777, 333, kupaların ası, burç uyumu: Sistemin “bug”ı tarotta değil!
Her yere 777’leri yazsak da değişen, düzelen bir şeyler göremedik. Ancak içinde yaşadığımız sistemin “bug”ı birlikte ve sürekli mücadelemiz onu biliyoruz, biz oradan devam.
Kaynak: Unsplash
Melodi TAŞ
Hacettepe Üniversitesi
Bu yazıyı okuyan tahminimce benzer yaş gruplarında olduğum genç kadınlar, çok da iyi bir zamana ve ülkeye “denk gelmeyişimize” hayıflanıyordur herhalde. AKP iktidarında doğmuş veya hayatının önemli bir kısmını AKP’li yıllarda geçirmiş pek çokları gibi... Büyük bir baskı ortamı var, özgürlük desen yok, her gün yeni bir yasak, bir hak kaybı… Neredeyse haber okumaya, sosyal medyada ciddi bir mecra takip etmeye tahammül bile kalmadı. Kadınlar bu tabloda üstü en çok çizilenler. Hâl böyle olunca öfkenin de arayışın da en büyüğü kadınlarda.
Her yıl üniversitelerde kadın çalışmaları topluluklarına ilgi de katılım da artıyor. Üniversiteye adım atıp da kadın topluluk standına gelen genç kadınların genelde ilk cümlesi “Hah ben de burayı arıyordum!” oluyor. Benzer sorunları yaşayan genç kadınlar en büyük rahatlamayı, bu sorunu yaşayan tek kişi olmadıklarını gördüklerinde, çok kişi olmanın bir şeyleri değiştirebilme ihtimalinde yaşıyor.
Dönemin başındaki bu coşku ve birlikteliğin verdiği heyecan aynı düzeyde kalmıyor çoğunlukla. Bunun pek çok nedeni var. Örneğin yaşam hakkı, güvenli alanlar için paneller düzenleyen, sınıf arkadaşlarıyla pankartlarını hazırlayan, eyleme katılan genç kadınlar belki de eylemden dönerken tacize uğruyor. Ertesi gün akademide cinsiyetçi dil yeniden üretiliyor. Bütün bunlar İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi engelleyemiyor. Yoksulluk, taciz, antidemokratik uygulamalar ve baskı üstüne, bir de “Ben bir şeyler yapsam da hiçbir şey değişmiyor” söylemlerinin yaygınlaştırılması ve aslında giderek de kabul edilmesi genç kadınları umutsuzluğa ve karamsarlığa sürüklüyor. Kendi hayatıyla ilgili karar verme hakkı yok sayılan kadınlar, salgın gibi yayılan bir değersizlik hissi yaşıyorlar. Belli bir süre sonra sorunlara dair hemen, anında, hızlı bir kazanım göremeyince de “Yapabileceğimi yaptım” diyerek geri çekilebiliyorlar.
“Yarın güzel olacak, bu yaşadıkların seni güçlendiriyor” inancını diri tutmak için popüler şeylere sığınmaya başlayan çok. Misal yurda kapanıp dizi izleme, manifesting, astroloji, tarot falı gibi evrene havaleli spiritüel arayışları bugün daha çok duyar hale geldik. Sizce bu neden olabilir?
Bunlar daha çok kafa dağıtma, anlık rahatlama yöntemi olarak görülüyor. Yaşamının her alanı yarına dair kaygı sebebiyken ve tek başına elinden bir şey gelmezken birkaç sayıyı yan yana yazarak “evrenin iyi şeyleri kendine çekeceği” inancını tazelemek, morali bozukken moralini bozan durumların düzeleceğini fallarda görüp kendini inandırmak aslında bir nevi “başa çıkma yöntemi.”
Sadece psikolojik başa çıkma yöntemi olarak da düşünmemeli. Ekonomik zorluklar dışarda vakit geçirmeyi zorlaştırdıkça, bir yandan okurken diğer yandan geçinmek için 2-3 işte birden çalışmak gibi zorunluluklar, zamanı yurt odasında geçirmeyi de mecbur hale getiriyor.
Ama “neden” sorusuna yanıt vermek için genç kadınların karşı karşıya kaldığı başka zorluklardan da bahsetmeli.
BİR ŞEY DEĞİŞTİĞİNDE HER ŞEY NASIL DEĞİŞİR?
Gençler üzerine ailelerin “akademik başarının, okulu iyi bir dereceyle bitirmenin tek kurtuluş olduğu” vurgusuyla yapılan baskı, genç kadınlarda, mücadelenin bir şekilde parçası olmanın akademik başarılarına, hatta doğrudan eğitim hakkına zarar vereceği kaygısını yaratıyor.
Üniversitelere gönderilen güvenlik ve barınma tedbirleri genelgesi kadın topluluklarını kriminalize ediyor, zar zor barınabilen öğrencilerde “bir şey yaparlarsa” yurtsuz kalabileceği korkusunu körüklüyor.
Üniversitelerinde bir talep için yan yana gelip kazandıklarında bile, bunun bir şeyi değiştirmeye yetmeyeceği, iktidar değişmediği sürece bu kazanımların veya deneyimlerin bir karşılığı olmadığı yönündeki görüşler de yaygın.
Mücadelenin bir parçası olmasının önüne çekilen bu kaygı ve korku bariyerleri yüzünden, mücadeleci güçlerle bir araya gelmeleri “kalabalığın içinde kaybolacakları” 8 Mart ya da 25 Kasım gibi takvimlerle sınırlanabiliyor.
Bir yandan da mücadelenin takvimle sınırlı kalmasının en büyük sebeplerinden biri, genç kadınların yakın zamanda bekledikleri düzeyde büyük bir kazanım elde edilemediğini düşünmesi, elde edilen kazanımların hayatlarını değiştirebilecek nitelikte olmadığını düşünmeleri ve talepleri için yan yana gelebilecekleri alanların her geçen gün sınırlandırılması.
Mevzuya manifesting, tarot falı, telefon oyunları ya da art arda izlenen diziler gibi popüler “uğraşların” yaygınlaşmasından girdik. Bunlar bir yanıyla mevcut baskı atmosferinde yakın gelecekten beklentileri olan kadınların “bekleyişleri.” Hayatını yaşanabilir kılmanın sığınakları gibi. Ama unutmamalı, tam da genç kadınların bu duygu durumunu gören sistem, manifesting, spiritüel yoga, mindfulness gibi şeyleri özel olarak örgütlüyor. Netflix’e koyuyor, telefon uygulamaları geliştiriyor. Sosyal medya mecralarında kişisel gelişim içerikli videolar milyonluk izleniyor. Spotify’da son yılda en çok dinlenen içerikler psikolojik iyilik halini kendi kendimize nasıl sağlayabileceğimizi, “kişisel motivasyonumuzu” ne yaparsak koruyabileceğimizi anlatan içerikler olmuş mesela. Tüm bu sistematik dayatma özünde “İyi hissetmek, mutlu olmak, güçlü kalmak senin bireysel sorumluluğun” fikrini aşılıyor. (Söylemeden geçmeyelim, bu “bireysel sorumluluk” dayatmasında “Tacize uğradıysan kim bilir sen ne yaptın” anlayışının izleri de var.)
Bu türden bireysel kaçış alanları, yan yana gelerek, bizi hayatta kalabilmek için bu yöntemlere mecbur bırakan koşulların karşısına dikilmenin verdiği gücü vermiyorlar, veremezler.
Tüm bu tabloya rağmen altı kalınca çizilecek bir şey var, gelecek kaygısı ile başa çıkmak için bireysel yöntemlere yönelimin artmasından kadınların mücadele etmekten vazgeçtiği anlamını çıkaramayız. Tam tersine, değiştirmenin bir aracını arayan kadınların sayısı artıyor. Bir yandan, sistematik bir mücadele yürütmek koşulların etkisiyle zorlaşsa da alan bulduğunda taleplerini dile getirmekten geri durmuyor genç kadınlar.
BU SİSTEMİN TEK BUG’I ONU YIKACAK İSTİKRARLI BİR MÜCADELE!
Aşk-ı Memnu’nun en bilinen repliğinde geçen cümle gibi: “Zehirli sarmaşıklarımızdan kurtulmalıyız.” Bir araya gelmemize engel olan toplumsal koşulların bizi ittiği bireysel baş etme yöntemlerinden bize yarar gelmiyor belli ki. Her yere 777’leri yazsak da değişen, düzelen bir şeyler göremedik. Bizim birlikte olmamız gerek. Bugüne değin ne kadar kazanım elde ettiysek, hepsi birlikteliğimizin bir sonucu. Gerçek hayatta hile kodunu girip bir anda kazanabileceğimiz bir durum yok maalesef ki. Ancak içinde yaşadığımız sistemin “bug”ı birlikte ve sürekli mücadelemiz onu biliyoruz, biz oradan devam.