12 Kasım 2022 12:40

Doyururken aç kalanlar

Kapitalizm koşulları beni, okula devam edebilmek için çalışmak zorunda olduğum ama çalıştığım sürece de okula devam edemediğim bir çelişkinin içine sürüklemişti.

Fotoğraf: Freepik

Paylaş

Arben ÇITAK

OSTİM/Ankara

 

Yeni eğitim öğretim yılında gelen zamlarla birlikte öğrencilerin azımsanmayacak bir kısmı hayatlarını idame ettirebilmek için okurken çalışmaya mahkûm oldu. Barınabilmek, günde -en azından- bir öğün yemek yiyebilmek, okulumuza giderken yol parası bulabilmek için, yani aslında en temel haklarımız için çalışmaktan başka bir şansımızın bırakılmadığı bir eğitim öğretim yılına başladık. Ben de bir üniversite öğrencisi olarak ailemden maddi destek aldığım halde geçinemeyip “hayatta kalabilmek için” okul başlar başlamaz bulduğu ilk işe sarılmak zorunda kalanlardanım. Bu yazıda bu “hayatta kalma” ortamında yaşadığım sıkıntılardan ve gözlemlediğim gerçekliklerden bahsedeceğim.

PİŞİRMESİ DÖRT DAKİKA KAZANMASI ÜÇ SAAT

Dünyaca bilinen, Türkiye’de 40’tan fazla ilde 200’den fazla şubesi olan bir fast-food restoranında işe girdim. Daha ilk başladığım andan itibaren çalışacağım bölüm hakkında bilgi alamadan körü körüne işe girdim. İş görüşmesi sırasında geçmişte çalıştığım ağır işlerden bahsetmemden dolayı olacak ki kendimi restoranın en ağır bölümü olan mutfağın içinde buldum. Mesai saatlerimin okulu aksatmayacak şekilde ayarlanacağı söylenmesine rağmen gece 2’de eve varıp sabah 9 dersinin derdine düştüğüm bir ortam karşıladı beni. İşin bitmez tükenmez temposu içinde dur durak bilmeden aynı işleri yaparken günün sonuna doğru yorgunluğa ve tükenmişliğe rağmen hız kesmeden çalışmaya devam etmek gerekiyordu. İşin tam da bu tükenme noktasında, yani dikkatin en dağınık olduğu zamanlarda, iş kazaları ciddi miktarda artış gösteriyordu. Özellikle mesainin bu saatlerinde kollarıma, ellerime, yüzüme sıçrayan kızgın yağların acısına rağmen işi aksatmamak uğruna kendi sağlığımdan feragat edip işe devam etmek zorunda kalmamla sömürüyü en derinden hissediyordum. İş yerinde 8-10 saat arası değişen vardiyalarda biz çalışanlara yalnızca yarım saat mola hakkı tanınıyor ve sistemde maaş hesaplanırken bu kullanılan mola bile kesiliyordu. Pişirilmesi ve satılır hale gelmesi dört dakika süren iki paket patatesten kazanılan paralar bizim üç saate yakın çalışıp aldığımız paraya tekabül ederken ürettiğimiz ürününün değerine karşın emeğimizin ne kadar değersiz kaldığını birinci elden tecrübe ediyordum.

SÖMÜRÜ KOŞULLARINDA “SÜRGÜN” GÜNLERİ

Çeşitli sebeplerle -genelde yönetimle- herhangi bir sıkıntı yaşandığı takdirde çalışanlar özellikle evinden çok uzak bir şubeye gönderiliyorlar. İşten çıkartıldıkları takdirde iş yeri tazminat ödemek zorunda kalmamak için çalışanları bir nevi istifa vermeye zorluyor, bu olaya çalışanlar arasında da “sürgün” deniliyor. Çalışanlar bir şekilde yaşamını idame ettirmek zorunda kaldığı ve çalıştığı onca zamandan alacağı tazminattan vazgeçmemek için bu “sürgün edildiği” yeni iş yerine katlanmak zorunda kalıyor. Ki bu “sürgün” sabah vardiyası için sabah 6’da evden çıkmak ve gece vardiyasında kimi zaman gece 3-4’te eve varmak anlamına geliyor. Bu ağır sömürü koşullarında çalışmaktan dolayı okuldan aldığım verim kaçınılmaz olarak düştü. Sistem beni okula devam edebilmek için çalışmak zorunda olduğum ama çalıştığım sürece de okula devam edemediğim bir çelişkinin içine sürükledi. Hâlihazırda durum böyleyken biz öğrencilerden okuldan ne kadar verim almamız beklenilebilir? Daha çok sormak lazım.

ALIŞMAK ZORUNDA MIYIZ?

İş yerindeki benim dışımdaki öğrenci arkadaşlara “Neden hâlâ bu işte çalışıyorsunuz? sorusunu sorduğumda ise “Bir yerden sonra alışıyor insan, sen de alışırsın” şeklinde cevaplarla karşılaştım. Peki gerçekten bu ağır sömürü koşullarına katlanmak zorunda mıyız? Biliyorum, bu sorunları, belki daha da kötülerini sen de yaşadın ya da yaşıyorsun, o hâlde sorunlarımız ortakken çözüme birleşerek değil de bireysel olarak ulaşmaya çalışmak niye? Ortak sorunlarımız etrafında birleşelim, bireysel çözüm arayışlarından vazgeçelim. Birleşelim ve bu sömürü sistemine hep beraber dur diyelim. Patronun karşısına hakkımız için dikildiğimizde gücümüzü birliğimizden alalım. 

ÖNCEKİ HABER

İşte MESEM gerçeği: Patron izin vermezse okula da gidemezsin!

SONRAKİ HABER

Afganistan'da yeni tutuklama dalgası | "Acilen harekete geçilmesi gerekiyor"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa