12 Kasım 2022 12:36

İşte MESEM gerçeği: Patron izin vermezse okula da gidemezsin!

MESEM’e kayıtlı öğrenciler çoğunlukla zorunluluktan bu programda olduklarını ifade ediyor. Ağır sömürü ve baskıya rağmen aldıkları ücret ise asgari ücretin yarısı bile değil!

Paylaş

Eren YÜCEBOY

İstanbul

 

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer geçtiğimiz günlerdeki açıklamasıyla Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) kayıtlı olan öğrenci sayısının 10 aylık bir süreç içerisinde 159 binden 910 bine ulaştığını duyurmuştu. Özer bu artışı, Türkiye’de nitelikli iş gücünün yetişmesi amacıyla yaptıkları çok yönlü çalışmaların bir sonucu olarak değerlendirip artış miktarıyla övünmüştü.

Biz de İMES’in içinde bulunan MESEM’in öğrencileriyle bir araya gelerek Bakan Özer'in açıklamalarını, sözünü ettiği “çok yönlü çalışmaların” kendilerinin üzerinde ne gibi yansımalarının olduğunu konuştuk. 10 aylık süreç içerisinde meydana gelen bu artış MESEM öğrencileri için övünülmesini gerektirecek bir anlam ifade etmiyor. Öğrencilerin artışa dair olumlu bir değerlendirmede bulunmayışları kendi deneyimlerinden beslenen iki farklı sebebe dayanıyor.

MESEM TERCİH DEĞİL ZORUNLULUK

Bu sebeplerden birincisi, kendilerini MESEM öğrencisi olmaya zorlayan koşullar. “Benim derslerim iyi değildi diye buraya kaydoldum”, “Üniversite kazanamayacağımı anlayınca başvurdum”, “Sınıfta kalınca müdür beni buraya yönlendirdi” gibi cümlelerde cisimleşen bu koşullar, artışın öncelikli sebebi olarak tanımlanıyor. Lise düzeyindeki eğitimden hiçbir beklentisi kalmamış, üniversiteyi çoktan bir hedef olmaktan çıkarmış gençlerin sayısının artıyor olmasıyla övünülmesi öğrencilerde bu sebeple bir karşılık bulmuyor. Öğrencilerin kendi aktardıklarına göre de MESEM’ler, öğrenciler tarafından tercih edilen bir alternatif değil, olumsuz koşulların kendilerini ittiği bir yol olarak ifade ediliyor.

Bir diğer sebep ise MESEM öğrencisi olduktan sonra yaşadıkları hayatın zorluğu ve buna bağlı olarak böylesi bir hayatı yaşayan öğrencilerin sayısının artmasında olumlu bir sonuç görmemeleri. Buna göre MESEM öğrencileri, artan sayının gerçekliğine ikna olmuş değiller. Çünkü sayının kâğıt üzerinde bir artış olduğu fikri daha hâkim. Birçok arkadaşlarının patronları müsaade etmediği için haftada bir gün bile okula gelemediğini söyleyen öğrenciler, buna karşın arkadaşlarının kaydının hala okulda bulunduğunu ekliyorlar. Sayı artışı da bu sebebe bağlanıyor. Patronlarının bir gün bile okula göndermeye müsaade etmediklerini, müsaade ediyorlarsa bile okul günlerinde dahi ders çıkışı mesaiye çağırdıklarını, patronlar tarafından mesaiye çağırıldıkları sürece çalışmazlarsa “yok” yazıldıklarını belirten öğrenciler; içerisinde bulundukları durumu bir çıkmaz olarak niteliyorlar. Patronlar çağırdığı sürece çalışmayı bir mecburiyet olarak kabul ediyorlar.

Yeri geldiğinde normal bir işçiden daha uzun saatler çalıştırıldıklarını da söyleyen öğrenciler, buna karşın ellerine geçen ücretlerin asgari ücretin üçte birinden biraz daha fazla olduğunu, ancak bununla da geçinebilmenin zor olduğunu belirtiyorlar. Bunlar yetmezmiş gibi, iş yerlerinde amir ve patronların kendilerine uyguladıkları baskı, şiddet ve hakaret ise zorluğun “cabası” olarak ifade ediliyor.

Gerçekleştirdiğimiz sohbet de gösteriyor ki MESEM’ler, lise yaş düzeyindeki çocukların emeğiyle mesleki eğitim adı altında bir sömürü çarkı inşa etmek dışında bir amaca hizmet etmiyor. Bakan Özer, bu çarkın dişlileri arasında ezilen öğrenci sayısındaki artışı övünerek, gururla paylaşıyor. Ancak, MESEM öğrencileri kendileriyle aynı hayatı yaşayan gençlerin sayısındaki artışı övünülecek bir şey olarak nitelemiyor. Şüphesiz, bakanlığın bu artıştan övünülecek bir pay çıkarmasında kendilerince haklı gerekçeleri de var. Çünkü, söylemekten kendilerinin de imtina etmedikleri bir şekilde, MESEM’leri patronlara nitelikli iş gücü imkânı sağlayabilmek maksadıyla yaygınlaştırıyorlar. Onlar tarafından, patronlar cephesinden bakacak olunursa inşa etmiş oldukları organizasyon işlemeye ve kazandırmaya devam ediyor.

MESEM öğrencileri de bu “organizasyon” karşısında bir ortaklığı, kendi sözlerini söyleyebilecekleri, birlikte karar alıp, birlikte hayata geçirebilecekleri türden bir birliği inşa edebilirse şayet; o zaman işte, öğrencilerin geçinebildiği, eziyete ve şiddete maruz kalmadan çalışabildiği ve haklarını kazandığı bir durum mümkün olabilir.

ÖNCEKİ HABER

CHP’li Bulut: AKP EYT’yi ikiye bölmeye çalışıyor

SONRAKİ HABER

Doyururken aç kalanlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa