Yolculuğun ikinci yarısında hangi yoldan gideceğiz?
Ya sorunların katlanarak artacağı gerçeğiyle uzlaşacağız ya da önümüzdeki döneminin sancılı olduğunu bileceğiz ve geleceğimiz için bu sancıları dindirmek için mücadele edeceğiz.
Kaynak:Ryoji İwata/ Unsplash
Sinancem ALİKOÇ
Ankara
Türkiye tarihinde görülmemiş bir hızda yoksullaşmanın yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Tek adam yönetimi, işçi ve emekçilerin payını devamlı olarak kapitalistlere aktarıyor. Kasım ayı başında açıklanan TÜİK verilerine göre yıllık bazda enflasyon artışı yüzde %85,51’i buldu. İşçi ve emekçilerin ücretleri eriyor. Erdoğan yönetiminin ilan ettiği orta vadeli program dahi 2024’e kadar krizin sonuçlarının devam edeceğini öngörüyor.* Öte yandan dünya genelindeki beklenti, büyüme oranlarının 2021 yılının gerisinde olacağı yönünde. Doğu Akdeniz ve Asya Pasifik’te artan gerilim, Doğu Avrupa ve Orta Doğu’da derinleşen savaşlara bağlı olarak ortaya çıkan enerji krizi ve artan savaş harcamalarını da hesaba katınca hem Türkiye’de hem dünyada işçi ve emekçiler için ekonomik sorunların artacağı, yaşam koşullarının zorlaşacağı görülüyor. Elbette dergimiz için bu durumu iktisadi açıdan geniş verilerle ele almak ihtiyaç, bu ihtiyaca karşılık gelen bir yazı önümüzdeki sayılar için planlanacaktır da. Ancak bu yazıda Türkiye gençliği açısından bu ekonomik gelişmelerin ne doğurduğunu ve yakın gelecekte bizleri nelerin beklediğini ele alacağız.
GENÇLİĞİN GERÇEĞİ: YOKSULLUK VE GELECEKSİZLİK
Türkiye’de dar tanımlı genç işsizlik oranı TÜİK verilerine göre %21. Genç işsizlik platformunun raporuna göre ise 15 – 24 yaş arası işsiz sayısı 2 milyon 180 bin. Yani Türkiye’de aktif olarak iş arayan gençlerin beşte biri işsiz kalıyor. Sadece rakamlar bile Türkiye’de gençlerin pandemiden sonraki yıllarda nasıl bir durumda olduğunu ve gençleri nasıl bir geleceğin beklediğini gösteriyor. Bu verilerden tek başına büyük sonuçlar çıkarmak elbette yanlış olur. Öyle ise bugünün koşullarına göz atalım. 2022–23 eğitim dönemi her kademede eğitim alan öğrenciler için eğitim masraflarının ekstrem derecede fazla olduğu bir dönem olarak başladı. Liseli gençler için kırtasiye masrafları, yemekhane ücretleri, kantin fiyatları dönem başlar başlamaz gündeme oturdu. Okul forması alamadığı, dolayısıyla okulda giyemediği için dersten atılan öğrencilerin, öğle aralarında yemek yiyemediği için kendini halsiz hissettiğinden yakınan liselilerin durumu ve talepleri dergimizin sayfalarına yansıdı. Üniversitelerde yurt ücretleri, yemekhanelerde bir öğün yemek ücreti KYK burs/kredisinin çok çok üstünde. Üniversite gençliğinin büyük bir kısmı hem okuyup hem çalışmak zorunda kalıyor. KYK yurtlarına ya da okullara bağlı yurtlara yerleşemeyen öğrenciler fahiş fiyatlara kiralanan evlerde ya da özel yurtlarda kalmak zorunda kalıyor. İşçi gençlerin ezici bir çoğunluğu asgari ücret ya da altına, 8 saatin üstünde çalışıyor. MESEM’ler aracılığıyla çocuk işçilik meşrulaştırılmaya, yasallaştırılmaya çalışılıyor. Akla ziyan protokoller imzalanmaya girişiliyor.** Özet itibariyle her kesimden Türkiye gençliği, yoksulluk ve geleceksizlik ile boğuşuyor.
TEK ADAM YÖNETİMİNE KARŞI HOŞNUTSUZLUK ARTIYOR ÖFKE BİRİKİYOR!
Türkiye gençliğinin bu boğuşma eylemi, zaman zaman hak gasplarının ilk elden muhataplarıyla çatışmalara dönüşüyor. Kısaca hatırlayalım, pandeminin ardından başlayan eğitim döneminde gençler birçok üniversitede yemekhane ve yurt koşullarının iyileşmesi, ücretlerin düşürülmesi ve eğitimin niteliğinin artması gibi acil talepler için bir araya gelmiş, gösteriler düzenlemiş, imza kampanyaları örgütlemişti. Birçok alanda bu hamleler yerel düzeyde kazanımlarla sonuçlandı. Ayrıca KYK burslarının faizlerinin silinmesi gibi geniş ölçekli kazanımlar da yaşandı. Bugün hâlâ hem liselerde hem de üniversitelerde öğrenci gençlik parasız, bilimsel ve demokratik bir eğitim hakkı için kendiliğinden protestolar örgütlüyor ya da hak almanın yollarını aramak için buluşuyor. Her durumda bu gibi eylemlere kollarını sıvayan ve talepleri etrafında birleşen gençlik kesimlerinin, sorumlu olarak tek adam yönetimini gördüğü ortadadır. Bunun etrafında yeni hoşnutsuzlukların da biriktiği söylemek gerekir. Ancak buradaki irili ufaklı hareketlerin en temel eksiği ise sorunun ana kaynağına yönelik istikrarlı politik mücadele. Yukarıda bahsettiğimiz tablonun nedenleri, sorunun kaynağı ise ortada. Gençlerin geleceği çalan, bugününü mahveden tekelci kapitalist düzen. Bizim ülkemizdeki koçbaşı ise krizin bütün sonuçlarını işçi-emekçilere ve onun genç kuşakları olan bizlere yıkmayı ve her türlü sosyal, siyasal hakka saldırmayı hedef alan politikalarıyla Erdoğan yönetimi.
SORUNLAR KATLANARAK BÜYÜYECEK
Tolstoy, insanın bir yolcuğun ilk yarısında arkada bıraktıklarını, ikinci yarsında ise önünde bekleyenleri düşündüğü söyler. Geride bıraktıklarımızı özetledik. Peki, önümüzde bekleyenler neler? Yazının başında bahsettiklerimize tekrar dönelim. Erdoğan yönetiminin orta vadeli programı dahi krizin sonuçlarını 2024’e kadar halka yıkmayı öngörüyor. Büyüme oranlarında geçen yılın verilerinin yakalanmayacağı öngörülüyor, işsizliğin artması bekleniyor. Yani verilerde bir değişiklik olmazsa önümüzdeki dönemde sorunlar gençlik için de katlanarak büyüyecek. İşte, Türkiye bu koşullar altında seçime gidiyor. Tek kaygısı iktidarda kalmak olan AKP hükümeti, bir yandan saldırıları arttırıyor, öte yandan ise seçimlerde oy toplamanın aracı olarak “seçim rüşvetleri” veriyor. Gençlik cephesi açısından bir örnek vermek gerekirse, bir yandan üniversitelerde topluluk ve kulüp faaliyetlerini tasfiye etmeyi öngören bakanlık genelgesi yayınlarken öte yandan KYK burslarının faizini göstermelik de olsa siliyor. Erdoğan yönetimi iki yönden de uygulamalarını artıracak. Buna karşın gençlerin saldırılar karşısında fikir değiştireceğini ya da “rüşvetlere” aldanacağını düşünmek oldukça talihsiz bir tercih olur. Bu durum iktidarın da dikkatini çekmiş olacak ki bizatihi Erdoğan, gençliğin tercihlerini değiştirmek için politika yapıyor, seçimler yaklaşırken gençliği kazanacak hamlelerini ortaya koyuyor. “Teknofest Gençliği” projesi, “muhafazakâr devrimciler” çıkışı bunlara örnek. Kapitalist sistem tahtırevanının diğer ucunu tutan burjuva muhalefeti, AKP’nin iktidar seçimlerini kaybetmesini bir devrin kapanmasının başlangıcı olarak propaganda ediyor. Eski devirdeki sorunların eskide kalacağını ifade ediyor, yeni devirde ise gençliğe mutlu ve huzurlu bir gelecek vadediyor. Tıpkı Targaryen hanedanına isyan edip daha sonra aynı tiranlık düzenini devam ettiren Robert Baratheon gibi.*** Ortadaki verilere göre, her şeye “Bela gittikten sonra çözeriz” diyen burjuva muhalefetinin aynı kapitalist düzen içinde gençliğin yaşadığı ekonomik problemleri palyatif olarak dahi çözmesi mümkün görünmüyor.
SORUNLARIN ESAS KAYNAĞINI HEDEF ALAN MÜCADELE İHTİYACIMIZ
Uzun lafın kısasına gelelim. Her kesimden Türkiye gençliğinin içinde yaşadığı ekonomik sorunlar ortadadır. Bu sorunlara karşı harekete geçme, mücadele etme eğilimi içindeki gençlik kesimlerinde iktidarın açık sorumluluğunu görme, tek adam yönetiminin değişimini arzu etme eğilimi de ortadır. Hatta ileri kesimleri açısından kapitalist düzenin değişmesi fikrine ilgi duyma, antikapitalist-antiemperyalist tutum alma eğilimi de düne göre öne çıkmaktadır. Fakat iş, mücadelenin istikralı bir hâl almasına geldiğinde adımlar ağırlaşıyor. Yani, yurt koşullarının iyileştirilmesi için ya da yemekhane ücretlerinin düşürülmesi için harekete geçen gençlik kesimlerinin çoğunluğu, sorunların esas müsebbibi olan sermaye adına, onların çıkarları için hüküm süren tek adam yönetimini hedef alan istikrarlı bir mücadeleye girişmiyor. Örneğin bir hak arayış mücadelesinin içinde -kendisi öyle düşünmese de - çekindiğinden “Biz hakkımızı arıyoruz, burası siyaset yeri değil” türünden mücadelenin önüne geçen provokasyonlar ile hızlıca uzlaşıyor. Aslında bu eğilim, seçimlerle değişecek bir AKP iktidarı propagandasına ikna olmak ile doğrudan bağlı. Elbette Erdoğan’ın seçim ile bu memleketin başından gitmesi olasıdır. Fakat bu sorunların çözülmesi anlamına gelmiyor. Yukarıda bunun nedenlerini kabaca izah ettik. Ayrıca sorunların kaynağını da ifade ettik. Burayı hedef alan bir hattı izleyen mücadele ihtiyaçlarımız arasındadır. İhtiyacı karşılayıp karşılamamamız, yolculuğun ikinci yarsında ne düşüneceğimizi belirleyecek. Önümüzde bekleyenler arasında iki farklı yol var. Birincisinde her bakımdan sorunların katlandığı gerçeği ile uzlaşacak ve koşulların değişmesini bekleyeceğiz, ki bu yol kasvetli ve sancılı düşüncelerin bizi beklediği bir yol. İkincisinde Türkiye’nin önümüzdeki döneminin sancılı olduğunu bileceğiz ve geleceğimiz adına bu sancıları dindirmek için ihtiyaçlarımızı saptayıp mücadele edeceğiz. Yolculuğun ikinci yarısında ne düşüneceğimiz, hangi yoldan gideceğimize bağlı. Bu yolda nasıl ilerleneceği başka bir yazının hatta yazıların konusu olmalı.
* https://www.evrensel.net/haber/469448/yeni-orta-vadeli-program-resmi-gazetede-yayimlandi
** https://www.evrensel.net/haber/473847/meb-tepkiler-uzerine-a101-protokolunde-geri-adim-atti
*** Taht Oyunları (Game of Thrones) adlı fantastik dizi/kitap serisinden “Çılgın Kral” olarak bilinen Targaryen hanesinden Aerys II Targaryen’ın zulmüne karşı isyan etmiş bir soylu. Serinin severlerinin de bileceği üzere baskı ve zulme karşı isyan eden Kral Robert, düzeni değiştirmemiş, aynı hükmü kendi namı hesabına sürmüştür.