Fulya Canşen: Almanya işçi göçünün pratiğine iyi bakılmalı
İzmir’de düzenlenen göç sempozyumunun ardından konuştuğumuz Fulya Canşen, "Almanya’nın 60’lı yıllardaki işçi göçü çok iyi takip edilmeli" dedi.
Fulya Canşen | Fotoğraf: Dilek Omaklılar/Evrensel
Dilek OMAKLILAR
İzmir
İzmir’de düzenlenen Nermin Abadan Unat Göç Sempozyumu'nda göç ve mülteci sorunları ele alındı. Prof. Nermin Abadan Unat’ın katılımıyla düzenlenen sempozyuma yurt dışından konuklar da katıldı. Entegrasyon ve sosyal uyumun tartışıldığı sempozyumun ardından konuştuğumuz WDR Batı Almanya Radyo TV Kurumu’nda editör olan Fulya Canşen, “Hem iktidar hem de muhalef partileri mültecileri şeytanlaştırmaya başladılar. Dile çok dikkat edilmeli. Ayrıca Almanya’nın 60’lı yıllardaki işçi göçü çok iyi takip edilmeli” dedi.
Sempozyumda öne çıkan sunumlardan biri Afgan Mülteciler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (ARSA) Başkanı Zakira Hekmat’ınki oldu. Hekmat, Afgan kadınların, kız çocuklarının yaşadıklarını ve bu tartışmalar aslında entegrasyon meselesinin önemini ortaya koydu.
Gazeteci Hediye Levent de sunumunda "Türkiye açısından yapılması gereken, bir entegrasyon programının hazırlanması. Göçmenlere yönelik ırkçı söylemler devam ederse ve tamamen politize edilirse ne olur? Bu insanlar -ki milyonlardan bahsediyoruz- kendileri gibi olan insanlarla yaşamaya itilirler ve bu da ciddi bir gettolaşma demektir. Gettolaşma öfkeyi de radikalizmi de getirir” dedi.
"KAPILARI AÇARIM" KORKUSU
Sempozyumun ardından konuştuğumuz Fulya Canşen, Türkiye’deki mülteci sorununun Almanya basınında nasıl göründüğüne ilişkin şunları kaydetti:
"Geçenlerde şöyle bir korku vardı Almanya’da; Erdoğan kapıları açarsa korkusu. Fransız haber ajansı vermişti sanırım; 'gruplar halinde Türkiye’de yaşayan Suriyeliler Almanya’ya göç edecekler'. Alman medyası o kadar abarttı ki Alman medyasında çalışan bir insan olarak ben de inandım fakat üstüne gittiğimizde bir şey çıkmadı. Bunu Türkiye’deki hükümetin organize ettiği iddiaları vardı. Bunun arkasında tamamen Erdoğan’ın yıllar önce ‘Kapıları açarım’ söyleminin yenilenmesi korkusu yatıyor."
Almanya ile Türkiye arasında yapılan müteci anlaşmasından Almanya’nın memnun olduğunu belirten Canşen, “Avrupa’yla Türkiye ilişkisi de bu mülteci anlaşmasına indirgenmiş durumda. Bunun dışında ilişkileri sürdürecek başka konular yok. Sonuç itibarıyla çıkar ilişkisi” diye ekledi.
"YEREL YÖNETİMLER GÖÇ ÜLKELERİNİN PRATİKLERİNE BAKMALI"
Göçün 60. yıl dönümünde 6 bölümlük podcast çalışması olan ve geçen yıl da “Dinle Sebastian” adında bir kitabı yayımlanan Canşen, mülteci sorununun çözümüne ilişkin şunlara dikkat çekti:
“Türkiye’deki mülteciler konusu tehlikeli bir şekilde tartışılıyor. Hem iktidar hem de muhalefet partileri mültecileri şeytanlaştırmaya başladılar. Almanya’da bunu çok sık yaşadığımız için, benim korkum mülteci ve göçmen karşıtlığının bir çeşit ırkçılığa da neden olması. Türkiye’de böyle bir tehlike var. Önce siyasetçiler kullandıkları dile dikkat etmeli, mültecilerin buraya geldikleri ve büyük bir oranda kalıcı oldukları kabul edilmeli. Ayrıca Almanya’nın 60’lı yıllardaki işçi göçü kesinlikle çok iyi takip edilmeli. Yerel yönetimler birbiriyle ilişki kurmalı, çünkü en iyi pratikte onlar biliyor.”
Son olarak uyum konusunun da iki taraflı olması gerektiğinin altını çizen Canşen, “Uyum, gelen mülteci ya da göçmen için değil, o ülke için. İki taraflı düşünmeli, siz de gelene uyum sağlamak zorundasınız. Almanya örneği çok yakın. Bence yerel yönetimlerin göç ülkeleriyle iletişim kurup onların pratiklerinden yararlanması gerekiyor” dedi.