18 Kasım 2022 11:58

Tarihin tekrarı ve gençliğin katliamlara, provokasyonlara karşı mücadelesi

Sorun kalabalık yerlere gitmemek ve seçimi beklemek ile sınırlı yöntemlerle çözülemez. Saldırı ve provokasyonlara karşı bulunduğumuz alanlarda geleceğimiz ve bugünümüz için mücadeleyi yükseltmeliyiz.

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Sinancem ALİKOÇ

Ankara

 

İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısında 6 yurttaş yaşamını yitirdi, 81 yurttaş yaralandı. Bombalı kör terör saldırısı, kamuoyunun tepkisini çekti. Başta emek ve demokrasi güçleri olmak üzere birçok kurum ve örgüt tarafından kınandı. İleri güçler kınamanın dışında daha önceki dönemlere de referans vererek bu tür saldırı ve saldırılar üstünden gelişen provokasyonlara karşı birlikte mücadele çağrısı yaptı. Saldırının hemen ardından sorumluların yakalanması adına çalışmaların sürmesi beklenirken tek adam yönetimi ilk iş RTÜK aracılığıyla yayın yasağı getirdi, BTK ise bant daraltma uygulaması ile internet erişimini neredeyse tamamen engelledi. Yurttaşlar ancak VPN gibi uygulamalar aracılığıyla saldırı hakkında bilgi edinebildi. İktidar adeta kamuoyunda sansür yasası olarak bilinen “dezenformasyon yasası”nın tüm yurt genelinde uygulanmasının provasını yaptı.* Hal bu iken ülkede bilgi kirliliği daha da yayıldı. Çok süre geçmeden bombalı eylemi gerçekleştiren terörist yakalandı. Saldırganın, eylemin ardından hemen eve gitmesi, yakalanma anının servis edilen videolarının kurgusu dikkat çekici idi. İstanbul Emniyeti saldırının talimatının “PKK/PYD/YPG’nin Kobani'deki merkezinden verildiği” bilgisini paylaştı. Ancak ortaya çıkan bulgular, hükümet sözcülerinin açıklamalarındaki çelişkiler** ve sürece dair devam eden belirsizlikler geniş kesimlerde güvensizliği artırıyor. Bombalı saldırının kim tarafından yapıldığından bağımsız, sivilleri hedef alan, halk düşmanı bir kör terör eylemi olduğu açık. Ayrıca bu saldırının çeşitli yeni saldırılara ve provokasyonlara zemin vereceği de söylenebilir. Tüm bunlar düşünülünce, herkesin aklına 2015 Haziran ve Kasım ayları arasında katliamların ve bombalı saldırıların yoğun olarak yaşandığı dönem geliyor.

GÜVENSİZLİK ARTARKEN İKTİDARA YÖNELİK TEPKİ BÜYÜYOR

İstiklal’deki bombalı saldırı genelde olduğu gibi Türkiye gençliğinin çeşitli kesimleri arasında da soru işaretleri ve kaygılar ile karşılandı. Henüz geniş eğilimler saptamak için çok erken olsa da gençlik içinde ilk elden ortaya çıkan görüşleri bir çerçevede sunmak bu yazının saptadığı bir ihtiyaç. 2015’teki bombalı saldırıların üstünden hemen hemen 7 yıl geçti. Dolayısıyla bugün kampüsleri, okulları, atölyeleri dolduran gençlerin önemli bir bölümü bu olaylar yaşandığında henüz çok küçüktü. Ancak dönemin atmosferinin doğrudan tanıkları kadar olmasa da Türkiye gençliğinin geniş kesimleri için bu saldırı kaygı verici oldu. Kaygının esas noktası seçimlere giderken bu tip saldırı-katliam girişimlerinin ve provokasyonların artması. Hem gündelik yaşam esnasında hem de sosyal medya gruplarında, kalabalıkların bulunduğu meydanlara gitmeme eğilimi, mümkün olduğunca ana güzergâhlardan geçmeme tutumu düzeyi daha düşük olsa da tıpkı 2015’teki gibi gündem oldu. Bu kaygının temel talepler etrafında gelişen gösteriler ve protestolar için neye dönüşeceğini söylemek için ise henüz çok erken. Fakat şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İktidar sözcülerinin çelişkili açıklamaları, internet ve TV kısıtlamaları ve yukarıda ifade ettiğimiz birçok şey gençliğin geniş kesimleri arasında güvensizliği artırırken tek adam yönetimine yönelik tepkiyi de büyütüyor. Gençler arasında, Erdoğan yönetiminin seçimi kazanmak için bu tür saldırıların önünü açmak ve yeni saldırıların zemini yaratmak için hareket edeceği düşüncesi oldukça yaygın.

Gençlerin çok önemli bir bölümü de bu sorunların çözülmesini seçime havale ediyor. Bu seçime havale etme tutumu ve seçimlerin yukarıdaki şekilde provoke edilerek Erdoğan tarafından kazanılacağı kaygısı bir çelişki olarak karşımızda duruyor. Belki yakın tarihe göz atmak çelişkinin çözülmesine yardımcı olabilir.

2015’TE NE OLMUŞTU?

2015 yılındaki Haziran ve Kasım aylarını hatırlayalım. 7 Haziran seçimlerinde AKP, yıllar sonra ilk defa tek başına iktidara gelememiş, ilk fırsatta Kasım ayında yapılacak bir erken seçim takvimi ortaya konulmuştu. Bu süreçte, Türkiye tarihine belki bombalı saldırılar ve katliamlar dönemi olarak geçecek düzeyde çok saldırı yaşandı. Suruç Katliamı, 10 Ekim Katliamı, 13 Mart Katliamı, Reina Saldırısı bunlardan sadece birkaçı. AKP iktidarının bu saldırıları planladığı veya bilgisi olduğu halde engellemediği gibi tartışmalar dönem boyunca hatta sonrasında da sürdü, sürmeye devam ediyor. İşin spekülatif kısmını bir kenara bırakarak şunu net olarak söyleyebiliriz ki: AKP, bu saldırıları tekrardan iktidarı eline almak için kullandı. İşçi emekçiler ve onların genç kuşaklarının kazanımlarını törpülemek için provokasyona müsait bir zemin ve korku ilkimi yarattı. Dönemin Başbakanı, şimdilerin muhalefet masasının altı isminden biri Ahmet Davutoğlu katıldığı yayında açıkça itiraf etti: “Ankara saldırısından sonra oylarımız arttı.” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran seçim kampanyasına ise “400 vekili verin bu iş huzur içinde çözülsün” ifadeleri damga vurmuştu. Nitekim yaratılan korku iklimi üzerine gerçekleşen 1 Kasım seçimlerinde AKP yeniden tek başına iktidar oldu. Dolayısıyla seçimler yaklaşırken, yakın zamanda yaşanan İstiklal’deki terör saldırısının ardından “Tekrar mı aynı şeyleri yaşayacağız?​” düşüncesi anormal değildir.

SALDIRI VE PROVOKASYONLARA KARŞI BİRLİKTE MÜCADELE ETMELİYİZ!

Tek adam yönetiminin, iktidarı elinde tutmak için her türlü saldırıyı organize etmek ve korku iklimi ile seçime gitmek istediği şüphesiz. Yani 2015 yılının peşi sıra gelişen saldırı, katliam ve provokasyonların yinelenmesi tek adam yönetiminin tercih edeceği bir gelişme olabilir. Fakat bu yinelenmenin tıpa tıp aynı olması mümkün değil.

Dolayısıyla sorulması gereken esas soru şudur: Bu saldırı ve provokasyonları nasıl önleyeceğiz? Bu soruya dair kapsamlı bir cevabı Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz Evrensel’deki “Karanlığı aşmak için kenetlenme zamanı” başlıklı yazısında kapsamlı olarak verdi.***

Bu yazının konusu bakımında özelleşen soru ise “Gençlik ne yapmalı?​” Cevabı tarih biliminden yararlanarak vermeye çalışalım. 2015’teki katliamlara saldırılara karşı çok sayıda protesto ve gösteri oldu. Suruç Katliamının ardından üniversiteliler kampüslerde katliama ve hükümetin savaş politikalarına karşı protestolar düzenlemişti. 10 Ekim Katliamı Türkiye’nin her yerinde liseler ve üniversitelerde kitlesel boykotlar ile karşılanmıştı. 13 Mart Katliamının ardından katliamda hayatını kaybeden Ozancan Akkuş’un da üyesi olduğu ODTÜ Hazırlık Öğrenci Temsilciliği’nin çağrısıyla binlerce öğrenci katliamı ve AKP iktidarının politikalarını protesto etmişti. Bunlar sadece öne çıkan örnekler.

Geçmişten bakarsak saldırılara ve provokasyonlara karşı mücadele etme deneyiminin kazandırdığını görürüz. Dolayısıyla bütün bu gelişmeler karşısında eskisinden daha güçlü ve birleşik mücadele etmemiz gerekiyor. Nitekim sorun kalabalık caddeleri ana güzergâhları kullanmamak ve seçimi beklemek ile sınırlı yöntemlerle çözülemez. Saldırı ve provokasyonlara karşı fakültelerden, lise sıralarından, atölyelerden ve mahallerimizden; geleceğimiz ve bugünümüz için mücadeleyi yükseltmeliyiz. İlk mevzileri buralara kurmalıyız. Geniş gençlik kesimlerin birlikte mücadelesi sağlayarak ancak bu kara bulutları dağıtabiliriz.

 

* https://www.evrensel.net/yazi/91971/iktidar-halkin-dogru-bilgi-edinmesini-nasil-onlerizin-provasini-yapti

** https://www.evrensel.net/haber/474749/eski-mit-mustesar-yardimcisi-cevat-ones-tahkikat-bitmeden-orgut-ismi-aciklamak-erken

https://tr.euronews.com/2022/11/14/pkk-saldiriyi-ustlenmedi-turk-yetkili-isid-ihtimalini-dislamadiklarini-soyledi

*** https://www.evrensel.net/yazi/91958/karanligi-asmak-icin-kenetlenme-zamani

ÖNCEKİ HABER

Kur Korumalı Mevduatın girişleri durma noktasına geldi

SONRAKİ HABER

Burhan Kum'ın Göz Kararı sergisi devam ediyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa