Van'da 2011'deki depremde hasar gören binalar hâlâ yerinde
Van’da 2011 yılındaki depremlerden gerekli dersler çıkarılmadığını söyleyen TMMOB Van Yöneticisi Mihail Atik depremden kalma hasarlı binaların hâlâ yerinde durduğunu söyledi.
Van | Fotoğraf: DHA
Birhat ATEŞ
Van
Van’da 2011 yılında meydana gelen depremlerin üzerinden 11 yıl geçerken kent, ilk olarak 23 Ekim 2011’de meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki depremle sarsıldı. Büyük bir hasara neden olan ilk depremden 17 gün sonra, bu kez de 9 Kasım’da 5.6 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Her iki depremde toplam 604 kişi yaşamını yitirdi, 4 binin üzerinde kişi de yaralandı. Ayrıca 2 bin 262 ev, işyeri ve konut enkaza döndü. Geride bıraktığımız bu 11 yıl içerisinde şehrin başka bir büyük depreme hazır olup olmadığı ise akıllarda bir soru işareti olarak kalıyor. 2011 depreminden bu yana yürütülen çalışmaları, bu çalışmaların yeterliliğini ve Van’da yaşanabilecek olası bir büyük deprem için yapılması gerekenleri TMMOB Van İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sözcüsü Mihail Atik’le konuştuk.
"SOMUT ADIMLAR BİR TÜRLÜ ATILMADI"
11 yıl önce yaşanan depremden bu yana yıkımı yapılmayan hasarlı binaların olduğunu belirten Atik “2011 yılında gerçekleşen depremden sonra Van’da ciddi anlamda hasar tespit çalışmaları yapılmadı. Günümüzde hâlâ depremden kalma hasarlı binalar duruyor. O dönem hasarlı birçok bina makyajlama yoluyla örtbas edilmeye çalışıldı. Bunun yanında deprem odaklı kentsel dönüşüm çalışmaları da yapılmadı. Deprem toplanma alanlarının oluşturulmasına dair hiçbir adım atılmadı.” dedi.
"VAN DEPREME MAHKUM BİR KENT"
Van şehrinin tehlikeli bir deprem bölgesi olduğuna dikkat çeken Atik “2011 Van depremi Kuzey Anadolu fay hattının kırılmasıyla meydana gelen bir depremdi. Bu deprem, şehrin tam merkezinden geçen başka bir fay hattını tetikledi. Bizleri asıl kaygılandıran, tetiklenen bu yeni fay hattı oldu. İskele Caddesi’nden başlayan ve Sanayi bölgesinden Bostaniçi Gölü’ne uzanan, Arap levhası ile Avrasya levhasının sıkıştırmasıyla yılda birkaç santim yer değiştiren bir fay hattından söz ediyoruz. Van ebediyen depreme mahkum bir kenttir. Depremin önüne geçemeyiz, onu durduramayız fakat depreme tedbirler alabiliriz” dedi. Atik “2011 yılında yaşanan deprem sonrası STK’lerle beraber odalar olarak bir rapor hazırladık. Raporumuzda bu kentte depreme dayanıklı yapıların yapılması, deprem odaklı bir kentsel dönüşüm programının planlanması gerektiğini belirtsek de ne yazık ki müteahhitler ile bölgede kâr ve çıkar hırsı olanların menfaatleri daha öncelikli hale geldi” ifadelerini kullandı. Deprem gerçeğinin göz ardı edilemeyeceğini söyleyen Atik “Bütün kamu kuruluşları, STK’ler, meslek odaları, üniversiteler ve belediyeler bir an önce bir araya gelip Van için deprem odaklı bir kentsel dönüşüm programının çalışmasına başlaması gerekiyor. Van, Türkiye’de deprem potansiyeli en büyük, en fazla fay hattı taşıyan ildir. Bunları görmezden gelmek bir kente yapılabilecek en büyük kötülüktür” dedi.
"SİYASİ HASSASİYETLER DAHA ÖN PLANA ALINIYOR"
Atik, depreme hazırlık sürecinde izlenecek yolun belli olduğunu, sürecin meslek odaları ve uzmanlar ile kentin depremselliğinin ön planda tutulacak şekilde yönetilmesi gerektiğini belirtti: “Depreme dair önlemlerin alınması yerel yönetimlerin sorumluluğundadır. Yakın zamanda Büyükşehir Belediyesinin, Van Valiliğinin ve bazı kurumların içinde yer aldığı İRAP (il risk azaltma planı) çalışması tartışılıyor fakat bu çalışmaya meslek odaları dahil edilmiyor. Nasıl bir süreç izlendiğini bilmiyoruz. Bu sürecin nasıl ele alınması gerektiği açık bir şekilde ortadadır. İzlenilmesi gereken yol ve buna dair uzmanların görüşleri bellidir. Halkın deprem öncesinde, deprem anında ve deprem sonrasında ne yapması gerektiğine dair eğitim çalışmaları planlanmalıdır. İmar çalışmaları halka açık yapılmalı ve meslek odaları mutlaka sürece dahil edilmelidir. Kentin depremselliği mutlaka ön planda tutulmalıdır. Aksi takdirde kentin konut ihtiyacı üzerinden çok katlı binalar inşa etmek felaketlere davetiye çıkartır. Örneğin bize göre eski emniyetin bulunduğu alanın toplanma alanı olarak planlanması gerekiyor fakat o bölgeye cami yapılacağı yönünde iddialar konuşuluyor. Maalesef siyasi hassasiyetler toplumsal hassasiyetlerin önüne geçiyor. Yalnızca belli bir kesimin işine gelmeyeceği için bunları göz ardı edemeyiz.”