Giritlilerin köyünden zeytin ormanına tarihi yürüyüş
Tarihi Girit Adası’ndan Erzin kıyılarına taşınan antik bir kültür. Turunçlu köylüleri her yıl düzenledikleri Güz Festivalinde bugün 5. kez bir araya gelecek.

Fotoğraflar: Dr. Onur Tıbıkoğlu
Hüseyin ERTAÇ
Hatay
Sabahın erken saatlerinde, Hatay’ın Erzin ilçesine Osmanlı döneminde göçmen olarak gelen Giritlilerin Turunçlu köyündeyiz.
Yüzyılı aşkın süredir geldikleri adanın tüm geleneklerini koruyarak yaşayan bu insanlar nesilden nesile bu gelenekleri aktarıyorlar.
Çok sıcak bir karşılama ile, önce Giritlilerin kahvesine konuk olduk. Emekli Öğretmen Ali Aran ile çok sıcak bir sohbete dalmışken Turunçlu, Giritliler Derneği Başkanı Öğretmen Yılmaz Çetin geldi.
Sohbet köy halkının katılımıyla daha da koyulaştı. Kendi aralarında Giritçe konuşuyorlar; bize geleneklerini, tarihlerini ve köydeki yaşamlarını anlatıyorlardı.
LİR KONSERİ
Biz sohbete devam ederken Emekli Öğretmen Mehmet Çakır elinde lirle geldi. Kemençeye benzeyen bu enstrümanı Girit’ten getirmişler. Orijinaline bakarak aynısını yapmışlar, orijinalini bir müzeye hediye etmişler. Mehmet Hoca’mız az çok bilgisiyle bize Giritçe küçük bir konser verdi, Sabahattin Bey de ona eşlik ederken Burnaz’ın esintisi yüzümüzü yalayıp geçiyordu.
VOLKANİK BÖLGEYE YOLCULUK
Leçelik denilen volkanik bölgeye çıkacağız. Herkes hazırlık yapıyor. Köyün gençlerinden Hüseyin Aslan sandalye ve masa bulmak için koştururken Yılmaz hocamız zeytin ormanına gitme hazırlığımızı yapıyor. Köyde inanılmaz bir dayanışma ve yardımlaşma var.
Giritliler Kahvesinden kahvaltı için Yılmaz Hoca’nın evine geçiyoruz. Yine aynı sıcak karşılama ile mahallenin kadınları bizi karşılıyor. Kahvaltı sofrasındaki tüm ürünler köyde yetişmiş ve hazırlanmış. Ekşi maya ile yoğrulmuş ve pişirilmiş sıcacık ekmeklerle kahvaltımızı yapıyoruz.
Leçelik, Erzin’in Antik İssos Kenti’ni de içine alan volkanik bir bölge. Patlamalar binlerce yıl öncesinde gerçekleşmiş. Her patlamanın ardından yeni bir uygarlık doğmuş. Bronz Çağdan günümüze Hititlerden Perslere, Makedonlardan Romalılara, Bizanslılar, Selçuklular ve daha nice kültürden kalma tarihi bulgular var. Bizimle birlikte yürüyüşe katılan Hatay Mustafa Kemal Üniversitesinden (MKÜ) Arkeolog Doç. Dr. Banu Özdilek ve Bağımsız Araştırmacı Arkeolog Dr. Onur Tıbıkoğlu buradaki İssos Epiphaneia kazılarını yürütüyorlar. Onur Hoca Hatay’ın zeytin ağacının doğal olarak ilk kez yetiştiği ve kültüre alındığı bereketli bir coğrafya içinde yer aldığını ve asırlık deli zeytinlerin kök saldığı leçelik arazinin yanı başındaki Erzin İssos Epiphaneia Antik Kenti’nde zeytin tarımıyla ilgili pek çok arkeolojik veriye rastladıklarını anlatıyor. Doç. Dr. Banu Özdilek de bunlardan en önemlilerinden birinin zeytin hasadını tasvir eden bir mozaik olduğunu ve zeytinin Erzin için yüzyıllardır önemli bir geçim kaynağı olduğunu belirtiyor.
Ne yazık ki bu uçsuz bucaksız İssos Ovası, İssos Antik Kenti, ve Leçelik yıllarca definecilerin yağmasına maruz kalmış. Daha sonra bölgeden geçen otoyol, serbest bölge ve kural tanımayan kirli sanayi, eşi benzeri olmayan Burnaz sahili de dahil olmak üzere bölgeyi tahrip etmiş, hâlâ da tahrip ediyor.
Leçelik bölgesindeki sönmüş yanardağın yanından geçip zeytin ormanına varıyoruz.
DOĞAL ZEYTİN ORMANI
Giritçe türküler eşliğinde zeytin ormanına geliyoruz. Gerçekten böyle bir zeytin ormanının benzeri yok. Her taraf göz alabildiğine zeytin ağacı. Bu zeytinler yabani zeytinler. Kültür zeytininden daha küçük, susuz ve doğal bir ortamda insan eli değmeden kendiliğinden yetişiyor. Köylüler bu zeytinin yağının çok değerli olduğunu söylüyorlar. Giritli köylüler adadan buraya ilk yerleştikleri zamanlarda zeytinlerini buralardan topladıklarını, daha sonra kültür zeytini yetiştirmeye başladıklarını anlatıyorlar. Her köylünün sevdiği bir ağaç var. Kimi ağaç bodur, kimisi yaşlı, kimisi iri, kimisi çok sulu. Bu ormanın içinde defne, alıç ve tespih ağaçları da var. Kırmızı renkli küçük küçük meyveler veren ve yenilmeyen, Erzinlilerin “it üzümü” dedikleri bir bitki, yine Erzinlilerin “pabuç inciri” dedikleri Frenk inciri var. Bir de köylülerin “soğan çiçeği” dedikleri bembeyaz çiçek açan soğanlı bir endemik bitki var ki bu çiçek ormanın her yerinde var.
Bir de Erzinlilerin “leçe taşı” dedikleri bir taş var. Volkanik bir yapısı olan bu taş geçmişte Erzinlilerin evlerinin yapımında kullanılmış. Şimdilerde inşaatlarda ve duvar yapımında dekorasyon amaçlı kullanılıyor.
Yine Giritçe türküler eşliğinde zeytin topluyoruz. Küçük Zeynep bana tespih ağacını gösteriyor. Alıçlar henüz yenecek kıvamda değil. Olgunlaşmamışlar.
SU SARNIÇLARI
Turunçlu köylülerinin bir kısmı zeytin toplamaya devam ederken biz arkeologlar, köylüler, Yılmaz Öğretmen ve köy muhtarı ile kendilerinin zeytinyağı sarnıçları dediği ama Arkeolog Onur Tıbıkoğlu’nun su sarnıçları dediği antik bir yerleşim bölgesine geldik. Onur Hoca bu bölgede 1600 yıl önce zeytin ağacı ve zeytinyağı üretimi de yapan küçük bir köy olduğunu belirtti. Aynı bölgede kilise ve çeşitli yapı kalıntıları da bulunuyor.
KÖYE DÖNÜŞ
Tatlı bir yorgunluğun ardından köye dönüyoruz. Döndüğümüzde köydeki kadınların toplanıp bizim için yine kendilerine özgü çörekler, yemekler hazırladığını gördük.
Kadınların bir kısmı ise toplanan zeytinleri salamura yapmak için kırmaya başladılar.
Bu güzel insanlar yaşadıkları yeri ve çevreyi bozmadan, koruyarak güzelleştirip, geleneklerini, kültürlerini sonraki nesillere aktarmayı başarmışlar. Girit Adası’ndan buralara taşıdıkları kültürlerini, buraların insanları ile paylaşarak barış içinde yaşıyorlar.
Festivalde buluşmak üzere dostlarımıza veda ediyoruz.
Evrensel'i Takip Et