09 Kasım 2022 06:00

Kahve pahalı, kaygılar şelale, süpürgeyle faraş şahane

Bizi hayatın içinde bu koşullara iten, normali buymuş gibi sunanlara karşı yapacağımız şey yan yana durmak. Bir kenara attığımız soru işaretlerini sen süpürürken faraşı ben tutacağım.

Fotoğraf: Unsplash 

Paylaş

Cemre KAVUKER

Kocaeli

Yan yana gelip şöyle biraz kafa dağıtalım, sohbet muhabbet ederek vakit geçirelim dediğimiz her günün artık ortak bir noktası var: “Git-gel yol parası şu kadar etse… Bir de kahve içsek… Bir şey yemesek…” diye kendi içimizde yaptığımız hesaplar, oturduğumuz masaların başrolünde. Alınacak tek bir ekmeğin, içilecek tek bir kahvenin hesabı kalem kalem yapılıyor. Her günün sonunda kafada alınan Z raporu, ayın sonuna giderken yaptığımız planlarda da değişikliklere neden oluyor. Şöyle bir dinlenmek, rahatlamak için oturduğumuzda yaşadığımız bu değil mi?

DOLUDA BOŞTA; BİR DEREDE, İKİ ARADA

Bir kahvenin bile hesabını yapmak zorunda kalmak, gençliğin geleceğe dair, gelecekte yapacaklarına dair umutlarını birer birer kırıyor. Üniversiteye gitsem mi gitmesem mi? Üniversite bitecek, ne yapacağım? Üniversite bitince de bu işte çalışmaya devam mı etsem? Akademide devam etsem masraflarını karşılayabilir miyim? Daha birçok soru gidip geliyor.

Bu sorular en çok genç kadınların kafasında dolaşıyor. Şimdi bir bakalım. Üniversiteye yeni gelmenin heyecanı ile ay sonunu çıkarma kaygısı arasında kalan genç kadınlar, okul-iş ikileminin içinde buluyor kendini. Bazen bir kafede garsonluk yapma, bazen özel ders verme, bazen bir mağazada part-time çalışma, bazen günlük ev temizliği… Üniversitede okumanın yanına iş telaşı da eklenerek hayata adapte olma süreci başlıyor.

ARKAYA BAKARAK KAT EDİLEN O YOL

Bu işlerin çoğunda çalışma saatleri esnek. Gün içerisinde dersinin olmadığı saatleri işte geçirmen, bazen geç saatlere kadar çalışman isteniyor. Tüm bunlar yeni sorunları getiriyor. Uzun saatler çalışmanın yarattığı yorgunluk, okul için gerekli motivasyonun önüne geçiyor. Yetmiyor, geç saatlere kadar kalınan iş yerinde, dönüş yolunda taciz tehdidi ile karşı karşıya kalınıyor.

Şimdi bir düşünelim, işten geç saatte çıkıp, dönüş yolunda yürürken, otobüse bindiğimizde hep arkamıza bakarak yürümüyor muyuz? Ya da iş yerindeki çalışanların, patronun ya da iş yerine gelenlerin bakışlarından rahatsız olup kendimizi saklamaya çalışmıyor muyuz? Böyle anlatınca türlü türlü anılar canlandı kafanızda, değil mi?

YURT SAATİ, İŞ SAATİ, DERS SAATİ: ERROR, ERROR, ERROR

Çalışma hayatının getirdiği başka zorluklar da oluyor üstelik. İş yeri saatleri ile “kız” yurtlarının giriş-çıkış saatleri uyuşmadığı için genç kadınlar ya yurttan eve taşınıyor ya da başka bir iş aramak zorunda kalıyor. Eve taşınmak, evin getirdiği sorumluluklar, yeni masraflar derken daha çok çalışma döngüsü içine giriliyor. Tam da kiraların bir maaşı aştığı bugünlerde yurt gibi bir imkânı terk etmek de zor bir karar. O zaman yeni bir iş arama serüveni başlıyor. Saatleri derslere uyan, yurdun giriş-çıkış saati ile uyumlu bir iş bulma fikri “O derse girmesem de olur”, “Notları alır öyle çalışırım derse”ye dönüşmeye başlıyor.

KAFAMIZIN İÇİNDE HESAP MAKİNESİ

Bir yarımız bunları yaşarken diğer yarımız KYK kredisi ile barınmasından beslenmesine bir ayın sonunu 850 lirayla getirmeye çalışıyor. Aldığı bir suyun dahi hesabını yapıyor; gideceği yere otobüse binmeden gidilip gidilemeyeceğini tartıyor. Adeta kafamızın içinde bir hesap makinesi ile yaşıyoruz hayatlarımızı. Çünkü iş görüşmelerinde baştan aşağı süzülerek neler giyeceğimiz söylenmiş bir gün. Bir diğer gün iş tanımından çok fazlası istenip, işi yapınca da böyle sürüp gitmiş. Bir başka gün kadın olduğumuz için başvurduğumuz işi yapamayacağımız söylenmiş ya da çalışma saatleri değiştirilmemiş, yurtla problemler yaşanmaya başlamış. Yine hep tanıdık senaryolar değil mi?

HİJYEN KİŞİSEL DEĞİLDİR, SOSYAL BİR MESELEDİR!

Okul-iş ikilemi, “Nasıl geçineceğim, hayatımı nasıl idame ettirebileceğim” yorgunluğu arasında çoğu zaman bizim bile atladığımız bir şey daha var. Aslında her markete girdiğimizde gözümüzün ucuyla şöyle bir fiyatlarına baktığımız, kimi zaman oda arkadaşından, abladan, komşudan bulup geçici bir şekilde çözmeye çalıştığımız temel ihtiyacımız, kişisel bakım malzemeleri ve hijyen ürünleri. Beslenme, barınma, ulaşım gibi temel ihtiyaçlarımızı daha acil görerek bir şekilde çözmeye çalışıyoruz. Ama ya kişisel hijyen ürünleri? Her ayın belli günlerinde sağlıklı bir bedenimiz olduğunu göstermek için kapıyı çalan regl karşısında ped, tampon gibi hijyen ürünlerine ulaşmak da her geçen gün zorlaşıyor. Stok yapayım desen olmuyor, regl olunca alayım desen yetmiyor. Burada da yine dayanışmayla çözmeye çalışıyoruz, ortak ped paketleri almak gibi mesela. Ama bazen öyle anlar oluyor ki, hiç ulaşılamaz olduğunda, hijyenik olmayan ama ekonomik olarak içine itildiğimiz geçici çözümler bulmaya çalışıyoruz. Bez, pamuk, uzun süre aynı pedi kullanmak vesaire vesaire.

Sadece hijyenik pedler değil. Mesela yurt odalarına bakalım; tuvalet kağıdını da kendimiz alıyoruz, sabunu da. Evet, temel ihtiyaçlara ulaşmak tüm toplum açısından giderek zorlaşıyor. Ancak özellikle genç kadınlar, elimdeki parayla ped mi tuvalet kâğıdı mı alayım gibi ikilemler içerisinde bırakılırken, yaşamını toplum baskısına rağmen sürdürmeye çalışırken, yaşanan yoksullukla birlikte sağlığını koruması da giderek güçleşiyor. 

BU ÇUKURDAN NASIL ÇIKILIR?

Şimdi tekrar bir dönüp bakalım yaşadıklarımıza. “Doluya koyuyoruz almıyor, boşa koyuyoruz dolmuyor” deyimi cuk oturuyor. Her bir sorunun her birimiz için ayrı ayrı cevapları olsa da tek tek çözebileceğimiz bir şey değil bahsettiğimiz. Bizi içine ittikleri bu yoksulluk çukurundan tek tek tırmanarak çıkma gayesi çukurun daha derinine doğru düşmemize neden oluyor çoğu zaman. Peki nasıl gidecek bu soru işaretleri?

Oturup bir kahve içme planı yaptığımız arkadaşlarımızla oturduğumuz o masaya geri dönelim. Herkes dertlerini savuşturarak oturdu masaya, biraz kafa dağıtma isteğiyle. Ama yine döndü dolaştı geldi soru işaretleri masaya. İşte çözümlerin başladığı nokta, o masaya soru işaretlerinin konulduğu nokta. İçimizden biri “Bu böyle gitmez” dediği anda kalıyoruz hepimiz. Evet, bu böyle gitmez. Bunu ben, sen, o; o masadaki herkes, yan odadaki arkadaşımız, hepimiz biliyoruz. Eğitim hayatımızı maddi kaygılar gütmeden, sadece derslerimize odaklandığımız bir şekilde sürdürebilme hakkımızı elimizden almaya çalışanlara karşı o masada buluyoruz çözümü. Çalışma yaşamının içerisinde maruz kaldığımız tacizi, baskıyı bağıra bağıra o masada anlatıyoruz. Çünkü hepimiz o masadaki her birimizin yan yana gelişinden güç buluyoruz. Bizi hayatın içinde bu koşullara iten, normali buymuş ve buna uyum sağlamalıymışız gibi sunanlara karşı yapacağımız şey yan yana durmak. Bir kenara attığımız soru işaretlerini sen süpürürken faraşı ben tutacağım.

 

 

ÖNCEKİ HABER

777, 333, kupaların ası, burç uyumu: Sistemin “bug”ı tarotta değil!

SONRAKİ HABER

Karanlık yolları, çirkin yasakları birlikte aşarız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa