Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
26 Ekim 2022 00:49
/
Güncelleme: 23:53

29 Ekim ve gençliğin “esas” mirası 

Gençliğin mirası, burjuvazinin siyasal ve toplumsal dayanaklarını sürdürmek anlamında bir “cumhuriyetçilik” değil, işçi sınıfının yarattığı ortak birikimin sahiplenilmesidir.

29 Ekim ve gençliğin “esas” mirası 

Ekran görüntüsü TBMM'nin resmi Youtube hesabından alınmıştır

Reklamları Kapat

Zehra ÖZÖCAL

İstanbul 

“Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olması” fikri, milyonlarca genç için savunması, arkasında durması, ne pahasına olursa olsun korunması gereken, cumhuriyetin en kısa ve özlü ifadesi, devralanmış bir miras, gençliğin bekçiliğini yapacağı bir ülkü…

İfadeler çeşitlendirilebilir. Ancak girişte de açık edildiği üzere bu yazının konusu bu ülkünün, ulusun gerçek bağımsızlığı ve egemenliğin millete ait olması fikrini gençlik kesimleri açısından cezbedici kılan ideolojik karşılığın üzerindeki Kemalizm mührünün esas olarak neyin üzerine vurulduğunu tartışmaya açmak, bu kazanımların ve ilkelere olan yaklaşımımızın gençliğin ortak sorunları ve yaşamak istediği Türkiye özlemi bakımından nerede durduğunu anlamaya çalışmak olacak. 

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı olarak tarihte yer alan, tarihe ve topluma mal edilen bugünün röntgenini çekelim. Beliren cumhuriyetin tam göğsünde, tek partili dönemden, darbelerden, faili meçhul cinayetlerden, yaşanan sayısız iş cinayetinden, kadın sorunu, ezilen ulus sorunundan, gösteri, eylem, grev hakkından, siyaset yapma özgürlüğünden ve belki de bugünlerde bizzat deneyimlediğimiz tek adam yönetiminin sayısız icraatından doğan siyah lekeleri düşününce, bu röntgende beliren cumhuriyet, tam olarak nedir? Ve burada, cumhuriyetin kurucu değerleri, her defasında bir tutkal göreviyle sahneye sürülen Kemalizm, gençlik kesimlerinin hangi siyasal ve toplumsal taleplerine, cevap olabilir?

99. yılında cumhuriyetin kuruluşu, aradan geçen 99 yılda Türkiye gençliğinin bağımsızlığa, eşitliğe ve gerçek bir halk yönetimine, kendi iradesinin gerçek temsiline sıkı sıkıya bağlıözlemlerini yoksullukla, krizlerle, demokratik gasplarla sınadı, en çetin sınamalardan biri ise bugün yaşanıyor.

Zira bu cumhuriyetin, kazanımların korunması ve ilerletilmesinden ziyade, onları kazanan halk kitleleri üzerinde bir baskı aracı olacak, devamlı haklarını geri almakla tehdit edecek, daha ilerisi için mücadeleye atılma anlarında onları ezip geçmeye yeltenen darbeler örgütleyecek bir devleti var. Zira bu devlet, cumhuriyetin kuruluşunun esas aktörlerinin, kendi sınıfsal egemenliklerini iktidara geçiren sermaye sınıfının devleti. Cumhuriyet rejiminin ve demokrasinin sürekli sınandığı bu tarih, sınırlı bir demokrasinin, burjuvazinin kendi sınıf çıkarlarıyla örgütlediği bir demokrasinin, kendisini işçi ve emekçilerin, gençlerin yaşamında sürekli sınandığı bir memleketin takvimini 99 defadır çeviriyor.

TARİH VE KAZANIMLARIN KARAKTERİ

Türkiye, ulusal kurtuluş mücadelesiyle ulus devlet haline gelebilmiş, uluslararası emperyalist tekellerin işgalinin savaş yoluyla açıktan işgalinin son bulacağı, sınırlı burjuva demokratik kazanımlarıyla, güdük bir antiemperyalist savaşın galibidir.

Dünyanın birçok yerinde, feodalizmden, toprağa dayalı üretimden sıyrılıp, tarihin daha ileri bir aşamasına yol alınırken, imparatorlukların, monarşi ve meşrutiyet biçimlerinin yerini başka bir sınıfın egemenliğinin aldığı, bu sınıfın burjuva demokratik devrimlerle kendi sınıfsal çıkarlarına en uygun siyasal-hukuksal biçimleri tesis ettiği dönemde Türkiye,kapitalistleşmeye geç başlamış bir ülke olarak, bu değişimleri arkasından yakalar.

Dolayısıyla Kurtuluş Savaş ve Mustafa Kemal’in başını çektiği ulus inşası sürecinin geniş anlamda dünyadaki sınıf güç ilişkilerine uygun olarak gerçekleşip, iktidarı işçi ve emekçilerin aleyhine örgütlerken dar anlamda ise halk kesimlerinin parlamento, anayasa ve demokratik haklar temelinde pek çok kazanımlara sahip olduğu ifade edilebilir. Laikliğin bir ilke olarak kabul edilmesi, hilafetin kaldırılmasından başlayarak, din ve siyasetin burjuva anlamda kendi köşelerine yerleştirilmesi söz konusudur.

KEMALİZMİN GENÇLİĞE İDEOLOJİK NUTKU 

Mustafa Kemal’in “İlelebet payidar kalacaktır” diyerek gelecek ile kurulan doğal ilişkisi içinden çok açık bir misyon tarif ettiği gençliğe yol, yöntem ve araçların önerisi de oldukça açıktır: Aradığı güç ve kudreti, kendi kanında bulmasıyla Türk milliyetçiliği, yolunu aydınlatması için akıl ve bilim soslu bir burjuva aydınlanmacılığı, “sınıfsız, zümresiz” Türkiye’de yalnızca “ulusun bekasına” dayanan bir çalışma ahlakı, özünde burjuvazinin tüm siyasal gericiliklerini de içinde taşıyan “muasır medeniyet” hedefine, ilerlemecilikle ulaşma.

Her bir başlığın tarif ettiği görevler ve yöntemlerin niçin çelişkili olduklarına yekten şu cevap verilebilir: Her birinde gençlik kesimlerine biçilen rol, burjuvazinin ideolojik, siyasal ve toplumsal dayanaklarını güçlendirmeye ve sürdürmeye yöneliktir. Oysa mücadele birlikteliğioldukça görünür bir ilişki olarak, geleceğin kazanılmasından en fazla payı olan işçi sınıfı ve gençlik arasında gerçekleşebilir.

Ancak özellikle Türkiye tarihi ve güncel siyaset gündemi bakımından düşünüldüğünde yukarıdaki gençlik misyonu değerlendirmesinin ne dinci-gerici ideolojik söylemler bakımından doğrudan Mustafa Kemal’i özellikle “batılılaşma ve sekülerlik” üzerinden hedefe alan ne de kurucu önderi sahiplenmek ve laikliğin, milli birliğin, antiemperyalizmin temsilcisi olma iddiasını Mustafa Kemal’le özdeş türden bir cumhuriyetçilikle adlandıran iki uça dabenzemediği açıktır. Zira burada temel olan, tarihsel olarak ortaya çıkan, kendi nesnel koşullarını olgunlaştıran ve ancak bu maddi koşulların gerektirdiği müdahalenin kim tarafından hazırlandığı ve uygulandığı konusunun tartışmanın özünü oluşturmasına duyacağımız ihtiyaçtır. Mustafa Kemal’in buradaki rolünün nesnel olarak değerlendirmek sınıfsal bir perspektifin ürünü olabilir. Zira bütün değişimlerin kendisi, siyasal ve toplumsal hayatta olup biten her türden değişim talihi değil, istikrarlı bir bütünün parçası olarak gelişen, olgunlaşan sınıfsal çelişkilerin bir sonucu olarak meydana gelir. Öyleyse soru, cumhuriyetin kimin sahip olduğu bir ülkenin cumhuriyeti olduğudur.

MİRAS HANGİSİ?

Türkiye’nin ve cumhuriyetin mirasçısı olduğu sıklıkla ifade edilen gençliğe, bir burjuva hükümet, onun sınırlı kazanımları, burjuva egemenliği korumakla görevlendirilmiş bir yeni devlet ve onun çeşitli siyasal araçları, hükümetleri miras bırakılmıştır. Ancak Türkiye gençliğine yadigâr kalan miras bu değildir. 

Yalnızca yaşadığımız toprakların değil ancak tüm dünyanın mirası olarak daha ilerinin, işçi sınıfının yarattığı ortak birikimin sahiplenilmesi, gerçek bir cumhuriyetin, kendi sınıfsal çıkarlarına hizmet edecek bir halk iktidarının kurulması, işte bu miras, yüzlerce yıllık mücadele geleneğinden Türkiye gençliğinin önündeki yol haritasıdır. 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Padişah yetkisi

Padişah yetkisi

Devlet Denetleme Kuruluna verilen sınırsız kayyım yetkisiyle Cumhurbaşkanı, bir talimat vererek kamu kuruluşlarından belediyelere, sendikalardan meslek odalarına ve barolara kadar tüm kurumların yönetimlerini, yargı kararına gerek olmadan görevden alabilecek. Prof. Dr. Metin Günday “Bu bir kayyım yetkisi. Anayasa’ya aykırı” dedi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeki kılıçlı yemin nedeniyle 5 teğmen ordudan ihraç edildi.

Evrensel'i Takip Et