Emekçinin Kitaplığı | Amerika’da… Ütopyanın rotasında
19. yüzyıl ütopik sosyalizminin son artçılarıdır Amerika’ya vuran. Daha iyi, acısız bir dünyanın, yeniden başlama hayalinin yeri artık ütopik sosyalizm değil bilimsel sosyalizm olacaktır.
Susan Sontag Fotoğraf: Lynn Gilbert | Kolaj: Evrensel
Nuray SANCAR
19. yüzyıl hem sınırların çizildiği ama bu sınırları aşmak için insanın önündeki ihtimallerin çoğaldığı bir yüzyıldı. Siyaseten çitlenmiş bir iç pazara vatan denmeye başladığı bu zamanlarda mümkün bir başka dünyanın düşü de kuruluyordu. Sınırsız, sömürüsüz, sınıfsız bir dünyaya duyulan birikmiş bir arzu kendini her fırsatta dışa vurdu. Devrim zamanlarında, komün günlerinde, komün evlerinde.
Herkes aynı şekilde mutlu değildi, eşitlik yoktu; sefalet ile safahatın karşı karşıya bakıştığı dengesiz ve uyumsuz bir hayatın sınırları da boğucuydu. Sanayi devriminin ve kapitalizmin hesapsız kitapsız kalkınma hamlesinin öğütüp kenara fırlattığı yoksullar daha yoksullaşmış, suç oranı yükselmiş, fuhuş artmış, sefalet yayılmıştı. Bazı ülkeler diğerlerinin sömürgesi, kolonisi, belalısıydı. Bazıları diğerlerinin haklarını çat kapı ezmeye hazır efendilerdi.
İhtimaller böyle zamanlarda çoğalır; yoksul sınıflar örgütlenir, çağrılar yapar, devrime hazırlanır. Çok tartışılan, çok hareket edilen, çok düşünülen ve kavga edilen böyle enerjik bir yüzyılda ütopyalar da harmanlanır. Başka bir dünya mümkündü evet ama o dünyanın nasıl bir dünya olacağına ilişkin rivayet ise muhtelifti.
Avrupa’nın ezilmiş, önüne gelenin ulusal onurunu çiğnediği Polonya’da bir grup aydın topluluğunun konuşmalarına kulak kabartarak başlar Susan Sontag kitabına. Bu, yazarın hayalindeki bir toplantıdır. Okur, yazarla birlikte, soğuk bir kış gecesi, penceresinden gizlice izlediği bir salondan kulağına çarpan bölük pörçük sözlerin sahiplerini tahlil etmeye davet edilir. Sontag, Başkalarının Acısına Bakmak kitabından da bildiğimiz üzere bir bakış uzmanıdır ne de olsa. Bu küçük grubun kendi yurtlarındaki yurtsuzluklarını, yaşadıkları baskı ve acıları pencereden dikizlediğimiz bu hayali sohbetten anlarız biz de. Yaşadığımız yüzyıldan iki önceki yüzyıla bakmaktayızdır.
BAŞKA BİR DÜNYADA KOMÜNE DOĞRU
Sontag’ın Maryna adını verdiği Polonya’nın ünlü tiyatro yıldızı ve dostları bir yol ağzındadır. Ülkelerinde yaşamaları mümkün değildir artık. Maryna grubun rotasını Amerika’ya çevirmek için uğraşır. Çünkü o zamanlar mahpusların, fahişelerin, serseri ve dilencilerin abad etsinler diye gönderildikleri bu boş ülke aynı zamanda ütopik sosyalistlerin de menziline girmiştir. Owen Yeni Lanark adını verdiği ütopik fabrikasını orada kurmuş, batırmış; Avrupa ülkelerinden birçok grup komün çiftlikleri kurmak için günlerce süren okyanus yolculuğunu göze alarak ‘Yeniden başlama’ duygusuyla Amerika’ya gitmişlerdir. 1871 Paris Komünü kıyımından kurtulanlar da oradadır.
Bu roman aynı zamanda Amerika’nın kovboylu, şerifli, maceralı Hollywoodvari kuruluş hikayelerinde anlatılmayan bir başka yönüne açılır. Hayatını kurtarmak, kapitalizmin cenderesinden, devlet baskısından kaçmak isteyen ve gidebilen herkesin yeni dünyanın tarihine iliştiği bu farklı kuruluş öyküsünde ütopik sosyalistlerin de yeri vardır. Ütopya o zamanlar azımsanmaz bir düşünme tarzı ve motivasyon kaynağıdır.
Amerika’nın tarihine ilişen kahramanlarımız; Maryna ve dostları sık sık ütopik sosyalizmin babası Fourier’yi anarlar. Hani, ‘İnsanlar uyum içinde yaşamalı, karşılıklı iş birliğine dayanan bir toplum olmalı’ diyen 19. yüzyıl havarisini.
Fakat özgür ve eşit olmak ve zenginliği paylaşmak için yeni Teksas, Pensilvanya ve Kaliforniya’da komün çiftlikleri kuranlar için kıta o kadar da boş değildir. Polis orada da gözlemektedir. Ama daha önemlisi bu fırsatlar ve ihtimaller ülkesinde en büyük özgürlük para kazanma özgürlüğüdür; çiftlikte komün kurmanın sınırını kapitalist piyasa çizer. Bir Amerikalı yazar Maryna’nın kocasına ‘Komünlerin hiçbiri sonuçta yürümüyor. Ama biz her şeyi deneriz. Bir idealistler ülkesiyiz…’ derken haklıdır. Ütopik komüncüler gelip geçici bir deneyim, eğlenceli bir rengidir sistemin.
SON DURAKTA İNMEK
İdealist entelektüel ‘komünarlar’ hiç anlamadıkları işleri yapmak için sahip oldukları enerji ile hayal gücünün de bir sınırı olabileceğini görürler sonunda. Tavuk ve sebze yetiştirmek, bağ budamak, evler yapmak, su taşımak vb. gibi işlerden bedensel ve ruhsal olarak yorulduklarında ve bu yorgunluk manevi bakımdan da yoksullaştırdıkça heyecan, yerini hayal kırıklığına bırakır.
“Şu yeniden başlama ayrıcalığı için insan daha nelerden vaz geçmek zorunda? Avrupalılar 50 küsur yıldır aynı şeyi söylüyorlar: İşler yolunda gitmezse biz de çeker Amerika’ya gideriz. Toplumsal konumları uyumsuz olanlar, çabaları boşa giden, yenilgiye uğrayan devrimciler: Hadi Amerika’ya! Amerika’nın varlık nedeni, Avrupa’nın açtığı yaraları sarmak ya da eski istekleri unutturup yerine başka arzular koymak sanki… Buraya gelmekle aptallık mı ettik…” diye yazar günlüğüne Maryna’nın sevgili eşi.
Bu bir yenilgi noktasıdır. Polonyalı aydınların küçük komünleri dağılır.
Aslında tarihsel olarak 1871 Paris Komünü’nde ömrünü dolduran 19. yüzyıl ütopik sosyalizminin son artçılarıdır Amerika’ya vuran. Daha iyi, acısız bir dünyanın, yeniden başlama hayalinin yeri artık ütopik sosyalizm değil bilimsel sosyalizm olacaktır.
Susan Sontag sondan bir önceki durakta inenleri anlatır. Onun kahramanları gerçek kişilerdir. Maryna esasen Polonyalı Ünlü Oyuncu Helena Modrzejewska’dır, eşi ise Qua Vadis (Nereye) isimli yapıtın yazarı Henryk Sienkiewicz. Okuru ise, tarihin akışını biliyor olmaktan şanslıdır.
Susan Sontag’ın Amerika’da adlı romanı Püren Özgören’in çevirisiyle Everest yayınlarından yayımlanmıştır.