14 Kasım 2022 13:44

Okullardaki gıda zehirlenmeleri | Gıda enflasyonu ve denetimsizlik zehirlenmelerin önünü açıyor

Son günlerde okul bağlantılı yaşanan gıda zehirlenmeleri konuştuğumuz uzmanlar gıda güvenliği sorununa dikkat çekerek gıda enflasyonu ve denetimsizliğin zehirlenmelerin önünü açtığını belirtti.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Eylem NAZLIER
Zeliş Irmak
İstanbul

Yüksek gıda enflasyonu, denetimsizlik, gıda mühendislerinin istihdamındaki yetersizlik gıda zehirlenmelerindeki artışın temel nedenleri arasında. Özellikle son günlerde peş peşe okul bağlantılı gıda zehirlenmeleri yaşandı. 1 Kasım’da Aydın’ın üç ilçesinde taşımalı eğitim gören 106 öğrenci yedikleri yemek nedeniyle zehirlendi. 10 Kasım’da İstanbul Sancaktepe’deki İyimaya Kız Öğrenci Yurdunda kalan 10 civarında öğrenci, 11 Kasım’da ise Bursa İnegöl’de 13 ortaokul öğrencisi yedikleri yemekler nedeniyle zehirlenerek hastanelere taşındı.

Zehirlenme vakalarındaki artışı değerlendiren Gıda Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemil Gülsu, ekonomik krizin temel gıdaya erişimi zorlaştırdığına ve bunun da sağlıksız yiyecekleri yaygınlaştırdığına dikkat çekerek, denetimsizlikle birleşen tablonun da zehirlenme vakalarının önünü açtığını ifade etti.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ahmet Soysal, Türkiye’de var olan gıda güvenliği sorununa dikkat çekti.

Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneğinden Elif Yetigin, “Okullarda 1 Öğün Ücretsiz Sağlıklı Yemek Hakkı” kampanyasına dikkat çekerek, bu talebin sadece ücretsiz yemek hakkı olmadığını aynı zamanda sağlıklı yemek hakkı talebi olduğunu hatırlattı, bunun önemine vurgu yaptı.

"ZEHİRLENMELERİN ASIL NEDENİ EKONOMİ"

Değerlendirmelerine gıda güvenliği sorununa değinerek başlayan Gıda Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemil Gülsu, ekonomik krizle birlikte ucuz ürünlere talebin arttığını vurgulayarak “En son TUİK’in açıkladığı verilerde kalıcı yoksulluk yüzde 13. Bu çok ciddi bir oran. Bugün makarna en ucuz ürün. Ama makarnadan bile zehirlenme yaşadık. Gıda güvenliğinde geriye doğru gidiyoruz. Gıda zehirlenmesindeki artışın asıl nedeni tabii ki ekonomidir” dedi.

Zehirlenmenin bir diğer nedeninin de bilgisizlik olduğunu ifade eden Gülsu, “Ben bunu daha önce yedim bir şey olmadı, diyen bir yaklaşım söz konusu” dedi. Besinlerdeki mikroorganizmalar için ideal üremenin “5-65 derece” aralığı olduğunu söyleyen Gülsu, “5 derecenin altında korunan ürünler pişirildikten sonra 65 derecenin üstünde olmalıdır. 5-65 derece zehirlenmeye fırsat veren aralıktır ama hâlâ işletmelerde bu kurallar uygulanmıyor” diye konuştu.

"KAMU DENETİMİ YETERSİZ, GIDA MÜHENDİSİ İSTİHDAMI DÜŞÜK"

Şirketlerin daha çok kâr için ucuz ham maddeye yöneldiğine de dikkat çeken Gülsu, “Aradaki kontrol noktalarını es geçiyor. Yani ham madde alıyorsunuz ama yeterli analizleri yapmıyorsunuz. Bu kontroller ekonomik nedenlerle de atlanabiliyor. Bunun dışında tabii bir alt neden olarak da denetimlerin yetersiz olduğunu söylememiz lazım” diyerek özellikle kamu denetimlerinin yetersizliğine dikkat çekti.

Gıda mühendisi istihdamının yetersizliğine de değinen Gülsu, “Mesela hazır yemek firmalarında gıda mühendisi istihdamı zorunlu. Ama bazı işletmeler bunu uygulamayabiliyor. Yani burada işte bazen dediğim gibi gıda denetimi kamu anlamında yeterli değil” dedi.

"TEK TİP BESLENMEYE DAYALI OBEZİTE YAŞANIYOR"

GIDA enflasyonunun bu kadar yüksek olduğu bir dönemde gıda güvenliğinden söz etmenin de zor olduğunu ifade eden Gülsu, The Economist Intelligence Unit (EIU) tarafından yapılan istatistiği hatırlatarak “Türkiye’de alım gücünde geriye doğru gidiyoruz. Çoğu Asya, Afrika ülkelerinden de geriye gidiyoruz. Yani gıdaya ulaşım çok zorlaştı. Bu da tüketiciyi en ucuz gıdaya itiyor. Üretici de müşteri talebi bahanesiyle ürünleri kontrolsüz biçimde piyasaya sürüyor. Halk tüketmek zorunda kalıyor” dedi.

Ekonomik sorunların giderek artmasının kırılgan grupları daha çok etkilediğine dikkat çeken Gülsu “Çocuklar, kadınlar ve yoksullar en çok etkilenenler oluyor. Çocukların da bu son dönemde beslenmesiyle ilgili ciddi  bir sorun var, tek tip beslenmeye doğru gitti. Proteini, vitamini, minerali ile dengeli bir beslenmeden bahsedemiyoruz. İnsanlar proteine ulaşamıyor, vitamini bile alamıyor. Meyve, sebze, et fiyatları çok yüksek. Tek tip beslenme ciddi bir şekilde obeziteye neden oluyor. Özellikle okullarda, evlerde dengeli beslenmeyen çocuklarda çok ciddi öğrenme güçlüğü yaşanıyor. Mesela Türkiye’de 5-7 yaş arasındaki çocuklarda demir anemisi yüzde 40-50 civarında. Hamile kadınlarda, doğum sonrası kadınlarda da demir anemisi çok yüksek. Yani çok ciddi bir şekilde sağlıklı, dengeli beslenme sıkıntısı yaşıyoruz” dedi.

"ELİMİZDE ZEHİRLENME VERİLERİ YOK"

Yılda kaç kişinin gıda zehirlenmesi yaşadığı, kaç kişinin hayatını kaybettiği gibi verilerin resmi kurumlarca açıklanmadığını söyleyen Gülsu “Sağlık Bakanlığı açıklamıyor. En son 7-8 ay önce bir siyasi parti soru önergesi vermişti. Rakamlar var ama kaynağı çok anlaşılmıyor. Kamu şeffaf değil, veriler paylaşılamıyor. Doktor arkadaşlarımız zehirlenmelerin gıda kaynaklı olup olmadığı ile ilgili bir test yapmadıklarından bahsediyorlar. Yani orada da çok net bir geri dönüş yok. Yaklaşım ‘Zehirlendim bir serum yiyip 2 gün evde dinleneyim’

TTB: DENETİM AĞINI GENİŞLETMEK GEREKİYOR

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ahmet Soysal, Türkiye’de var olan gıda güvenliği sorununa dikkat çekti.

Soysal, gıda alanında “gıda güvenliği ve gıda güvencesi” olarak iki tip kavram olduğunu belirtti.

Gıda güvenliğinin, gıdanın üretimden depolanmasına, nakledilmesinden tüketime kadar geçen süreçte; kalitesine dikkat edilmesi ve insan sağlığı için zararlı olan bakterilerden, kimyasallardan korunması gerekiyor.

Soysal, insanın yediği gıdadan gerekli yararı alması ve o gıda nedeniyle biyolojik veya kimyasallara bağlı herhangi bir sağlık sorunuyla karşılaşmamasının ‘gıda güvenliği’ olduğunu vurguladı.

Soysal, gıda güvencesini ise şöyle tarif etti: “Bir kişinin günlük faaliyetlerini sürdürebilecek ölçüde kendisine enerji sağlayacak gıda maddelerine ulaşım hakkıdır. Yani halk arasında bilinen deyimiyle ‘açlık sorunu’ olup olmamasıdır bahsedilen. Bir insanın günlük faaliyetlerini sürdürecek (2000-2500 kcal) gıda maddesine ulaşım hakkına gıda güvencesi deriz.”

“Türkiye’de yasa dışı denilebilecek ruhsatsız üretim tekniklerinin kullanıldığı, yemek fabrikalarının çok fazla denetlenmediği, özellikle maliyetleri düşürmek için kalitesiz malzemelerin kullanıldığı yiyeceklerin üretildiği bir gerçek” diyen Soysal, “Dün de vardı bugün de var. Maalesef Tarım Bakanlığı ve yerel yönetimlerin denetim ağı çok fazla işe yaramıyor. Bir de denetimlerin tamamen Tarım Bakanlığına bağlandığı bazı yasal düzenlemeler de yapıldı. Bu nedenle yerel yönetimlerin ve Sağlık Bakanlığının denetim yetkileri oldukça kısıtlandı. Tarım Bakanlığının da yaptığı denetimler yetersiz kalıyor. Tarım Bakanlığının yıllık denetim sayılarında artış olmadığını, aksine düşüş olduğunu, cezaların yetersiz olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Gıda güvenliğinde çocuklara, yaşlılara ve ek hastalığı olan vatandaşlara daha çok dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Soysal, “Bu gruplarda temel birtakım immun sistem sorunları olabilir. Bu kişiler gıda zehirlenmelerine daha açıklar. Bu etki nedeniyle de okullarda meydana gelen sorunlar kamuoyuna daha fazla yansıyor” dedi.

Soysal, gıdanın tarladaki üretiminden fabrikadaki endüstriyel dönüşümüne, depolanmadan çeşitli işlemlere kadar her aşamasının çok dikkatli şekilde denetlenmesi durumunda zehirlenmenin önüne geçilebileceği görüşünü aktardı.

Denetimin tek başına Tarım ve Orman Bakanlığına bırakılmasının doğru olmadığını söyleyen Soysal, “O nedenle bu işin Sağlık Bakanlığını da içine alacak şekilde düzenlenmesi, bu denetimler için laboratuvar sayısının çoğaltılması, denetimlerin çok sık yapılması gerekir” dedi.

Özellikle ruhsatsız, “merdiven altı” denilen işletmelerin piyasaya et ve et ürünleri verdiğine dikkat çeken Soysal “Bunların engellenmesi ve özellikle okullarda tüketilen gıda maddeleri için özel bir denetim ağı oluşturulması gerekiyor” görüşünü paylaştı.

“TOPLU YEMEK SERVİSİNDE TAŞERON SİSTEMİ DURDURULMALI”

Toplu yemek servisinin taşeronlara bağlanmasını da değerlendiren Soysal, “Baştan sona kadar taşeronlaşma meselesinin durdurulması gerekiyor. Üretim noktalarının çok yakından tetkik edilmesi, izlenmesi gerekiyor. Cezaların caydırıcı olması gerekiyor, ruhsatsız üretimlerin önlenmesi gerekiyor” vurgusu yaptı.

Soysal, “Gıda zehirlenmesi nedeniyle ortaya çıkan tablo bulantı, kusma, ishal ve yüksek ateş şeklinde belirtiler gösterebilir. Bunların tıbbi olarak hızla tespit edilmesi, tedavi edilmesi ve vakaların yakından izlenmesi gerekiyor” dedi.

“Bir de sessiz giden olay var, kimyasal kirlilik” diyen Soysal, “Nanoplastiklerle, mikroplastiklerle olan kirlilikler var. Bu gıdaların kullanılması gereken malzemeler yerine daha ucuz olması nedeniyle plastik malzemelerde saklanması söz konusu olabiliyor. Gıdaların uzun süre saklanabilmesi için kullanılan bazı kimyasal maddeler var. Sadece görüşü albenili olsun diye kullanılan gıda boyaları gibi kimyasallar var. Bunların da çok sıkı denetlenmesi gerekir çünkü bu kimyasallar özellikle çocuklar tarafından tüketildiği vakit vücutta birikici etkileri var” ifadelerini kullandı.

Soysal şu uyarıları yaptı: “Nanoplastikler, mikroplastikler bugünden yarına bir sağlık sorununa yol açmayabilir. Ancak yıllar sonra belli eşik değerleri geçtiği andan itibaren ileri yetişkinlik döneminde solunum, kardiyovasküler, karaciğer, üreme sistemi hastalıkları ve çeşitli kanserlere neden olabilir. Gıda zehirlenmeleri hızlıca tespit edilip sağlık kurumlarında tedavi edilebiliyor ama bu tip olayların farkına varmıyorsunuz ve zaman içinde ortaya çıkıyor. Mikroplastik ve nanoplastik konusu da dikkat edilmesi gereken bir konu.”

OKULLARDA BİR ÖĞÜN ÜCRETSİZ AMA AYNI ZAMANDA SAĞLIKLI YEMEK HAKKI

Kocaeli Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneğinden Elif Yetigin, “Okullarda 1 Öğün Ücretsiz Sağlıklı Yemek Hakkı” kampanyasına dikkat çekerek, bu talebin sadece ücretsiz yemek hakkı olmadığını aynı zamanda sağlıklı yemek hakkı talebi olduğunu hatırlattı, bunun önemine vurgu yaptı.

“Kampanyaya başladığımız günden bugüne bu kampanyanın kendisi, kadın çevreleri, veli dernekleri, siyasi partiler çokça kesim tarafından sahiplendi çünkü bu kadar sahiplenmesinin altında yatan şeylerden birisi ekonominin geldiği nokta, krizin derinleşmesi, açlığın daha görünür hale gelmesiydi” hatırlatması yapan Yetigin, “Buradan aslında sahiplenmesini kolaylaştırıcı şeylerden birisi oldu, ama bu ücretsiz yemek dağıtımının sağlanmasının hedef noktası sadece burası değil. Bizim söylemiş olduğumuz şeyin kendisinde de görüleceği üzere aynı zamanda sağlıklı olmasının garanti altına alınmasını da talep ediyoruz” dedi.

Yetigin, “Sadece çocukların karnı doysun diye bir derdimiz yok. Kampanya yürüten derneklerin, siyasi partilerin de tek hedefi bu değil. Önceki yıllarda okullarda sütler dağıtılmıştı. Bu sütlerden zehirlenenler olmuştu. Bu velileri de kampanyayı yürütürken kaygılandıran şeylerden biri. Sağlıklı yiyeceklerin tüketilebildiği bir yemek programı da talebimiz. Çünkü çocuk gelişiminde en önemli şeylerden biri çocukların tek başına kalori alması değil. Bu kalorilerin nasıl dengeli ve sağlıklı alacağıdır. Bu alanda çalışan çokça bilim insanı var. Buna göre de bir program düzenlenmesi gerekiyor. Bu talebin de yükseltilmesi gerekiyor. Yoksa zehirlenmelerin olmasının kendisi velileri de kuşkulandıran bir şey oluyor. Yani bir tarafıyla ücretsiz olması gerekiyor diğer tarafıyla sağlık boyutunun da öncelik arasına alınması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

ÖNCEKİ HABER

Üç patrondan ikisi işçi çıkarmayı düşünüyor

SONRAKİ HABER

Yazar Necati Tosuner: Yaşamımı böyle biçimlediysem inatçı, uslanmaz olmama borçluyum

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa