Böyle Dedi Nietzsche
Tacim Çiçek; Friedrich Nietzsche'nin "Böyle Dedi Zerdüşt" isimli kitabına dair yazdı.
Fotoğraf: Wikimedia Commons
Tacim ÇİÇEK
Friedrich Nietzsche, Protestan bir ailenin oğlu olarak dünyaya açar gözlerini. Dede, baba da din adamı. O, küçükken babası ölür ve çocukluğu kadınlarla dolu bir evde geçer. Genç yaşında tanıştığı Wagner’den etkilenir. Basel Üniversitesi Filoloji Bölümüne, doktorasını bitirmeden hocasının tavsiyesiyle atanır. Çünkü ailesinden hem de tutucu çevresinden uzaklaşan Nietzsche, eğitimini sürdürdüğü özel okulda önemli bir dil altyapısı edinir. (Yunanca, Latince, İbranice ve Fransızca) ve böylece önemli eserleri birinci kaynaktan okuma imkanı bulup kendini geliştirir. Birçok alanda üstün başarı gösteren bir öğrenci olur. Diller konusunda bu denli yetenekli ve istekli biriyken matematik gibi derslerde de bir o kadar isteksiz ve yeteneksizdir, hakkında yazılanlara göre. Klasik bilimi alanında en genç yaşta (24) profesör olmuş insanlar arasındadır Nietzsche bugün için bile. Ama Basel’e taşınmadan hemen önce Prusya vatandaşlığını bırakır, hayatının geri kalanını resmi devletsiz yaşar, devletsiz de ölür. 35’inden sonra genç yaşta ölümüne neden olacak hastalıklardan çok çeker, üstüne üstlük, önünü göremeyecek kadar da ileri derecede miyop olur, yine de adeta biri, diğerinin devamı niteliğinde olan onca kitabı yaratır. Fiziksel olarak iyice yıpranınca, ruh ve sinir hastalıkları kliniklerinde tedavi görür. Krizler geçirir. Bakımını ölene kadar annesi, annesinden sonra da kız kardeşi üstlenir. Ölümünden önce bilincini yitirir, ünlenmeye başladığının farkında olmadan 56 yaşında da ölür.
NİETZSCHE VE NAZİLER
20. yüzyıl edebiyatını, felsefesini derinden etkilemiş, hayat hakkındaki görüşleriyle Varoluşçuluğun temelini atmıştır Nietzsche. Onun felsefesindeki bazı kavramları (üst insan, bengü dönüş, güç istenci gibi) Nasyonal sosyalistler sahiplenmiş ve kendilerine uygun biçimde yorumlamışlardır, onun hakkında yazılanlara göre. Nietzsche’nin dahlinin olmadığını ortaya koyan belgeler ve bulgular var bu konuda. Yahudi düşmanı kocası öldükten sonra Nietzsche’nin eserlerinin yayın hakkını, kontrolünü eline alan kız kardeşi Elisabeth bu sonuçtan sorumludur. Förster-Nietzsche, tanınmış bir Alman milliyetçisi ve antisemitist olan Bernhard Förster ile evliydi ve Nietzsche’nin yayımlanmamış yazılarını, kocasının ideolojisine uyarladı. Nietzsche’nin belirttiği, antisemitizm ile milliyetçiliğe sert ve açıkça karşı çıktığı görüşlerine genellikle ters düşecek biçimde yeniden düzenledi yani; yazılanlara ve kanıtlara göre. Hitler’e duyduğu hayranlık eserleri çarpıtmasına neden olmuştur. Çünkü Nietzsche, üstün ırka değil üst insana inanmış. Bununla da kastettiğini Böyle Dedi Zerdüşt’te açıklamış. Bu kitapta sık sık ‘Ben bu kulaklara uygun ağız değilim,’ diyen Nietzsche ancak günümüzde karşılık bulabilmiş biri. Bunu öngörmüş diyebiliriz bir bakıma. En çok okunan, tartışılan filozoflardandır Nietzsche, hâlâ anlaşılıyor mu diye sorduğumuzda, anlaşılmadığını söylemek bir abartı olmaz sanırım.
ŞİİRSEL BİR ÜSLUPLA FELSEFE
Böyle Dedi Zerdüşt, Nietzsche’nin yapıtları arasında en çok okunanı, tartışılanıdır. O kadar yaygındır ki I. Dünya Savaşı’na katılan şehit askerlerin evlerine gönderilenler arasında bu kitabın da olduğu söylenir, yazılır. Edebiyatın da felsefenin de içinde sayılan/sayılmayan bu yapıtı daha iyi anlamak için 20. yüzyıl sanatında edebiyat ve felsefenin iç içe girdiğini, edebi yapıtların felsefi özellikler içerdiğini, felsefi yapıtların da edebi dille yazıldığını akıldan çıkarmamalıyız. Çünkü günümüzde araştırma, biyografik ve felsefeden tutun da edebiyata kadar birçok alanın ‘olmazsa olmazları’ birbirinden farklıdır yazıya dökme anlamında. Yazarlar, ister gerçekliklerden yola çıksınlar, isterse de baştan sona kurgulasınlar yarattıkları hikayeyi, romanı anlatıcıları aracılığı ile dillendirirler. Oysa akademisyenler, bilim insanları edebiyatın hiçbir alanına girmeyecek ‘ciddi’ düşünce yapıtlarında bir ‘anlatıcı’ya gereksinim duymazlar. İşte, 20. yüzyıl felsefesinde belirgin bir eğilimdir edebiyat ve felsefenin iç içe geçmesi. Felsefe anlatıların edebi anlatılara benzemesi ya da edebi anlatının felsefi nitelik taşıması… Bu gelişmenin kaynağındaki en önemli düşünür Nietzsche’dir. Özellikle de onun Böyle Dedi Zerdüşt kitabıdır. Bu kitapta Nietzsche şiirsel bir üslupla felsefi konuları dile getirmiş, kendi felsefi düşüncelerini ve kavramlarını açıklamış. Nietsche’nin en belirgin etkisi Martin Heidegger’in felsefi çalışmalarındaki şiirsellik arayışında ve varoluşçu filozofların edebi-felsefi yapıtlarında görülür. Nietzsche, felsefe alanında yalnızca metnin içeriğiyle değil, üslubu ve söylemiyle de ilgilenmiş. Yeni düşünceleri yeni söyleyişlerle dile getirme prensibiyle hareket etmiş. Böyle Dedi Zerdüşt, bu anlamda felsefeye yeni bir içerik katkısından ibaret değil, yeni bir söylemsellik açısından da çok önemlidir. Bu yüzden de yapıt, bilinen anlamda felsefi ya da edebi değildir. Kendine özgüdür. Nietzsche, neredeyse baştan sona dini kitaplara atıfta bulunur bu yapıtında. Yapıtını “geleceğin İncil’i” olarak nitelemiştir. İnançlı Hristiyan’ın İncil’de bulduğu şeyi, Tanrıya ve ahrete inanmayan 20. yüzyıl insanına bu yapıtta vermek istemiştir.
BABA, OĞUL VE KUTSAL RUH
Nietzsche, annesine olan öfkesi üzerine teolojik çalışmalarını durdurur ve inancını kaybeder. Daha 1862’de, yazdığı “Yazgı ve Tarih” adlı denemesinde tarihi araştırmaların Hristiyanlığın temel öğretilerini geçersiz kıldığını öne sürer, ancak David Strauss’un “İsa’nın Hayatı” adlı eseri de onu etkiler, çevirmene göre de. 1865’te, 20’sindeyken; çok dindar biri olan kız kardeşi Elisabeth’e inancını kaybetmesiyle ilgili yazdığı mektupta, “Sonuç olarak insanların yolu ikiye ayrılıyor: huzur ve zevk diye didinip durmak istiyorsan, inan; hakikatin tutkunu olmak istiyorsan, sorgula...” der. Nietzsche’nin bu denli Batı toplumunu, kültürünü ve dinini kıyasıya eleştirmesi boşuna değildir. Yine, niçin bir Fars peygamberinin adını kullandığını soran kız kardeşine, nedenini şöyle açıklar: ‘Ben bu şerefi bir Fars’a vermeye mecbur oldum: Çünkü tarihi en önce bütün ve büyük olarak düşünen Farslardır.’ Ayrıca kitaptaki bölümler ve onu oluşturan birimler üç dört satırdan oluşan paragraflara bölünmüştür. Paragraflardaki cümlelerin sayısı üçü geçmez. Tabii ki bu Hristiyan doktrininde tek olan Tanrı’nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’tan oluşan üçlü doğasına bir gönderme değildir. Bu, “Quidquid praecipies, esto brevis” (Ne öğreteceksen kısa ve öz öğret) diyen Horatius’un ilkesinin olduğu gibi uygulanmasıdır çevirmene bakılırsa.
KİTABIN GENELİ ÖZDEYİŞLERDEN OLUŞUR
Böyle Dedi Zerdüşt, dört bölümden oluşur. Hikayesi de bir ön deyişle başlar. İlk bölümde, olgunlaşır ve ‘balını’ insanlara yaymaya çıkar. İkinci bölümde insanların onu dinleyip anlayacak kulakları olmadığını görür Zerdüşt, bu yüzden kendisiyle birlikte yaratacak yeni yaratıcılar, yoldaşlar aramaya karar verir. Bu bölümün ana konusu ‘güç istenci’dir. Üçüncü bölümde Zerdüşt, söyleminin doruk noktasına ulaşır ve hayvanlarıyla da konuşur. Ana konu ‘sonsuz yeniden geliş/bengü dönüş’tür. Son değişimi yaşamak için mağarasına doğru yola çıkar ve öğretisini insanlara değil kendisine anlatacaktır. Bir din yaymaya çalıştığını düşünen havarilerinden ayrılır. Bir tür ‘Nerede, nasıl bir yanlış yaptım da öyle anlaşıldım’ sorusunun yanıtını bulabilmek için… Dördüncü bölümde yaşlı Zerdüşt, daha yüce insanlarla konuşur. Eski değerlerini yitirmiş ve yeni değerler, idealler arayanlardır bunlar. Bir gün içinde geçen olayları içerir bu bölüm. Kendinden uzaklaşılmasını, kalıcılaştırılmamasını, kendileriyle yetinmeleri gerektiğini açıklar. Çünkü Zerdüşt, her şeyle değil kendisiyle de alay eden ve sürekli kendine de karşı koyan biridir.
Böyle Dedi Zerdüşt’ün geneli özdeyişlerden (aforizmalardan) oluşur. Nietzsche, anlatmak istediği konuyu, benzetmeler ya da imalar kullanarak aktarır. Çünkü okuyucunun bahsedilen konu hakkında düşünmesini ve kendisine ait bir yargıya ulaşmasını ister. Bu durumu şöyle açıklar: “Herkesin okumayı öğrenme hakkının olması, zamanla sadece yazmayı değil, düşünmeyi de mahveder. Dağlarda en kısa yol doruktan doruğadır; ama bunun için uzun bacakların olmalı. Özdeyişler doruk olmalı, kendisine hitap edilen de iri kıyım ve uzun boylu.”
Herkesin ve hiç kimsenin kitabı olan Böyle Dedi Zerdüşt romanını okurken hayatı, gerçekleri ve benliğinizi sorgularken bulacaksınız kendinizi belki de. Güzel bir yolculuğa çıkmak istiyorsanız mutlaka okumanız gereken bir yapıt.