“Deprem ve Kentleşme” paneli: Depreme dirençli kentler yapabiliriz
TMMOB Kocaeli İl Koordinasyon Kurulu, Düzce Depreminin yıl dönümünde “Deprem ve Kentleşme” paneli düzenledi. Uzmanlar depreme karşı alınmayan önlemlere dikkat çekti.
Fotoğraf: Evrensel
Mustafa TEZCAN
Kocaeli
12 Kasım Düzce Depreminin yıl dönümünde TMMOB Kocaeli İl Koordinasyon Kurulunun düzenlemiş olduğu “Deprem ve Kentleşme” paneli İzmit TMMOB Mimarlar Odası Tarihi Binası’nda gerçekleşti. ‘Derin Uğultu’ filminin gösteriminin ardından gerçekleşen panelde konuşmacılar; deprem ve kent ilişkisinin yanı sıra olası bir depreme karşı alınmayan önlemlere dikkat çektiler. Kocaeli Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kemal Beyen, Doç. Dr. Özkan Coruk, Doç. Dr. Elif Yeşim Kösten, Dr. İsmail Talih Güven konuşmacı olarak katıldı.
TMMOB Kocaeli İl Koordinasyon Kurulu Sekteri Mehmet Ali Elma açılış konuşmasında Düzce depreminde yaşamını yitirenleri anarak, "1999 Marmara depreminden, 12 Kasım Düzce depremine hiçbir ders alınamadığı ortadadır. Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi oluşumların devre dışı bırakılması, yeni mevzuat düzenlemeleri, rant eksenli kentsel dönüşüm programları ile tekrar ortaya çıkmıştır. Afet riski olan yerleşim yerleri taşınmadı, binalarımız depreme dayanıklı hale getirilmedi, kent merkezlerinde deprem toplama alanları oluşturulmadı, afet sonrasında kriz yönetim senaryoları hazırlanmamış ya da uygulamaları yapılmamıştır. Kentsel Dönüşüm uygulamaları bugün amacından saptırılarak inşaat firmalarına kaynak aktarılmasının, kentsel rantların iktidar yandaşlarının toplanmasının bir aracı haline gelmiştir. Sorunlu dolgu alanları, dere yatakları ve kıyıları imara açılmış her yere AVM’ler gökdelenler yapılmaya devam etmiştir. Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Çıkarılmış olan imar afları da can ve mal kayıplarında oluşacak tehdidi büyütmektedir” dedi.
YER KABUĞU CANLI BİR VARLIK
Jeoloji Mühendisliği öğretim üyesi Doç. Dr. Özkan Çoluk ise deprem konusunda yapılan yanlışları dile getirmekle sorumlu olduklarını belirterek, “Yer kabuğu aynı bizim gibi bir canlıdır. Doğada bir sürü ham madde yapıyor bizler bunu bilime çeviriyoruz. Depremde bunlardan birisi. Yer kabuğundaki çeşitli levhaların yer değişmesi ile depremler oluşuyor. İzmit ovasını çevreleyen alanları önce bölgesel olarak başlayıp sonra mahalle mahalle giderek yeni yerleşim yerlerini de taramalıyız. Bu işi sosyal bilimciler ile de planlamak lazım. İşin hem ekonomik hem sosyolojik tarafları var. Bizlerin amacı her zaman halkı tedirgin etmekten ziyade bu bina depremde nasıl zarar görmez olmalı” diye konuştu. Çoluk aynı zamanda 1999 depremini istatiksel olarak değerlendirdiklerini 100 yılda bir gerçekleşeceğini fakat tam tarihinin kestirilemeyeceğini belirtti. Türkiye’nin fay hatları açısından çok riskli bir bölgede olduğunu ama bunun iyi tarafları olduğunu belirten Çoluk “Verimli, geniş ovalarımız, sulak alanlarımız var tarıma çok elverişli bir ülkeyiz. Bütün bunlar depremin sağladığı olanaklardır aynı zamanda” diye konuştu.
DİRENÇSİZ KENT, DİRENÇSİZ TOPLUM
Jeofizik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. İsmail Talih Güven de deprem bölgesinde yaşayanlar olarak depreme dirençli kentlerin nasıl yaratılacağına kafa yorulması gerektiğini vurgulayarak “Depremlerin bir sonucu olarak ülkemiz bu kadar yeşil, su kaynaklarımız bu kadar fazla ve yaşam coğrafyası olarak insan için uygun bir hale gelmiş. Dolayısıyla biz bu bölgelerde yaşamayı seçtiysek bu bölgenin yarattığı tehlikelere karşı direnç yaratmak zorundayız ama bunu yapmadık. Dirençsiz bir kent dirençsiz bir toplum oluşturduk ve bu şekilde devam ettik. Ve bundan sonra yapılan işler aslında kentte açık kalp ameliyatı yapmak gibidir. Dolayısıyla biz işin en başında planlamamızı yapsak, kentler ve kentte yaşamakta çok daha keyifli ve güvenli olur” dedi.
İzmit’te 29 mahalleyi kapsayan saha çalışmalarından bahseden Güven şöyle devam etti: "Bu çalışmada stratejik yapılara ulaşılabilirliği ele aldık. Çünkü deprem sonrası her afet sonrasında olduğu gibi insanlar güvenli bir bölge ararlar. Bizim toplumumuz devlet yapılarını sağlam olduğunu düşündüğü için okul, cami, askeriye, karakol gibi bölgelerde toplanmak isterler bunların en başında da hastaneler gelir. Sizin şehir içerisindeki ulaşım ağınız ne kadar iyiyse bölgeniz o denli dirençli hale gelir çünkü deprem sonrası bu yolların çoğu ulaşıma kapalı olacak. Bu bölgeyi çalışırken de öncelikle sağlık tesislerini inceledik. Sağlık tesislerini incelerken hastane, aile sağlık merkezleri, eczaneleri bu guruplara aktardık. Bu çalışmamızda 17 tane hastaneleri ve hastane sayılabilecek ilk yardım kliniklerini değerlendirdik. Deprem sonrası insanların araç trafiğine çıkamayacaklarını düşünerek yaya ulaşım üzerine çalışmamızı sürdük. Her ne kadar canımız önemliyse de malımızdan da geride korumasız şekilde bırakmak istemiyoruz. Analizlerimizi yaptığımızda hastanelere yürüyüşler E-5 üst noktalarında erişim daha yüksek iken E-5 altında daha düşük. Bunun sebebi kentimizin kurulma aşamasındaki planlama eksikleri. Kenti bölen E-5 ve ne yazık ki bu yolun güney kısmında ulaşım daha rahatken kuzey kısmında erişilebilecek hastane yok. Kliniklere yürüyerek ulaşmak ya da eczanelere aile sağlığı merkezlerine ulaşmak daha kolay. Stratejik yapılara baktığımızda okul bahçeleri de kullanılabilir. Yeşil alanlara erişmek ise daha zor “
REFUJLAR, MEZARLIKLAR TOPLANMA ALANI GÖZÜKÜYOR
Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Elif Yeşim Kösten Kocaeli'ye depremden sonra geldiğini ve ilk önce Değirmendere ilçesinde yaşadığını, depremden sonra buranın neden bu kadar boş olduğunu anlatıldığında yaşadığı çevreye bir fayda sağlamak amacı ile bilimsel bir çalışmaya başladığını anlattı. Kösten, "2002’de çalışmalarımıza başladık. Deprem kentinde yaşıyoruz biz ne yapabiliriz diye yola çıktık. 2012 de bir Tübitak Projesine başladık. Değirmendere’deki boş alanları deprem üzerine düşünmeye başladık. Öncelikle risk analizi yaptık daha sonrasında çok disiplinli bir çalışma yöntemi ile ortak analizlere başladık. Sosyal, kültürel, ekonomik, sermayenin de içinde olduğu olgusal bir yapıdan bahsediyorum. Çalışma ortamı olarak Değirmendere’yi kullandık. Panik yaratmak yerine güvenli alan oluşturmak lazım. Çünkü öğrencilerimiz ile baktığımızda olası bir depremde güvenli alan olarak refuj, mezarlık çıkıyordu. Aynı alanda ki yapı yönetmenliği bile 3-5 yılda bir değişiyor. Disiplinli bir planlama çok önemli yapılaşmanın şehir plancıları, mimarları, mühendisleri dinleyerek yapılması gerekiyor. Her binanın önce zeminine bakılması gerekiyor” diye konuştu.
Kösten, çalışmaları kapsamında Değirmendere’de 52 istasyon kurduklarını ve olası bir depremde kurtulması en zor olanların 15 yaş altı ve 65 yaş üstü gruplar olduğunu belirterek; “Depremden kaçamayacak insan nüfuslarını sağlık ocakları üzerinden hangi mahallerde fazla olduğunu saptayarak bu mahalleri belediyeye bildirdik. Belediye bırakın teşekkür etmeyi geri dönüşte bile bulunmadı. Daha sonrasında TÜBİTAK çalışmamızda önümüzü kesti. Bizlerin artık toplu konuşmayı öğrenip çoklu disiplinli çalışmayı öğrenmemiz gerekiyor” dedi.
İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal BEYEN eski dönemlerde insanların tepelere güvenli olduğu gerekçesiyle yerleştiğini ama bunun kontrol edilmesi gereken bir durum olduğunu ifade ederek “Enerji artar, eğilimler deprem riskini arttırır. Deprem hayatımızın bir gerçeği. Bizlerin ‘Bir bina nasıl yıkılmaz bunu tartışmamız gerek’ Kocaeli’ de deprem sonrası tepelere yerleşim arttı fakat bu durum bu bölgelerin güvenli olduğu anlamına gelmiyor. Bu yerleşimlerin de kontrollü yapılması gerekir” şeklinde konuştu. (Kocaeli/EVRENSEL)