‘Tam oradayım, olay yerindeyim!’
Fatih Polat 6 kişinin hayatını kaybettiği patlamanın ardından İstiklal Caddesine dair izlenimlerini yazdı.
Fotoğraf: Fatih Polat
Fatih POLAT
Taksim’deki İstiklal Caddesi, altı kişinin hayatını kaybettiği, 81 kişinin de yaralandığı bombalı saldırıdan iki gün sonra, yine yoğun sayılabilecek bir kalabalığa ev sahipliği yapıyor. Meydandan saldırının gerçekleştiği yere doğru ilerlerken caddenin ortasında, iki tarafı Türk bayraklarından oluşan bir hat dikkati çekiyor.
Bombanın patladığı yere yaklaşırken, tam o noktadaki yoğunluk, o yere geldiğinize işaret ediyor. Etrafı çevrelenmiş, içi karanfiller, bayraklar ve yaşamını yitirmiş olanların resimlerinden oluşan yas mekanında kadın belediye zabıtalarını nöbet tutarken görüyoruz. Onun dışında yerli ve yabancı çeşitli televizyon kanallarının canlı bağlantılar yaptıkları kameralar dikkati çekiyor.
Etraftakilerden bazıları ellerini açmış dua ediyor, bazıları saldırıyı gerçekleştirenlere beddua ederek öfkeli bir şekilde uzaklaşıp, yerini sonra gelene bırakıyor.
Neredeyse herkes, elindeki akıllı telefonlarla ya fotoğraf ve video çekiyor ya da ‘olay yerinde’ sosyal medya aracılığıyla canlı yayın yapıyor.
Susan Sontag, Türkçede de basılan ‘Başkalarının Acısına Bakmak’ adlı, daha sonra kitaba dönüştürülen uzun makalesinde, “Başka bir ülkede meydana gelen felaketlerin seyircisi olmak, gazeteciler diye bilinen profesyonel, uzman turistlerin bir buçuk asrı aşkın sürelik maceralarında gittikçe katlanan birikimleriyle doğrudan ilintili olan, esaslı bir modern deneyimdir” der ve devam eder: “Öyle ki, artık savaşlar hepimizin oturma odalarında sükûnet içinde seyredilip dinlenen görüntü ve seslere dönüşmüş durumdadır. Bunun beraberinde getirdiği olgulardan biri, başka bir yerde gelişen olaylar hakkındaki enformasyonun (ki bu enformasyonun adına ‘haberler’ denmektedir) aslan payının her zaman çatışma ve şiddet görüntülerine ait olduğudur. Tabloid gazetelerin ve yirmi dört saat manşet patlatan haber programlarının baş tacı ettikleri düstur şudur: Kan varsa, iş yapar.”
Sontag’ın bu satırları yazmasından yirmi yıl sonra, artık profesyonel gazetecileri de aradan çıkaran modern bir deneyim olarak akıllı cep telefonları var. İki gün önce, kan gölüne dönmüş, insanların yerlerde yattıkları mekanın çevresinde çiçeklerle donatılmış anma noktasında görüntü alanlar içinde kuşkusuz acılı duygularla o yas anını belgelemek isteyenler de azınlıkta değildir. Ama bazıları da, ‘Tam oradayım, olay yerindeyim’ edasıyla selfie çekme formatında durup, kendisiyle birlikte mekanı canlı olarak yayımlıyor. Acayip bir kafa… İnsanın aklına, Murathan Mungan’ın ‘Çağ Geçitleri’ adlı kitabındaki “En iyisi siz boynunuzda ahtapotun kollarıyla selfie çekiniz!” dizeleri geliyor. Büyük bir şok ile hepimizin önüne düşen o görüntülerin üzerinden henüz iki gün geçmişken, tabiri caiz ise, tam o mekanda yetmiş iki milletten insan görüntü alıyor, bazıları yüzünde tebessümle selfie yayınları yapıyor ve çekip gidiyor. Sonra diğerleri… Bir yas mekanının, bazıları için de adeta görsel bir panayıra dönüşmüş olduğuna tanıklık ediyorsunuz.
Bu görüntülerin defalarca yaşandığı bir coğrafyada, toplumun yasını dahi sağlıklı ve insani bir biçimde tutamadığı, adeta içine doğru patladığını düşünürken, başınızın üzerinden abanarak görüntü almaya çalışan ele çok da takılmıyorsunuz. Burada realite, kendini böyle icra ediyor çünkü.