31 Ekim 2022 16:16
/
Güncelleme: 1 Kasım 2022 08:33

Boğaziçi Film Festivali'nin perde arkası | Sinemadan yükselen ses: Kral çıplak!

“Ödül töreninde neler yaşandı?”, “Linç kampanyası nasıl örgütlendi?”, “Festivalin kınama açıklamasının arkasında kimler var?...” İsmail Afacan süreci ve bu soruların yanıtlarını yazdı.

Boğaziçi Film Festivali'nin perde arkası | Sinemadan yükselen ses: Kral çıplak!

Fotoğraf: Arife Karakum/AA, Kolaj: Evrensel

İsmail AFACAN
İstanbul

Boğaziçi Film Festivali’nin ödül töreninden sonra yaşananlar sinema ve demokrasi tarihine kara bir leke olarak yazıldı. Festivalde En İyi Yönetmen seçilen Özcan Alper’in (Karanlık Gece filmiyle) ödülünü hukuksuzca tutuklanan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya ithaf etmesi milliyetçi muhafazakar çevreleri rahatsız etti.

Ödül töreninin ardından Özcan Alper hakkında başlatılan linç kampanyasına Boğaziçi Film Festivali yazılı bir açıklama yaparak destek verdi. Eşi benzerine az rastlanacak açıklamada “Festival olarak, ödül törenimizde ödül kazananların politik göndermeleri ve sloganlarını kınıyor, kültür ve sanat hayatımızın sağlıklı bir zeminde yükselmesi temennisinde bulunuyoruz” denildi.

Gelişmelerin üzerine “Ödül töreninde neler yaşandı?​”, “Linç kampanyası nasıl örgütlendi?​”, “Boğaziçi Film Festivali’nin yaptığı yazılı açıklamanın arkasında kimler var?​”, “Linç kampanyasına karşı sanatçıların tutumu ne oldu?​”, “Karanlık Gece filmi neleri anlatıyor?​”, “Bundan sonra ne yapılmalı?​” soruları gündeme geldi. Yanıtları yazımızda.

LİNÇ KAMPANYASI NASIL BAŞLADI?

Son dönemde emekten, demokrasiden ve barıştan yana tutum alan, demeçleriyle korku duvarını yıkan sanatçılara kuşatma hız kesmeden devam ediyor. Özcan Alper’e yönelik linç girişimi bu siyasal anlayış devam ettiği sürece ne ilk ne de son olacak. Önce ödül gecesine gidelim… İstanbul Atatürk Kültür Merkezinde yapılan ödül töreninde (geçen cuma) En İyi Yönetmen Özcan Alper seçilmişti. Alper, konuşmasında filminin bir linç ve kötülük hikayesi olduğunu söylemiş, bu kötülüklerin hiç bitmediğini belirtmiş, gençliğinde arkadaşlarıyla birlikte devlet şiddetine maruz kaldığına dikkat çekmiş, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın o zamanlar yanlarında olduğunu hatırlatmış, linç kampanyası sonucunda hukuksuzca tutuklanan Fincancı’ya ödülünü ithaf ettiğini dile getirmişti.

Ödül töreninde provokasyon girişiminin fitilini ateşleyen ise Oyuncu Burak Haktanır’dı. Şebnem Korur Fincancı’yı kastederek “O kadın TSK’ye iftira attı. Kaç gündür bütün PKK sayfaları onu destekliyor” diyen Haktanır, Özcan Alper’i hedef gösterdi. Yapılanın bireysel tepkiden öte provokasyona yönelik bir girişim olduğunu belirtmek lazım. Hatırlatmakta yarar var; Ahmet Kaya’ya yapılan linç girişiminin başlangıcı da laf atmalarla başlamıştı. Sonu Kaya’nın ülkeyi terk etmek zorunda kalmasına kadar gitmişti. Haktanır’ın girişimi salonda karşılık bulmasa da sosyal medyadaki trolleri harekete geçti. Hatta; Özcan Alper’in konuşmasını alkışladıkları için En İyi Erkek Oyuncu seçilen Berkay Ateş (Karanlık Gece filmiyle) ve En İyi Kadın Oyuncu seçilen Merve Dizdar (Kar ve Ayı filmiyle ) bu güruhun hedefindeydi. Ödül töreninden sonra son dönemde alışık olduğumuz linç kampanyalarının bir yenisine daha tanık olduk.

FESTİVALDEN SKANDAL AÇIKLAMA

Boğaziçi Film Festivali yönetiminin; Özcan Alper’in söylemlerini hedef alan bir açıklama yayımlaması sinema tarihine utanç vesikası olarak yazıldı. Türüne sıkıyönetim dönemlerinde rastlanacak bir metin kaleme alan festival yönetimi sanatın ve ifade özgürlüğünün yanında değil, biatın ve teslimiyetin yanında tutum aldı.

Metinde “Ötekileştirici olmadıkları”, “Ayrım yapmadıkları” ve “Festivalde sanatçıları ve filmleri önceledikleri” iddia ediliyor ve “Kültür ve sanat hayatının sağlıklı bir zeminde yükselmesi temennisinde” bulunuluyor. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamına giren bir açıklamanın kınanması kültür sanat hayatına sağlıklı bir zemin sunabilir mi? Farklı düşüncelere tahammül edemeyen bir sanat anlayışının başarılı olması mümkün mü?

Bu skandal açıklamayı yapan Boğaziçi Film Festivali’ni düzenleyen Boğaziçi Kültür Sanat Vakfına mercek tutmakta yarar var. Yönetim Kurulu Başkanı Ogün Şanlıer, Başkan Yardımcısı Mahmut İpşirli, Yönetim Kurulu Üyeleri M. Raif İnan, Zafer Topaloğlu, Anjelika Akbar Tarman, Fecir Alptekin, Nagihan Haliloğlu, Nilüfer Bulut, Necati Sancaktutan… Kısa bir araştırma yaptığınızda ve öz geçmişlerine baktığınızda birçoğunun AKP ile ilişkileri görülebilir.

Yani kınama açıklamasındaki “Festivalde sanatçıları ve filmleri önceledikleri” iddiası sanatçılar iktidarın politikalarını eleştirdiğinde söz konusu. Boğaziçi Kültür Sanat Vakfının kuruluş amacının hegemonya mücadelesinin bir parçası olduğu gerçek. “Ayrım”, “Ötekileştirmiyoruz” söylemleri akıllara gelebilir. Sosyalist ve demokrat sanatçıları çıkarın ortada Türkiye sineması diye bir şey kalmaz.

DAYANIŞMA GÜÇLENDİRİR

Bu süreçte sinema sektörü bileşenlerinin festival yönetimine gösterdiği tepki ve sosyal medyada linç edilen sanatçılarla yükseltilen dayanışma oldukça kıymetliydi. Pasif tepkisellikten öteye geçen gelişmeler de yaşandı. Özellikle Kadıköy Sinemasının bundan sonra festivale ev sahipliği yapmayacağını duyurması, Sinema Yazarları Derneğinin festival jürisinde yer almayacağını açıklaması, festival koordinatörlerinden Berfin Demirat’ın istifa etmesi dayanışmayı güçlendiren gelişmelerdi.

Semih Kaplanoğlu başkanlığındaki Ulusal Uzun Metraj Jürisi (Irmak Zileli hariç) düşünce ve ifade özgürlüğünü savunma konusunda sınıfta kaldı. Zileli’nin sosyal medya hesabından yaptığı “Bir kurumun nefret söylemi içermeyen bir ödül konuşmasını kınaması, ifade özgürlüğünü engelleyen bir ortam yaratılmasına katkıda bulunur. Sanatsal etkinlikler yapan bir kurumun düşünce özgürlüğüne ipotek koyması kendileri açısından büyük bir talihsizliktir” açıklamasına benzer bir demeci diğer jüri üyelerinden de beklerdik.

BU FESTİVALLERE KATILMAK DOĞRU MU?

AKP’nin sinema sektöründe hegemonya mücadelesinin bir parçası olarak doğan kurumlardan biri Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı. Boğaziçi Film Festivalini 10 yıldır düzenliyor. Vakfın diğer etkinlikleri Bosphorus Film Lab ve Hollywood Türk Filmleri Festivali. Yapılan tartışmalarda AKP’li isimlerin doğrudan düzenleyicisi olduğu, AKP’nin kültür sanatı kuşattığı bir dönemde festivale solcu ve muhalif sanatçıların neden katıldığı da sorgulandı. Haksız bir tartışma değil ama onların kürsüsünde onları mahkum etmeyi de küçümseyemeyiz. Başlangıcından kınama açıklamasına kadar geçen süreçte merkezde durmaya çalışan bir festival olduğunu da unutmamak lazım. Festival yönetiminin kınama açıklamasından sonra bu festivale katılmak, jürilerinde yer almak bu skandal açıklamaya imza etmek anlamına gelecektir. Bundan sonra tartışılması gereken iki şey var. Birincisi muhalif sanatçıların aldıkları ödülü iade etmesi, ikincisi ise festivalin boykot edilmesidir.

İKTİDARIN KÜLTÜR SANAT VİZYONU

TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un telefonla arayıp Haktanır’ı takdir ve tebrik etmesi AKP’nin düşünce ve ifade özgürlüğüne yaklaşımının bir göstergesi. Şentop; Haktanır’ın “Sanat dünyasında oluşturulmaya çalışılan ideolojik mahalle baskısına” karşı çıktığını düşünüyor.

AKP iktidarının hegemonya mücadelesi verdiği; şekil veremediğinde linç kampanyası yürüttüğü, sanatçıları hedef gösterdiği ve sansürü devreye soktuğu bir alan kültür sanat… 20 yıldır yandaş isimleri ihya etmesine rağmen bu alanda olumlu iz bırakamamış bir iktidardan bahsediyoruz. Bu nedenle ellerinde kültür sanat alanında sahip çıkacakları Haktanır gibi isimler kalıyor.

Son dönemde Haktanır gibi isimlerin nasıl ihya edildiğine defalarca gördük. İktidara güzellemeler yapan isimlerin çok geçmeden devlet olanaklarından nasıl yararlandığını tanıklık ettik. Haktanır da bu çıkışının meyvesini çok geçmeden toplayacaktır.

KARANLIK GECE TEDİRGİNLİĞİ

Özcan Alper, yeni filmi ‘Karanlık Gece’de suç ortaklığından çıkmaya çalışan bireyin vicdan muhasebesini anlatıyor. Taşra kasabasında geçen hikaye ötekiye, farklı olana tahammülsüzlüğü gözler önüne seriyor. İzleyiciye bir Türkiye portresi sunuyor. Uzun zamandır Karanlık Gece filminde anlatılanları yaşıyoruz. Farklı düşünene tahammülsüzlüğün bu seferki hedefi Özcan Alper oldu.

Bütün tedirginlikleri, 20 yıl boyunca inşa ettikleri korku duvarının yıkılması… Ana akım medyada yer alan isimlerin muhalif tutum almaktan çekinmemesi bu tedirginliği büyütüyor. Yönetmeniyle, oyuncusuyla, set emekçisiyle tüm sinema sektörü bileşenleri, düşünce ve ifade özgürlüğünden taviz vermiyor. Milliyetçi ve muhafazakar kuşatmaya; baskıya ve zorbalığa karşı tutum alıyor. Verdikleri mesaj oldukça net: Korku duvarı yıkıldı, kral çıplak!

Evrensel'i Takip Et