30 Ekim 2022 03:15

Moliere yemini ya da ahlakçı ikiyüzlülüğün ifşası

Doğumunun 400. yılında tiyatronun toplumsal işlevine yakıştırdığım ve “Moliere Yemini” olarak adlandırmayı tercih ettiğim bakış tam da bu topraklarda arayıp bulamadığımız bir mizahı çağırıyor.

Moliere yemini ya da ahlakçı ikiyüzlülüğün ifşası

Resim: Nicolas Mignard

Oya YAĞCI

Moliere’in 400. yaş gününde güncelliğinin en çok farkında olan toplum olabilirdik. Ancak mizahtan koparılmış ve ceberutluğa hapsedilmiş yaşamlarımızda her birimiz bir Moliere kahramanı kıvamındayız. Sosyal medyada bizi sürekli farkındalığa1 çağırma zevkini kaçırmayan yorum polisliğinin her türlüsüne ve evet öfkelendikçe kendinden menkul değerine sarılan örneklere artık istisna diyemiyoruz. Keyifsizliğin, öfkenin, ezilmekten bitap düşmenin acısını, sosyal medya ortamında yakaladığını öperek ve illaki son sözü söyleyen olmak arzusu ile çıkaranlar az değil. Yalnızlaşma, yalıtılmışlık, yabancılaşma, şefkatsiz ve merhamet yoksunu bir ruh hali egemen toplumsal ufkumuza… Adalet duygumuz fazlasıyla hırpalandı, devlet zoruyla değersizleştirildik ve yerine koyduğumuz şey kibir oldu adeta. Sınıfsal kutuplaşma ve yeni zenginlerin fütursuz arsızlığı halimiz kaldıysa gülünecek cinsten ama gerçeklik gülünemeyecek denli yakıcı sonuçlar yaratıyor.

17 Ekim 2022 Pazartesi günü Anayasa Mahkemesi başkanının konuşmasını dinledim. Göndermesi bol ve imaları dikkat çekici konuşmasında iktidarın, siyaseti, hukuku ve ekonomiyi hapsettiği maneviyatçı dile uygun görülebilecek bir dil kullandı. Ya da bu dili silah haline getirene aynı silahı içerikle donatarak geri çevirdi. Belki de ben iyimserim. Kamera salonu taradığında konuşmayı yapanın sırat köprüsü sınavı yaşadığı kesin olarak hissediliyordu. Ancak benim buradaki mevzum ne anayasa ne mahkemesi ne de iktidar; mevzum Moliere. Doğumunun 400. yılında tiyatronun toplumsal işlevine yakıştırdığım ve “Moliere Yemini” olarak adlandırmayı tercih ettiğim bakış tam da bu topraklarda arayıp bulamadığımız, olduğunda da yasaklanacağına kesin gözüyle baktığımız bir mizahı çağırıyor. Güçlü bir çarpışmanın güncellenmesi gibi… Belki de “Moliere İronisi” demek daha doğru olabilir.

HUBRİS2 VE TRAJİK KAHRAMANIN PARODİSİ

Hubris ya da güç zehirlenmesi, ölümlünün ölümsüzlük yanılgısı Shakespeare’de hem komedyanın hem de tragedyanın filizlendiği insani zaafa işaret eder. Moliere ise karakter komedyasında güçlendirdiği kibir ilkesini açıkça ahlak öneren ahlaksızın paradoksu ve güçlüye verilen bir toplumsal ceza olarak tersine çevirir. “Moliere Yemini” dediğim şey tiyatroda farsın her zaman korunmaya değer olduğudur. 17. yüzyılın ruhunu kurtarandır Moliere…Farsı yaratan insani olana yabancılaşan ve kibirle körleşenin güç zehirlenmesidir.

Burjuva devrimine yürüyen bir çağ ve ülkede akılcılık başlığında kurallaşan ve kuralın akılsızlığı içinde zorbalaşan ahlak bezirganlarına odaklar bakışı. Oyunlarında karakter boyutuna taşınan zaaflar, trajik olandan Hubris’i ödünç alarak tıpkı Shakespeare’in yaptığı gibi yasayı koyanın koyduğu yasanın mezar kazıcısı olarak saçmalığını ve uyumsuzluğunu duyurur. Ahlakı tanımlayanın ahlaksızlığı, vicdanı yönetmeye soyunanın vicdansızlığı, ataerkinin ahlaksız ikiyüzlülüğü...

17. yüzyıl sahnesini kurallarla donduran tiyatronun yükseklerdeki geveze sıkıcılığını parodi ile sahneye taşıyan Moliere, insani paradoksun insani olmayana yapışmakla kötücül bir güç zehirlenmesine nasıl dönüştüğünü gösterdi en çok. Fars, patriarkal tahakkümcünün kendiyle mesafesizliğinden doğar ve bu şuursuzluk kahkahayı hak eder. Mizahın inceliğini kavrayamayacak kadar kaba olana yine de insani bir bakış yöneltir, yasaklamaya doymadığı tiyatro. İnsana yabancılaşmış eril tahakkümün sınırsız kibrinin yarattığı körlük, trajik Hubris’in Moliere komedisinde toplumsal hiciv için işlevselleştirilmesidir. Roma döneminin ev içine çekerek evcilleştirdiği komedyayı, evin ikiyüzlü patriarkal düzenini ateşleyerek toplumsal hicivle yeniden buluşturan, uyumsuz ve saçmanın asıl kaynağının uyuma zorlayan din-iktidar-aile üçgeninde ve toplumsal ahlakta üretilen tahakkümcü saplantıda yattığına işaret eden Moliere sürprizi…

Eril toplumsal tahakkümün iktidarını korumak için sınırlarına kadar zorladığı mantık dışılığına karşı sıradan insanın arzu ve zekasını yüreklendiren bir bakış. Hem tiyatroda hem de hayatta neyin, nasıl yapılması gerektiğini vaaz eden ahlakçılığa karşı ne olmamak gereğine işaret eden, vicdanın sivri dilli bekçisi. 17. yüzyıl akılcılığına ve kuralcılığına karşı yükselen kahkahanın sürprizi…

Moliere; Shakespeare kadar çağdaşımız. “Kadınlar Mektebi” İstanbul Sözleşmesi’ni reddeden aciz kötülüğe, “Tartuffe” ahlaksızlığı kendi için ahlak ilkesi yapanlara ve etik kelimesini insanlıkla birlikte madenlere gömenlere, “Cimri” kendi elini dahi hırsız sanacak denli insana ve kendine yabancılaşana…Yazık ki gerçekliğin Hubris’i tiyatronun insani boyutundan yoksun.

Bu vesileyle, ahlak vaaz edenlerin bizatihi kendilerinin ahlaki saygınlığı hak etmediklerini yüksek sesle söyleyen İran’ın ve tüm dünyanın özgürlük mücadelesi veren kadınlarına ve Queer mücadeleye selam olsun.  Moliere külliyatı herkese yeter bu topraklarda.


[1] “Biz ne zaman böyle … bir toplum olduk?​”, “ …’nın farkında mısınız?​” türünden ve üç noktayı gündemin şiddetine göre doldurarak kalıplaşmış ahlaki kodlarını parmak sallayarak kafamıza fırlatan, yüreği elinde gezenler.

[2] Aristoteles’te Trajik Kahraman’ın düşüşüne zemin sunan kibir sendromu.

Evrensel'i Takip Et