İran’da hareketin sağ kanadı: Yeni monarşi dayatması
Dünün zorbalarını İran’ın geleceği için yeniden gündeme getirenler Jina isyanıyla birlikte sokakta her zamandan az destek görüyorlar. Fakat bu yenilgiyi gerçekliği manipüle ederek telafi çabasındalar.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
Mihri ROODİ
Sadi PİROOZ
İran’da Eylül 2022’de ortaya çıkan ve devam eden Jina (Mahsa) Amini isyanı toplumu hızlı bir şekilde derinden etkilemeye devam ediyor. Yurt dışındaki muhalif kesimler arasında farklı siyasi ideolojilere sahip akımlar da bu isyana yönelik desteklerini gösteriyorlar. İran rejiminin yurt dışındaki muhalif grupları monarşistler, cumhuriyetçiler, federaller ve sol örgütlerden oluşuyor. Ancak ana muhalefet daha çok monarşistler, cumhuriyetçiler ve Halkın Mücahitleri Örgütü gibi gruplardan ibaret. Bu muhalif akımlar arasında İran’ın eski şahının veliahtı olan Reza Pehlevi’nin etrafında toplanan gruplar yıllardır kendilerini İslam Cumhuriyeti’nin "tek" alternatifi olarak gösteriyorlar. Bu yazıda, "Yeni Pehlevicilik" olarak bilinen bu siyasetin ana hatlarını, son yıllardaki gelişimini, bu süreçte medyanın rolünü ve emperyalist ülkelerin tutumunu ele almaya çalışacağız.
1979 Devrimi Pehlevi Hanedanı’nın yönetimine son verdi. Şah, 27 Temmuz 1980’de öldüğünde, Farah Pehlevi kendini onun vekili ilan etti. Reza Pehlevi ise 31 Ekim 1980 tarihli 20. doğum gününde kendisini İran’ın yeni kralı, II. Reza Şah ve Pehlevi Hanedanı’nın tahtının doğru varisi olarak duyurdu. 1 Mayıs 1986’da Reza Pehlevi, İran’da bir kez daha anayasal bir monarşi kurmak amacıyla bir sürgün hükümeti kuracağını açıkladı. O tarihten bu yana ‘Yeni Pehlevicilik’ diyebileceğimiz bir siyasi çizgi söz konusu olmuştur. Bu çizgide olanlar aslında kendilerini muhafazakar liberal demokrat bir anlayışın taşıyıcıları olarak görüyorlar, İran’ın geleceği için şimdiden daha çok anayasal monarşiyi ve zaman zaman seküler cumhuriyeti öne sürüyorlar ve İran’ın bütünlüğünü savunuyorlar. Ekonomik programlar açısından serbest piyasayı benimseyen bu siyasi çizgiye mensup olanlar yıllardır ABD’deki emperyalizm çıkarları doğrultusunda kurulan düşünce kuruluşlarında yer alarak gelecek İran’ın sosyal, ekonomik ve politik planlarını kendilerince tasarlıyorlar. ABD’de daha çok muhafazakar cumhuriyetçilere yakın olan Yeni Pehleviciler sürekli en sağcı siyasi güçlerle ittifak yapmaya çalışmışlardır.
ABD’DE SÜRGÜNDE YAŞAYAN MONARŞİSTLER
Bu çizgi daha çok kuzey Amerika’daki sürgünde yaşayan İranlı monarşistler tarafından desteklendi. Ancak onlarla sınırlı kalmadı. 1980’lerden bu yana ABD hükümetleri başta olmak üzere birçok batılı ülke doğrudan ya da dolaylı olarak Reza Pehlevi’ye farklı biçimlerle yardım etti. Örneğin, 2006’da The New Yorker’da yazan Connie Bruck şöyle demişti: “Pehleviler 1980’lerde birkaç yıl boyunca CIA tarafından fonlandılar.” 2009’da Reza Pehlevi, The New York Times gazetesiyle yaptığı bir röportajda ABD hükümetinden yardım aldığını reddetti. Bununla birlikte 2017’de Associated Press’ten Jon Gambrell’e şunları söyledi: “Şu anda odak noktam İran’ı özgürleştirmek ve ulusal çıkarlardan ve bağımsızlıktan ödün vermeden, bize bir şey vermeye istekli olan herkesle yürüyebileceğim her yolu arayacağım, ister ABD olsun ister Suudiler ister İsrailliler ya da her kimse.”
Reza Pehlevi Eylül 2020’de ‘Yeni Pakt’ olarak adlandırılan bir konuşma yayımladı. ‘Yeni Pakt’ı “bütün halkların paktı” olarak nitelendiren Pehlevi, motivasyonunun siyasi iktidarı almak değil, siyasi gücün herhangi bir birey veya grup tarafından tekelleştirilmediği bir sistem yaratmak olduğunu söyledi. Ancak ilginç olan şu ki babasının oğlu olmak dışında herhangi bir siyasi arka planı olmayan Reza Pehlevi siyasi tekelleşmeye sözde karşı söylüyor. Bununla birlikte, bu konuşmada Reza Pehlevi aslında İran halkından ziyade aşiret reislerine ve daha çok emniyet güçlerini oluşturan İran ordusunun mensuplarına, Devrim Muhafızlarına ve polis güçlerine hitap ederek sivil itaatsizliğin ulusal çapta genişlemesini vurguluyor ve silahlı güçlere yönelik olumlu bir üslupla muhaliflerin yanında yer almalarını dile getiriyor. Ancak geçen yıllarda ne İran’ın içinde ne de dışında Reza Pehlevi’nin çağrıları doğrultusunda herhangi bir eylem, sokak gösterisi ya da protesto oldu.
Kendini sürekli İran halkını özgürleştiren figür olarak gösteren Pehlevi, İran’daki halk isyanları sırasında Pehlevi Hanedanı’na yönelik birtakım sloganları gerekçe göstererek kendi politik çizgisini meşrulaştırıyor ve İran’da hâlâ Pehlevi Hanedanı’nın geri dönüşü için yol gözler olduğunu dayatmaya çalışıyor. Halbuki Pehlevi başta olmak üzere Yeni Pehleviciler, yani dünün zorbalarını İran’ın geleceği için yeniden gündeme getirenler, Jina İsyanı ile birlikte İran sokaklarında her zamandan az destek gördüklerini biliyorlar. Fakat bu yenilgiyi sürekli medya organları ve sosyal medya vasıtasıyla gerçekliği manipüle ederek telafi etmeye çalışıyorlar.
MEDYA NEYE YÖNLENDİRİYOR?
İran'ın medya yapısı temel olarak ikiye ayırılır. İlki, İran’ın içinde rejime bağlı ulusal televizyon kanallarıdır. İran’ın anayasasında özel medya kuruluşlarının yasak olması dolayısıyla gece gündüz rejimin propagandasını yapan ulusal kanallar dışında herhangi bir özerk medya ile karşılaşmamız mümkün değil. Doğrudan dini lidere bağlı İran İslam Cumhuriyeti Radyo ve Televizyon Kurumunun farklı protesto ve ayaklanmalarda tam olarak baskı güçlerinin uzantısı gibi işlev görmüştür. Bu işlevin en belirgin örneklerinden birisi protestolarda yakalanan insanların ulusal kanallarda sözde ‘itiraflarının’ yayımlanmasıdır. Tutuklanan insanlara ağır işkence yaparak ve aileleri ile tehdit ederek ulusal kanallarda ‘Dış güçlerin etkisinde yaptım’, ‘Pişmanım’ vb. zorunlu itirafları yaptırmak İran rejiminin en temel ve bilinen yöntemlerindendir. Mahsa Amini’nin öldürülmesi ile de İran rejiminin başvurduğu ilk yöntemlerden birisi bu oldu. Mahsa’nın kimi akrabalarının, ‘Mahsa’nın sağlık sorunu vardı, o yüzden öldü’ minvalinde zorunlu itirafları İran ulusal kanallarından yayımlandı. Dolayısıyla, İran’ın içinde olan rejime bağlı ulusal medyanın tüm toplumsal hareketlerde ve olaylarda manipülatif ve baskıcı bir tutum içinde olmuştur.
İran özelinde Farsça yayın yapan medyanın ikinci ayağı ise İran’ın dışında bulunan Amerika’nın Sesi, BBC Farsça, Man O To, İran İnternational vb. yayın organlarıdır. Muhalif ana akım medyanın birer bileşenleri olan bu yayın kuruluşları ise sol düşmanlığı paydasında birleşmeleri ile beraber bir taraftan emperyalist güçlerin amaçları doğrultusunda hareket ederken diğer taraftan saltanatçıların medya organları gibi çalışmaktadırlar. Şiddeti ve seviyesi farklılık gösterse de Farsça yayın yapan bu kanalların ideolojik yapısı sağcılık ve Pehlevicilik üzerine inşa edilmiştir. Bunu İran’daki farklı ayaklanmalar sürecinde bu kanalların tutumunda rahatlıkla görebiliriz. Sınırlı dile getirilmelerine rağmen Pehlevi yanlısı sloganları öne çıkarmaları, özellikle Man O To ve İran İnternational kanallarının açık bir sol düşmanlığı yapmaları ve Pehlevi Hanedanı’nın çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri, halkın mücadelesini kendi siyasi ikballeri doğrultusunda yönlendirmeye ve gasbetmeye çalışmaları, protestolara zarar verecek kimi yalan haberleri yaymaları vb. şeklinde özetlenebilir.
Öte yandan bu yayın kuruluşlarında çalışan gazetecilerin de özellikle bu ayaklanmadaki açıklamaları eleştiri konusu olmuştur. Bunların en bariz örneği Amerika’nın Sesi’nde çalışan Masih Alinejad’dır. İran’daki kadınların özgürlük mücadelesini gasbetmeye çalışan, kendi maddi ve manevi çıkarlarını önceleyen Alinejad vb. gazeteciler oturdukları koltuklardan kendilerini protestoların lideri olarak servis etmeye çalışmaktadırlar. Diğer bir deyişle, bu kanallarda çalışan gazeteciler, Amerika başta olmak üzere İngiltere ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin fonlaması ile İranlı kadınların canları pahasına verdiği mücadelenin hırsızlığına soyunmaktadırlar. Pehlevi Hanedanı’nın İran rejiminin tek alternatifi olduğu fikrini İran toplumuna empoze ederek tam bir yandaşlık içinde çalışan bu yayın organları ve gazetecileri İran’da yasak olmalarına rağmen İran’ın ulusal kanallarından çok daha fazla izleyiciye sahipler.