“Türkiye Yüzyılı”ndan anaokulu manzaraları
Staj yaptığım anaokulunda “Su nasıl içilir?” adlı bir etkinlik yapıldı. Beş yaşındaki çocuklara su içmeden önce “Bismillah”, sonra “Elhamdülillah” demeleri gerektiği öğütlendi.
Fotoğraf: DHA
İnönü Üniversitesinden bir öğrenci
İnönü Üniversitesinde Okul Öncesi Öğretmenliği okuyorum. Son sınıf olduğum için “Öğretmenlik Uygulaması” dersi adı altında zorunlu stajım var. MEB bizi rastgele devlet okullarına dağıtıyor. Bu stajdan hiçbir ücret almıyoruz. Ayrıca yol parasını kendimiz karşılıyoruz. Biz öğrencileri okullara dağıtırken uzak yakın ayrımı yapmıyorlar. Bazı arkadaşlar iki otobüs değiştiriyor, bu da neredeyse 20 TL’ye denk geliyor. Staja gittiğimizde ise öğretmenliği öğrenmek yerine adeta kölelik yapıyoruz. “Fotokopi çektir”, “Panodan resimleri indir, geri as”, “Çocukları parka götür, başında dur” gibi basit işler bize yükleniyor. Ama bizim orada olma amacımız bunlar değil, öğretmenliği öğrenmek ve tecrübe etmek.
KENDİ SESİMİ DAHİ DUYAMIYORUM
Başka bir zorluk ise her sınıfta otuzdan fazla öğrenci var, hâliyle hiçbiriyle düzgün ilgilenemiyorsun. Hatta bir etkinlik yaptırmak istediğinde çocuklara seslenirken kendi sesini bile duyamıyorsun. Okula her gittiğimde yanımda ağrı kesici götürüyorum, bunu diğer arkadaşlardan da duydum. Yani staj öğretmenlik tecrübesi vermek yerine insanı meslekten soğutuyor. İlk gittiğim gün okuldaki bağırışlardan dolayı üniversiteyi bırakmak bile aklımdan geçmedi değil. Öncelikli talebim anaokulları sayısı yükseltilmeli, bir sınıfta en fazla yirmi çocuk olmalı ve herhangi bir yerde staj yapan her öğrenciye en azından harcadığını karşılayacak bir ücret verilmeli.
YEMEK DUALARI, “ŞÜKRET, KARŞI ÇIKMA” TEMBİHLERİ
Tabii bunlar bir yana staj yaptığım okulda çok canımı sıkan birkaç durumla da karşılaştım, bunlardan da bahsetmek istiyorum. Birincisi “yemek duası” denilen bir şey var. Daha beş-altı yaşındaki çocuklara şükretmek öğretiliyor; buna ek olarak da var olanla yetinmesi, şikâyet etmemesi, karşı çıkmaması tembihliyor. İkincisi, “Su nasıl içilir?” diye bir etkinlik yapıldı. Burada su içmeden önce “Bismillah” denilmesi, bittiğinde ise “Elhamdülillah” denilmesi gerektiği söyleniyor. Dindar nesiller daha beş yaşında yetiştirilmeye başlanıyor. Ayrıca bir ortamda, toplulukta din birliği olmak zorunda değil. O sınıfta farklı dinden çocuklar olabilir ama onlara saygı duyulmuyor, bu durum da canımı sıkan olaylardan bir tanesi.
BEŞ YAŞINDAKİ ÇOCUKLARI AYRIŞTIRIYORLAR
Son olarak da yine daha beş-altı yaşlarındaki çocuklar yemek sırasına girerken “kız-erkek” diye ayrılıyor. Kız çocukları bir sıraya, erkek çocukları bir sıraya giriyor. Önce kız çocukları yemeğini alıyor sonra erkek çocukları. İlk gördüğümde oradan çıkıp eve gitmek istedim. Bu çocuklar daha bu yaşta ayrıştırılıyorlar, üstelik bu ileride erkek çocukların kadınları kendileriyle eşit görmemesine de yol açıyor. Belki de kız çocukları büyüdüğünde “Ben kadınım ben öncelikli olmalıyım” diye düşünüyorlar. Burada demek istediğimi şu klasik cümleyle anlatayım, “Kadınlar çiçektir.” Beş yaşındaki bir çocuğa bu öğretilirse ileride dönüşeceği insan profili de bu olur ki bu durum yaşanmaya da başladı. İlk günlerde çocuklar neden ayrı sıraya giriyoruz derken şimdi “Ben erkeğim, o kız diyerek” bunu öğreniyor.
Daha önce bahsettiğim din konusuyla birlikte bu iki örnek de aslında nasıl kişilikler yetiştirmek istendiğini gösteriyor: Dindar, kindar, kadınları kendinden üstte gören erkekler; başka düşüncelere saygısı olmayan, bir şeyi sorgulamayan, araştırmayan, ne istendiyse onu yapan bir nesil yetiştiriliyor. Güya öğretmenler de bu neslin yetişmesinde çok yardımcı oluyorlar. Bütün düzen tıkırında işliyor.
Bense bu konuda bir şey yaparsam veya öğretmenle konuşup birlikte sıraya girsinler dersem beni Öğretmenlik Uygulaması dersinden bırakırlar diye susmak zorunda kalıyorum. Bunları her gördüğümde içim acıyor ama ne yapmam gerekiyor bilmiyorum, sorunum staj yapmakla değil stajın asıl amacına ulaşmaması ve daha bu yaştaki çocukların nasıl yetiştiğini görmekten utanmamla alakalı aslında.