Mirabal Kızkardeşlerden Minerva’nın kızı Minou Mirabal Türkiye’de
Minou Tavarez Mirabal 25 Kasım etkinlikleri kapsamında Ankara, İzmir ve İstanbul'da yapılacak etkinliklerde kadınlarla buluşacak.
Fotoğraflar: Casamuseohermanasmirabal.com
Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de yıllardır kadınlar her sene 25 Kasım’da Mirabal Kız Kardeşleri de hiç unutmadan şiddete karşı seslerini yükseltiyor. Bu sene Türkiye’de o ses, bir Mirabal kızının sesiyle birlikte duyulacak.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nü tarihe not düşen üç kadından; Dominikli Mirabal Kardeşler’den biri olan Minerva Mirabal’in ve onunla birlikte diktatörlüğe karşı mücadele eden babası Manolo Tavarez’in kızı olan Minou Tavarez Mirabal 25 Kasım haftası etkinlikleri kapsamında Ankara, İzmir ve İstanbul olmak üzere üç şehirde çeşitli etkinliklerle kadınlarla buluşacak. Üç ilin her birinde farklı temalarda gerçekleşecek etkinliklere ek olarak Eşik Platformu’nun düzenleyeceği çevrimiçi söyleşi ile Türkiye’nin, belki de dünyanın dört bir yanından kadınlar bir araya gelecek.
Dominik Cumhuriyeti Büyükelçiliği ile birlikte Uçan Süpürge Vakfı’nın sekretaryasını yürüttüğü, 15-20 Kasım tarihleri arasında İstanbul, Ankara ve İzmir’de gerçekleşecek etkinliklere tüm gençler ve kadınlar davetli.
İSTANBUL PROGRAMI
16 Kasım 2022 Çarşamba
12.30-15.30: Kadın ve Siyaset Paneli
Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi
İZMİR PROGRAMI
17 Kasım 2022 Perşembe
16.00-17.00: Konak Belediyesi Kadın Müzesi Sınırları Aşan Kadınlar “25” sergisi açılışı
18 Kasım 2022 Cuma
11.00-13.00: İzmir Gazeteciler Cemiyetinde Basın Toplantısı
14.00-17.00: Demokrasi, İnsan Hakları ve Kapsayıcılık Paneli
İzmir Ticaret Odası Meclis Salonu
Panelist: Elfin Tataroğlu
ANKARA PROGRAMI
19 Kasım 2022 Cumartesi
13.00-16.00: Kadınların Adalete Erişimi Paneli
Türkiye Barolar Birliği Av. Teoman Evren Konferans Salonu
Panelist: Eylem Ümit Atılgan
20.00-22.00: Türkiye’nin dört bir yanından kadınların katılacağı basına açık EŞİK Zoom/Çevrimiçi buluşması
Otoriter Rejimlere, Eril Şiddete Karşı Kadın Direnişi ve Eşitlik Mücadelesi: "Kelebek Etkisi" (Simultane çeviri yapılacak)
Panelist: Yakın Ertürk
Moderator: Selen Lermioğlu
MINERVA JOSEFINA TAVÁREZ MIRABAL KİMDİR?
31 Ağustos 1956’da, Dominik Cumhuriyeti’nin Mirabal kentinin Ojo de Agua kasabasında doğdu. Minou adı ile de tanınan Minerva Josefina Tavarez Mirabal, filolog, profesör ve Dominik Cumhuriyeti’nin bir siyasetçisidir. Hem ulusal hem de uluslararası düzeyde, ayrımcılığı ortadan kaldırma ve toplumsal cinsiyet eşitliği için verdiği mücadeleyle, insan hakları savunucusu olmasıyla, adalet ve demokrasiye olan bağlılığıyla tanınmaktadır.
Aile üyeleri ve teyzelerinin de dahil olduğu ve ülkede işlenen suçlar söz konusu olduğunda ailevi bağı nedeniyle ülkesinde adı geçen Minou, gençliğinden bu yana, öldürülen kurbanların haklarının savunulması ve şeffaf, insan hakları temelli, etkin kurumların kurulması için pek çok çalışma yürütmüştür.
Minou Tavarez, 2002-2016 yılları arasında, üç dönem boyunca Ulusal İlçe Alt meclisinde Milletvekili olarak görev yapmıştır. 1996-2000 yılları arasında Dışişleri Bakan yardımcısı olarak görev yapmıştır. 2016 yılında, Dominik Cumhuriyeti’nde yapılan genel seçimlerde, Demokratik İttifakın ve Demokratik Tercih Partilerinin ortak Cumhurbaşkanı adayı olmuştur.
2002’den 2016 yılın kadar Küresel Eylem için Parlamenterler ekibinde bir kaç farklı yöneticilik görevi üstlenmiştir. 2012-2014 yılları arasında bu oluşumun Uluslararası Konseyinin, 2016’ya kadar da yönetim kurulunun başkanlığını yapmıştır.
Mirabal Kardeşler Anı Müzesinin kurucularından biri ve yöneticisidir. Michelle Bachelet Vakfı Vatandaş Ufku Liderler Ağının bir üyesidir.
Haziran 2020’de, Tavarez, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Taraf Devletler Meclisi’nin, Uluslararası Ceza Mahkemesinin görev alanına giren suçların işlenmesi sonucu kurban olanlar için kurulan Kurbanlar için Güven Fonunun Yönetim kuruluna Latin Amerika ve Karayipler adına seçildi.
Aralık 2021’de, Uluslararası Parlamenterler Birliği (IPU) Latin Amerika ve Karayip Ülkeleri Grubu (GRULAC) yönetimine, 3 yıllık bir süre için ikinci kez seçildi. 2021-2024 dönemi için de, Yönetim kurulu tarafından GRULAC grubunun başkanı olarak görev yapmak üzere seçildi.
Minou, her ikisi de Dominikli avukat ve aktivist olan Manuel Aurelio Tavárez Justo ve María Argentina Minerva Mirabal’ın kızıdır. Her ikisi de , Diktatör Rafael Trujillo’yu devirmek amacıyla 1960’da kurulan 14 Haziran politik hareketinin kurucularındandır. Annesi ve iki teyzesi 1960’da, diktatorün düzenlediği suikast sonucu öldürülmüştür. Babası, Cuntanın üç üyesi demek olan ve 1963 yılında meşru Juan Bosch hükümetini deviren “Triumvirate” tarafından öldürülmüştür. Minou, 7 yaşında yetim kalmıştır. Ailesi ülkesinde “şehitler” ve “ulusal kahramanlar” olarak anılırlar. Kendisi de, teyzesi olan ve aynı zamanda öldürülen diğer kardeşlerinin de çocuklarını büyüten Dede Mirabal tarafından büyütülmüştür.
MINOU'DAN ANNESİ MINERVA VE TEYZELERİ PATRIA VE TETE'YE MEKTUP
25 Kasım 2020,
Conuco, Salcedo, Dominik Cumhuriyeti
Anne, Patria ve Tete Teyze,
Siz gideli altmış yıl oldu. Hayatta değilsiniz, çünkü üçünüz vahşice, sopalarla dövülerek öldürüldünüz. Boğuldunuz, yeryüzünden silindiniz, aynı gün ortadan kaldırıldınız.
O yaşta bunu anlayamıyorduk. Altımızın en büyüğü için bile, biz dönmelerini bekliyorken, cezaevindeki babalarımızı ziyaret için çıktıkları o yolculuktan annelerimizin neden dönmediğini anlamanın imkanı yoktu.
Dedé teyzemiz ve anneannemiz Chea üzgündü, uyuyamıyorlardı. Bir beyefendi -sözde kazayı haber vererek- onları adeta deliye döndüren o telgrafla gelmeden önce bile endişe içindeydiler ama yine de küçük bir umuda tutunuyorlardı. Daha sonra gerçeklik hiçbir şüpheye yer bırakmadığı zaman artık teselli edilemez oldular. Yokluk, gözyaşı...
Anneannemiz Chea hem kızları için hem de bizimle ilgilenen ve bir daha asla gelmeyeceğinizi söylemeye cesaret edemeden dehşet içinde bize bakan tanıdıklar arasında dolaşıp duran bizler için dua ediyordu. Eve dönenler sadece bir kamyonet içindeki üç uzun kutuydu. Ben sandalyeden indirilinceye kadar, Dedé teyzenin çığlıklarını dinleyerek, pencereden onları seyrettim. Çünkü tabutlar odanın kapısından sığmıyordu ve o kızkardeşleriyle ilgilenmek, onları giydirmek, son bir kez giydirmek istiyordu. Anneannemiz Chea'ya imzalaması için bir mektup getirdiklerinde hâlâ "katil" ve "onları öldürdü" diyen bedduaları ve haykırışları duyuyordum.
Zalimce, dualarının ortasında onu, bir yandan cinayet hakkındaki söylentileri, öte yandan yerel basında olayı bir kaza olarak sunan rejimin maskaralığını kınayan ve suçu suç olarak tanımlayan uluslararası haberleri yalanlamaya zorladılar. Hiç kimse onlara inanmıyordu. Hiç bilmediğimiz küfürleri sessiz ağlayışlar, yitik bakışlar ve yıllarca süren bir sessizlik izledi. Ve siz üçünüz, asla geri gelmediniz.
O yağmurlu cumartesi günü sizi Salcedo mezarlığına gömdüğümüzden bu yana geçen bu altmış yılda, koparıldığınız dünya o kadar değişti ki, onu tanımak sizin için epeyce zor olurdu.
Minerva Mirabal,
Savaşlarla, ekonomik ve siyasi krizlerle, toprakların gasp edilmesiyle ve doğal kaynakların hızla yok edilmesiyle, ekolojik felaketlerle, salgın hastalıklarla, sizinki gibi acımasız siyasi suikastlarla ama aynı zamanda mücadelelerle ve toplumsal el koymalarla, bağımsızlıkla, teknolojik ve bilimsel ilerlemelerle, kadınların kadim engelleri aşmasıyla, tarih yazmasıyla, iktidar alanlarını işgal etmesiyle geçen fırtınalı bir altmış yıl oldu...
Son kırk yılda, yalanlara hakikat statüsü veren ve en iyi ifadesini “hakikat-sonrası” olarak adlandırmada bulan, manipülatif ve bireyci bir söylem dayatıldı.
Piyasaya ve serbest teşebbüse öncelik veren, özelleştirmeyi ve temel hakların -eğitim ve sağlık başta olmak üzere- "hizmetlere" dönüştürülmesini teşvik eden ve eşitsizliklerin büyümesini sağlarken kolektif eylem kokan her şeyi, ortak iyiye yönelik insani arzuyu yakınlaştırmak için bir değişim ve dönüşüm aracı olarak siyasete benzeyen her şeyi şeytanlaştıran neoliberal kültür yılları.
Ve burada? Burada, Dominik Cumhuriyeti'nde ne oldu? Size ve aracı kullanan Rufino de la Cruz'a karşı o korkunç diktatörün aşağılık katilleri tarafından gerçekleştirilen alçakça suikastın siyasi etkisi, tiranın ölümünün de tarihini ve saatini belirledi ve ülkemizde demokrasinin inşasına başlamak için pencereleri açtı.
Ancak tiranlık, anti-demokratik davranışlarda ve önce Trujillo destekçilerinin ve onların suç ortaklarının, sonra da onların çocuklarının hükümette yer almasıyla kendini yeniden üretmekte uzmanlaştı. Diktatörlüklerle ilgili en kötü şey, zaman içinde kendi ömürlerini uzatma, haklara sahip ve ilerici yasalara dayalı demokratik bir toplumu engelleme kapasiteleridir.
Sizler Mirabal Kızkardeşlersiniz, Kelebeklersiniz, Ojo de Agua'nın kızlarısınız. Hikayeniz evrenselleşti ve ölümünüzün tarihini ve bağlamını dünya çapında kadına yönelik şiddetle mücadeleyle ilişkilendirerek toplumsal cinsiyet meselesi üzerinde doğrudan bir etki yarattı. Bu mücadele 1960 Kasım'ından itibaren ülkemizde ve Latin Amerika'da özgürlük, eşitlik ve kadın hakları bayrağını dalgalandırmak için kelebek kanatlarını miras alacaktı.
Gezegenin ve ülkenin son altmış yıllık tarihini anlattıktan sonra zorbanın emriyle hayatlarınızı elinizden almakla görevlendirilenlerin, adaletin önünde cezalarını çekmeden, her türlü hükümet tarafından yıllarca cezasızlıkla korunarak özgürce yaşadıklarını söylemeliyim. Bu cezasızlık bizi aynı zamanda adalet ve hakkaniyetin olduğu, sosyal hakların çevreye saygılı tam bir demokrasinin temeli olduğu bir ülkede yaşamaktan mahrum bıraktı. Sizden, Manolo'dan ve öldürülen ve hala adalet bekleyen diğer pek çok kişiden mahrum bırakılmamış olsaydık ne olurduk?
Örneğin sen, anne, öldürülmemiş olsaydın 94 yaşında olacaktın ve belki de dolu dolu ve tutkulu bir hayat yaşıyor olacaktın. Ne olurdun: bir senatör mü, bir siyasi partinin ilk başkanı mı, insan hakları savunucusu mu? Dominik Cumhuriyeti'ni kadınların başkanlık ettiği ülkeler listesine mi sokardın, yoksa belki de insanlığa karşı işlenen en kötü suçlara karşı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde adalet sağladığın için mi hatırlanırdın? Siyasi katılımınız, militanlığınız, bağlılığınız ve adanmışlığınızla ülkemizin daha farklı, daha adil, daha müreffeh ve daha demokratik olacağından hiç şüphem yok.
Sen, Nina Patria, 95 yaşında olacaktın. Üç çocuklu bir yetişkin olarak başladığınız Güzel Sanatlar eğitiminizi tamamlamış olsaydınız, sahip olacağınız sanat koleksiyonunu hayal etmek hiç de zor değil. Öyle bir koleksiyon ki, cömertliğiniz sayesinde müzelerimizden birinin duvarlarında sergilenirdi. Kim bilir belki de Modern Sanat Galerisi'nin kuruluşunda yer alır, sadece sanatçılara değil, dayanışmanıza ihtiyaç duyan herkese destek olurdunuz.
Ve sen, Maria Teresa, 85 yaşında olurdun. Daha adil bir insanlığın, herkes tarafından önemsenen ve korunan bir gezegenin günlük ve sıradan inşasında olağanüstü olanın bağlılıkla büyüdüğüne dair bir örnek, etik bir referans olurdunuz. Ve hatta belki de mühendislik mezunu olacaktınız Teté Teyze. Tarihimizdeki ilk kadın Bayındırlık Bakanı olarak dürüstlüğünüz ve verimliliğinizle nasıl ödüllendirileceğinizi merak ediyorum.
Kasım ayı geldiğinde, muhtemel yaşamlarınızı hayal etmeyi seviyorum ve o uğursuz dönemin sona ermesine katkıda bulunduktan sonra, sevginiz, mücadeleniz ve bunu gerçeğe dönüştürmek için yapacağınız katkılar sayesinde adaletin ve eşitliğin olduğu farklı bir ülke hayal etmeyi daha da çok seviyorum.
Çocukluğumuzda birileri pek çok kez yaptıklarınıza hayranlığını dile getirdiğinde, kardeşlerim ve ben alçak sesle "... gerçi biz onların yaşamasını tercih ederdik" diyorduk.
Elbette, şu anda olduğu gibi bahçelerinde, Conuco evinin bu cennet gibi bahçesinde, birlikte, kendi elleriyle ekip diktikleri bu güzel avluda gömülü olarak yaşamalarını kastetmiyorduk. Hayır, biz onları şimdi burada, canlı ve hayatta görmeyi istiyorduk. Yaşlanıp hastalanmanızı ve böylece geçenlerde anneannemize ve dördüncü kızkardeşiniz Dedé’ye, cesetlerinizi morgdan çıkaran ve üç tabutla birlikte kamyonetin kasasına tırmanarak bir bufalonun gürlemesi gibi “Katil Trujillo!” diye dört bir yana haykıran kişiye yaptığımız gibi size de veda edebilirdik. Bütün hayatını günün her saatinde evin ve bahçenin her köşesinde, mahallenin ve şehrin, ülkenin ve dünyanın her köşesinde siz kardeşlerinin hikayesini anlatmaya adayan Dedé, sizi, size ne olduğunu, suikasta uğramanızın ailemize, ülkemize ve tüm gezegenimize nelere mal olduğunu unutmamızı engellemek için gösterdiğin kahramanlık muazzamdı. Teşekkürler Dedé Anne, bu mektup aynı zamanda senin için.
Geçen Pazar, Guazumal'da, cesetlerinizin atıldığı uçurumun kenarına dikilmiş anıtta, bugün oğullarınız ve kızlarınız olan erkekler ve kadınlar adına size bu mektubu yazmaya karar verdim.
Bu gezegenden silme gücüne sahip olmak istediğim o uçurumun kenarında, bir kez daha çocukken duyduğum aynı mantıksız suçluluğu hissettim. Küçük kardeşlerim ve ben yanınızda gitmiş olsaydık, belki öldürülmeyecektiniz. Öldürüldünüz, çünkü suçun emri, araçta yalnızca altı kişiden az sayıda insan olması durumunda verilmişti.
Boğazıma düğümlenen, kalbimin ortasından dışarı çıkmaya çalışan, hayatlarınız elinizden alınırken orada olamadığım için sizden af dilemeye yönelik o biraz çocuksu güçlü isteği dile getirmiş olmalıyım. Bir sonraki nefesi almaya devam etmek için cesaretinizin yavaş yavaş tükendiği o anda. Son düşünce, son arzu anında.
Ölürken son düşüncen neydi, Aida Patria Mercedes Mirabal? Antonia María Teresa Mirabal seninki neydi? Seni öldürürlerken, son arzun neydi, Minerva Arjantin Mirabal?
Ne istedin anne, boğulup dövülerek öldürüldüğün zaman, zaten ölmüş kız kardeşlerin arasından hayata geri döndüğünde seni tamamen bitirmek için tek başına sana tekrar saldırmak zorunda kaldıklarında? Resim mi yapmak istedin? Yaşlı görünmek mi? Gülmek mi istedin? Kız çocuğu olmaya geri dönmek mi istedin? Elbiseni değiştirmek ve siyah gerilla bereni takmak mı istedin? Puerto Plata'da yatıya kalmak mı istedin? Beni ve kardeşimi kollarına almak mı istedin? Babanı yanında mı istedin? Yoksa yalnız, kimsesiz, kız kardeşlerin olmadan mı, her şey sadece sana oluyor gibi mi yaşamak istedin? Ya da Ojo de Agua'nın mutfağındaki küçük yeşil beyaz masada kitap okumak mı? Oradan çıkıp eve canlı dönmek için süper güçlere mi sahip olmak istedin? Ya da tam tersine, korkaklıkları kana bulanırken tüm katillerinizi kızdırmak ve boyunlarını tekmelemek mi istedin? Minerva Mirabal, o son sarsıntı ve titrek bakış anındaki son arzun neydi? Yaşamak mı?
Yaşamak…
Minou Mirabal
(EKMEK VE GÜL)