İÜ’nün son bir ayı: Bürokrat geçidinde zamlar, provokasyonlar
Cumhurbaşkanı ve bakan ziyaretleri, öğrencisiz akademik yıl açılış törenleri, provokasyonlar, kantin-yemekhane zamları… Gelin, son bir ayda İÜ’de neler yaşandığına bakalım.
Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel
Selinay UZUNTEL
İstanbul Üniversitesi
AKP iktidarı gençliği kendi politik çizgisine kazanma yönünde 20 yıldır türlü hamleler yapsa da bunu başaramadı. Bugün de bunu başaramamakla beraber, gençliğin yaşam alanlarına doğrudan müdahale ederek üniversiteleri kendi arka bahçesi haline getirmek adına çeşitlenen piyonlarıyla daha saldırgan daha sert bir tutum alıyor, üniversiteleri baskı altında tutmaya çalışıyor. Henüz üniversiteler açılmadan yayınlanan ve tüm valiliklere gönderilen İçişleri Bakanlığı genelgesi tüm hak arayışlarının, bir araya gelişlerin engelleneceğine ilişkin aba altından değnek gösteriyordu. Bu yazı, tam da çizdiğimiz bu çerçeveden bakarak İstanbul Üniversitesindeki tezahürün ne denli boyutlara ulaştığını görmek üzerine bir tartışma sürdürmek ve saldırılara karşı mücadeleyi nasıl örebileceğimizi belirginleştirmek içindir.
ÜNİVERSİTE DEĞİL AKP’NİN ARKA BAHÇESİ
Tek adam yönetimi, diğer üniversitelerde de olduğu gibi, İÜ’de de rektörlük eliyle okulu yönetmeye çalışıyor ama gençlik mücadelesi tarihi bakımından İÜ’nün tuttuğu yerin de farkında olacak ki saldırılarının biçimini daha özel ele alıyor. Hatta üniversiteyi AKP teşkilatının hizmetine dilediğince açıyor. Gelin, yalnızca son bir ayda İÜ’de neler yaşandığına beraber bakalım. Rektör Mahmut Ak’ın katılımıyla gerçekleşen 2022-2023 Akademik Yılı Açılış Töreni’nin “güvenlik önlemleri” nedeniyle öğrencilere kapalı yapıldığını hatta program gününde Fen ve Edebiyat fakültelerinde eğitime tam gün ara verildiğini gördük. Aynı hafta Ensar Vakfı üyeleri ile görüşen rektörlük, AKP İstanbul Gençlik Kolları heyetiyle de makamında görüştü. Sonraki hafta ise deyim yerindedir ki AKP barosu olan İstanbul 2 No’lu Baro, ikinci olağan genel kurul ve seçimini Hukuk Fakültesinin en büyük amfisinde yaptı. Yine, öğrenci kulüpleri etkinlikleri için türlü bürokratik süreçlerden geçip yer bulamazken AKP Bilgi ve İletişim Teknolojileri Başkanlığı, okulun en büyük salonunda Erdoğan’ının da katıldığı bir etkinlik yaptı. Her hafta bir önceki haftanın üstüne koyarak ilerleyen okulumuz, son olarak da Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin katılımıyla “Gelecek Vizyonu Türkiye Ekonomisi” konulu bir panel düzenledi.
GENÇLİĞE “BİAT KÜLTÜRÜ” AŞILANMAYA ÇALIŞILIYOR
Tek adam yönetiminin üniversiteleri arka bahçesi haline getirmeye çalıştığını uzun zamandır söylüyoruz. Bugün bunu yaparken bir de öğrencileri olabildiğince okuldan uzaklaştırmaya, üniversitenin sadece derse girip çıkılan bir yer olduğu fikrine kazanmaya, yaratmak istediği gençlik kuşağı için bir “biat kültürü” inşa etmeye yönelik adımlarını daha sık atıyor.
Geniş halk kesimleri gibi üniversite gençliğinin de yaşamını idame ettirmek adına türlü türlü sorunla boğuştuğu bir süreç içerisinde olduğumuz malum. Beslenme, barınma, ulaşım gibi en temel ihtiyaçların dahi karşılanamadığı günler bugünler ve bu durumun düne oranla İÜ’ye yansımaları da başka olabiliyor. Mesela, derslere girmeyip sadece ucuza yemek yiyebilmek için okula gelip gidenlerle oldukça fazla karşılaşıyoruz. Örneğin okurken çalışmak zorunda kalan sıra arkadaşlarımızın sayısında ciddi bir artış var ancak çalışan kesimi bir kısmı için bu tek başına ekonomik darboğazda olmakla ilgili değil, eğitimin niteliğinin giderek düşmesiyle üniversiteyi “ayak bağı” olarak görme, bir an önce mezun olup çalışma hayatına başlama yönündeki eğilimin artmasıyla da bağlantılı. Bunca sorunun içinde üniversite yönetimi kılını kıpırdatmamış, aksine bizleri, yeni akademik yılda yeni yemekhane-kantin-otomat zamlarıyla karşılamıştı. Zamların geri alınması için tepki gösterilmişti ancak durum değişmemişti. Durumun değişmemesine ve nedenlerine ilişkin tartışmalar bir yana, okulun öğrenciler için kullanması gereken ödenekleri nereye harcadığı en çok konuşulan meselelerden olmuş ve epey sorgulanmıştı.
İÜ öğrencilerinin sorunlarını ve buraya dair tepkileri bilen üniversite yönetimi üç maymunu oynuyor, dahası gerici-faşist grupların da sırtını sıvazlayan bir noktada konumlanıyor.
Mesela, ödeneklerin nereye harcandığına dair en güncel veriler 2020’ye ait olmakla birlikte* somut veriye ihtiyaç olmadan da “güvenlik” giderlerinin arttığını, ÖGB’lerin sayısına bakınca görebiliyoruz. Zaten siyasi iktidarın da elini hiç çekmediği okulumuz, el birliğiyle provokasyonların merkezi haline getiriliyor. Tüm bunlar demokratik ve özerk üniversite için mücadele eden, özgür düşünceyi ve bilimi savunan; haksızlıklara, sorunlara karşı ses çıkaran, güvenli kampüs isteyen, renkleriyle var olmaya çalışan, talepleri için yan yana gelmenin yollarını arayan öğrenci gruplarının marjinalleştirilmesinin zeminini daha güçlü örmek adına yapılıyor. Daha dar anlamda ifade edilebilir ki tek adam iktidarı ve onun üniversitedeki temsilcisi yönetim; kendisi gibi düşünmeyen, kendi ideolojisini, politikasını yeniden üretmeyen, sermayenin çıkarına olmayan her türden siyasete karşı durmaya ve farklılıkları sindirmeye çalışmaya devam edecek.
KAZANABİLMEK İÇİN
Öncelikle “Ben siyasetle ilgilenmiyorum, apolitiğim” gibi yargılarla kesinlikle uzlaşmamalı ve “İşçi B’nin Hikayeleri” kitabında anlatıldığı gibi siyasetin ekmekle, suyla ilgilenmek kadar hayatın kendisi olduğunun bilinciyle hareket etmeliyiz. Burjuva siyasetin “Sabredin, biz iktidara geleceğiz, değiştireceğiz o zaman size haklarınızı vereceğiz” demeçleriyle bizleri siyasetin bir öznesi olarak görmeyen, edilgen kılmaya çalışan, siyasete müdahil olmayı oy vermeye kadar indirgeyen, haklarımızı bizlere bir lütufmuş gibi sunmaya çalışan anlayışı beslemesinin de karşısına dikilmeliyiz.
Burayla birlikte belki de en önemli nokta, tek adam rejiminin faşizmi inşa etme sürecinde bizi sürüklemek istediği karanlığa karşı geleceğimize sahip çıkmanın yolunun tek adamın temsilcisi olduğu kapitalist düzene karşı da mücadele etmekten geçtiğini kabul etmeliyiz. Kabul etmeliyiz, evet, ama beklemeden, zaman kaybetmeden istediğimiz eşit ve özgür yaşamı elde etme yolunda, bulunduğumuz üniversitede hem asgari taleplerimiz hem daha fazlası için yan yana gelmenin olanaklarını yaratmakta, üniversitenin demokratik-özerk bir forma erişmesi için mücadeleyi büyütmekte, bu mücadeleyi büyütürken kendi yerel birliklerimizi kurmakta varsa onları kalıcı mekanizmalar haline getirmekte ısrar etmeliyiz. Bu ısrarımız en geniş öğrenci kesimlerinin kendi mücadele örgütlerini kurması ve irade birliğinin ortaya çıkması doğrultusunda gerçekleşirse ancak kazanabiliriz!
*https://strateji.istanbul.edu.tr/tr/content/2020-yili-temel-mali-tablolar-ve-diger-mali-tablolar/ocak-2020