasitesini yaratabilir. Dolayısıyla “Dokunan yanar” etiketiyle “küsülmesi” gereken, siyasetin yekten kendisi değil; günlük yaşamın sıradanlığının, sıradan sorunların içinden sıradan özlemlerle, sıradan kahramanlarca icra edilmeyen, aksine dev kulelerde, genel merkezlerde, siyasetin fiyakalı vitrinlerinde üretilen geleneksel siyaset mekanizmalarıdır.
Evrensel'i Takip Et