Şah mat
Satranç kelimesinin Sanskritçe "catur anga" kelimesinden geldiği ve bu kelimenin de "dört unsurdan oluşan ordu" anlamına geldiği düşünülmektedir.
Wolfgang von Kempelen 1769 yılında yaptığı satranç otomatı | Fotoğraf: Wikimedia
Wolfgang von Kempelen 1769 yılında Avusturya Kraliçesi Maria Theresa’yı etkilemek için bir satranç otomatı yapmıştır. Akçaağaçtan yapılmış olan bu otomat 120 cm uzunluğunda, 105 cm genişliğinde ve 60 cm yüksekliğindedir. Üzerinde damalı bir satranç tahtası olan tekerlekli bir kabinetten ve kabinetin önünde oturan bir insan figüründen oluşan bu otomat var olduğu 85 yıl boyunca birçok sorunun, hatta gizemin odağı olmuştur.
Otomat satranç oynamak için geliştirilmiş mekanik araçtır. Oyun başlamadan önce kabinetin kapağı açılarak izleyicilere içerisindeki irili ufaklı kaldıraçlar, makaralar ve karmaşık mekanik sistemler gösterilirmiş. Kurularak çalışan bu otomat karşısındaki gönüllü ile satranç oynamaya başladığında gözleri ile satranç tahtasını tarar, başını arada bir sallayıp taşları eliyle hareket ettirirmiş. Karşılaştığı pek çok rakibini yenmeyi başaran otomat hamlesi bittikten sonra başını da üç kez sallarmış. Otomat ayrıca maç sonunda seyredenlerden gelen soruları satranç tahtasının yanındaki özel bir tepside bulunan harfleri birleştirerek cevaplarmış.
Otomatı satranç oynarken izleyenler yıllarca onun sırrını çözmeye çalışmışlar. Kimine göre otomata kötü ruhlar hükmediyormuş, kimine göre içindeki cüce otomatı harekete geçiriyormuş, kimine göre de mıknatıslar aracılığı ile oluşturulan manyetizma aracılığı ile uzaktan kumanda ediliyormuş. Bu iddialar dönemin gazetelerinde tartışılmış, otomat üzerine makaleler hatta kitaplar yazılmış. Otomatın nasıl çalıştığı ile ilişkili kafa patlatanlar arasında ünlü illüzyonist Houdini ve Edgar Allan Poe’da bulunmaktadır.
Kempelen’in 1804 yılında ölümünden sonra otomata Beethoven’in ortağı ve yakın arkadaşı olan Johann Maelzel sahip olur. Metronomun da mucidi olan bu makine mühendisi aynı zaman da oldukça önemli bir şovmendir. Maelzel’in gerçekleştirdiği belki de en büyük şov 1809 yılında otomat ile Napolyon arasındaki satranç maçıdır. Bu maçta otomat Napolyon’u yenerek ününe ün, gizemine gizem katar.
Maelzel şovunu yeni ülkelere, yeni kıtalara taşımak ister. Böylece otomat dünya turnesine çıkar. Önce ülke ülke Avrupa’yı dolaşarak gösteriler yapar. Ardından ver elini yeni kıta Amerika. Amerika’da da başarılı bir turne gerçekleştiren Maelzel şovunu Küba’ya taşımak ister. Maelzel Küba’da satranç ustası olan sekreteri ve sırdaşı William Schlumberger’i sarı hummadan kaybeder ve bu ölüm Maelzel‘i Amerika’ya dönmek zorunda bırakır. Çünkü iddia odur ki Schlumberger kabinetin içerisinde iki büklüm olarak mum ışığında mıknatıslar aracılığı ile otomata hükmeden ve şovun sürmesini sağlayan kişidir. Hatta Schlumberger’den önce de otomatın efendisinin cüce satranç ustası Jacques-François Mouret olduğu rivayet edilir.
Schlumberger’in ölümü şovu sonlandırır. Böylece Maelzel Amerika’ya dönmek için yola çıkar. Ancak yolculuk sırasında Maelzel kamarasında ölü bulunur. Muhtemelen Schlumberger gibi sarı hummadan ölen Maelzel denize gömülür.
Amerika’ya sahipsiz olarak ulaşan otomat 1838 yılında açık artırmaya çıkarılır ve yeni sahibine satılır. Yeni sahibi Edgar Allan Poe’nun doktoru John Mitchell’dir. Şov yönü Maelzel kadar güçlü olmayan Mitchell bir kulüp kurar ve kulüp üyelerine mekanik otomatın sırlarını ücret karşılığında göstermeye başlar. Tıpkı aynanın sırrı kazınınca büyüsünün bozulması gibi, otomatın sırları anlamla buluşmaya başlayınca üzerindeki gizem bulutu dağılmaya başlar. Böylece etrafındaki meraklı bakışlar her geçen güz azalır ve Mitchell otomatı Philadelphia’da Çin Kültürü Müzesine bağışlar. Yıllarca müzede emekli yaşamını sürdüren otomat 5 Temmuz 1854 günü çıkan yangınla 85 yaşında yanarak kül olur.
Seksen beş yaşında yanarak kül olan bu otomatın adı “Türk”tür. Kempelen otomatını sırtında kaftanı, başında kavuğu ile bıyıklı bir Osmanlı Türk’ü olarak biçimlendirmiştir. Her ne kadar biz Türk ismini dünya satranç tarihine henüz yazdıramamış olsak da satranç tarihinin belki de en tartışmalı, en gizemli olaylarından birinin kahramanına bizden bağımsız olarak “Türk” ismi verilmiştir.
Türkçede satranç olarak adlandırdığımız oyunun kökeninin Hindistan’a dayandığı rivayet edilmektedir. Satrancın tarihinin milattan öncesine dayandığı söylense de Hindistan’da günümüz kurallarına yakın bir hal alması VI. yüzyılda olmuştur. Satranç kelimesinin Sanskritçe “catur anga” kelimesinden geldiği ve bu kelimenin de “dört unsurdan oluşan ordu” anlamına geldiği düşünülmektedir. Şah ve vezir ordunun unsurları dışında bırakıldığında atlar, filler, savaş arabaları (Kule ya da kale) ve piyadeler savaşın dört unsurunu oluşturmaktadır.
Satranç, muhtemelen Hindistan’dan baharatlarla birlikte Arap Yarımadasına ulaşmıştır. İslam kültüründe hızlıca yaygınlaşan satranç VIII. yüzyılda da Müslümanlar aracılığı ile Endülüs ve Sicilya üzerinden Avrupa’ya girmiştir. Ancak Avrupa’da yaygınlaşması İslam kültüründe olduğu gibi hızlıca olamamıştır. Çünkü kilise satranca karşı İslam kültürünün bir parçası olması gerekçesiyle şiddetli tepki göstermiştir. Hatta satranç oynayanları 1061 yılında aforoz etmiştir.
İşte satranç taşlarının Avrupa ülkelerinde isim değiştirmesinin kökeni de bu olaya dayanmaktadır. Satrançtan vazgeçmeyen Avrupalılar şah yerine kral, vezir yerine kraliçe, fil yerine piskopos, at yerine şövalye, piyade yerine de piyon ismini kullanarak kilise tarafından aforoz edilme gerekçesini ortadan kaldırmıştır. Oyun taşlarının isimleri değiştirilmesine değiştirilmiştir ancak oyunu bitirebilmek için Farsça şahın hareketsiz kılınması anlamına gelen “şah mat” (checkmate) halen zorunludur.
Avrupa ülkeleri bu toprakların satrançla tanışmasından yüzlerce yıl sonra tanışmış olmasına ve kilisenin baskısına maruz kalmalarına karşın 64 kareden oluşan damalı tahtada bizden çok daha ilerilere hamle yapmıştır.
Bizler o damalı tahtada başarılı hamleler yapamamış olsak da ülkemizi bir damalı tahtaya çevirerek “çok başarılı” hamleler yapabilmekteyiz. Örneğin beyaz taşlarla oynayan oyuncunun patlayan bombalarla yaptığı açılış, uçan atların sınır ötesine kadar ulaşan sıcak nefesi ile damalı tahtada hakimiyet kurmaya çalışmaktadır. Ardından piyadelerle damalı tahtanın sınırına sağlayacağı destek şahın ve vezirin elini güçlendireceğe benziyor. Beyazın bu oyun planı rakibine savunma dışında bir strateji bırakmayacağa benziyor. Eğer siyah taşlarla oynayan oyuncu bu oyunda savunma durumunda taktik konum alıp karşı hücuma geçemezse oyunu kaybetmesi kaçınılmaz görünüyor.
Bakalım oyunun sonunda şah mat çekilerek şah çaresiz bırakılabilecek mi?
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20