Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
26 Ekim 2022 01:17
/
Güncelleme: 00:20
Reklamları Kapat

14 Ekim günü Amasra’da Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğüne bağlı maden ocağında gerçekleşen iş cinayeti, Türkiye’deki maden facialarına bir yenisini daha ekledi. 41 maden işçisinin hayatını kaybettiği “kaza”nın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Soma faciasında olduğu gibi bir kez daha “kader” kılıfını öne sürdü. Artık muhalefette olan Babacan “Tedbirleri, niye olduğu, nasıl olduğu falan bunları bugün konuşma günü değil. Bugün acıyı paylaşma günü" derken, CHP resmi hesabından hayatını kaybeden işçilerden “şehit” diye bahsetti. 

İşte, Amasra maden faciasından sonra burjuva siyasette tablo aşağı yukarı böyleydi. “Bizler kader planına inanıyoruz” söyleminde kendini açık eden yalnızca burjuva partilerden birinin dinci-gericilikten beslenen ideolojisi değildi, bütün olarak burjuva siyasetin dayandığı temellerin tipik bir görünümüydü. Konuşmaya gelince en yüksek perdeden konuşan ama günün sonunda gençliğe şu ya da bu “kader planına” razı gelmeyi, olayların gidişatı karşısında oy verip kenara çekilmeyi öğütleyen bu “kadercilik”, burjuva siyasetin kokuşmuşluğunun dışavurumlarından biri çünkü. 

Oysa kenara çekilmek bir yana, ardı arkası kesilmeyen bu facialar karşısında “insanca çalışma ve yaşam koşulları” talebinin örgütlemenin, en geniş gençlik kesimleriyle dayanışmanın, sorumlulardan hesap sormanın, acıları birlikte sarmaya, öfke ve acımızı örgütlü bir biçimde göstermeye duyduğumuz ihtiyacı daha da belirgin bir şekilde ortaya koydu yaşananlar.Nitekim rahatsızlıklarını, öfkesini, taleplerini örgütlü bir biçimde göstermek, madenlerde devletin gereken iş güvenliği yasalarını işletebilmesinin de yegâne koşuludur

Şimdi İran’daki liseli, üniversiteli, işçi milyonlarca genç bu yegâne yolda kendi birliklerini güçlendirerek yürüyor, hakları için bulunduğu her alandan kendi cephesini yaratıyor. Sendikaların genel grev çağrıları, gençliğin özgürlük ve eşitlik talebine ilk desteği ve sahiplenişi, geleceğin işçi sınıfıyla aynı cephede olduğunu tüm dünya gençliğine ilan ediyor.

Sansür yasasının, başörtüsü tartışmalarının Türkiyeli genç kadınların hak ve özgürlüklerine, laiklik ilkesini hedefe alan bir siyasetin unsuru olarak örgütlenmesinin, devamlı artan yaşam yükünün, Türk ve Kürt gençliğini siyasal olarak devamlı kuşatan baskının karşısında tek yolun gençliğin bu karanlıktan çıkmak için yürüyeceği yolla mümkün olduğunu ilan etmek, bunun üzerine tartışmalar örgütlemek, bir yanımızdaki arkadaşımızla bu fikri tartışmanın bir aracı olarak yaşamın tüm unsurlarını kullanmak… İşte bıkıp usanmadan, istikrarlı ve emin olarak örgütlememiz gereken şey budur. Zira tek adamın “devrimci muhafazalar” diye tanımladığı gençliğin, muhafaza etmesi ve devirmesi gereken şeyin ne olduğunu, kendi örgütlerinde buluşarak, daha geniş tartışmaların bir parçası halinde ilan edeceği gün, öyle hiç de uzak değildir.

GENÇLİĞİN SİYASETİ: İŞÇİ LİSELİ ÜNİVERSİTELİ

Türkiye gençliğinin yaşamını kendi istediği gibi örgütleyebilme gücünü kazanmak için atacağı adımlar, ancak kendi toplumsal çıkarlarını temsil ettiği ölçüde sağlam adımlar haline gelebilir. Kapitalizmin ve siyasi iktidarının hakları ve yaşamları üzerindeki artan saldırıları, işçi-işsiz, liseli, üniversiteli gençlerin ortak talepler etrafında bir araya gelmesinin koşullarını her geçen gün daha da olgunlaştırıyorken karamsarlığın dağıtılması, çıkış yolunun doğru çizilmesi, mücadelenin de ortaklaşmasını gerektiriyor. Amasra’da kaybettiğimiz 20’liyaşlarındaki kardeşlerimiz gibi sanayi sitelerinde her gün sömürünün en çıplak haline maruz kalan genç işçilerin, üniforma alacak parası olmadığı için okul müdürleri tarafından azarlanan lise öğrencilerinin, artan eğitim ve yaşam masrafları için okurken çalışmak zorunda olan üniversitelilerin, ortaklığının bir “kader ortaklığı” olmaktan çıkıp “mücadele ortaklığı”nadönüşmesi de öyleyse, gençliğin kendi taleplerini formüle edebileceği politik platformuna, bu platformu kendi yaşam alanlarından başlayarak örgütleyebileceği örgütlere sahip olmasıyla mümkün olabilir.

Nitekim eğer sorunlarımız bir sınıfın çıkarları tarafından yaratılıyorsa ve bizim çıkarlarımız onlarınkinden ayrıysa, bu, kendi çıkarlarımız için siyasetin öznesi olmamız gerektiğini söylemekle eşdeğer olmalı. Gençliğin kendine özgü sorunlarını, kendine özgü özlem ve isteklerini, kendi taleplerini formüle edebilmesinin ve bütün bunları bir politik platform olarak örgütleyebilmesinin koşulu da en başta burjuva siyasetten ayrışmayı gerektirir. Bu ayrışma hiçbir yerde değil ama en tabanda, doğrudan yaşam alanlarımızda yaratıldıkça somutlaşabilir. 

Sözgelimi üniversitelerdeki yemekhane zamlarına karşı bir araya gelmiş, birlikte tartışarak karar almış ve bunu da birlikte uygulamış bir forum, bir öğrenci birliği, burjuva siyasetin resmi ve “havalı” araçlarından daha mı etkisiz bir politik araçtır? Siyaset esasında doğrudan yaşamın içinde, onu yaşayanlar tarafından üretilen ve gerçekleştirilen bir şeyse kuşkusuz değildir. Bir üniversite kulübü, etkinliklerine yönelen sansür ve yasaklama biçimindeki Rektörlük baskısıyla, meclisten geçirilen sansür yasası arasındaki doğrudan bağları görmek ve buna ses çıkarmak zorunda mıdır yoksa “siyaset bir kulübün işi değil” midir? Sözü edilen gençliğin taleplerinin temsil edildiği bir siyasetse, kulüp ve topluluklar üniversite gençliğinin kendi örgütleri olduklarına göre bu tam da onların işidir. 

Öyleyse Türkiye gençliğinin kendi yaşamını da kendi çıkarları temelinde dönüştürebileceği siyaset, diğer toplum kesimleriyle ortak mücadelesine de bağlı olmak zorundadır. Bu iki yönlü durumun ortaya çıkardığı görevlerin de son derece kritik iki ihtiyacı vardır. Tek adam tek parti iktidarının yenilmesi için, işçi sınıfının, gençliğin, kadınların, ezilen ulusların ortaya koyduğu mücadele platformu etrafında birleşmek ve seçimlere öyle hazırlanmak gereklidir. Ancak bunun olabilmesi için de gençliğin kendi bulunduğu alanlarda kuracağı, güçlendireceği mücadele örgütlerinin önemi hayatidir. Hayatidir, çünkü gençliğin bugününü ve geleceğini kazanma mücadelesi bunu başarıp başaramayacağına bağlıdır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Padişah yetkisi

Padişah yetkisi

Devlet Denetleme Kuruluna verilen sınırsız kayyım yetkisiyle Cumhurbaşkanı, bir talimat vererek kamu kuruluşlarından belediyelere, sendikalardan meslek odalarına ve barolara kadar tüm kurumların yönetimlerini, yargı kararına gerek olmadan görevden alabilecek. Prof. Dr. Metin Günday “Bu bir kayyım yetkisi. Anayasa’ya aykırı” dedi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeki kılıçlı yemin nedeniyle 5 teğmen ordudan ihraç edildi.

Evrensel'i Takip Et