Ercüment Akdeniz: İktidar ortakları korku ikliminden güç alarak ayakta kalmaya çalışıyor
EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Taksim saldırısını, "Pençe-Kılıç" adı verilen hava operasyonunu ve iktidarın kara operasyonu açıklamalarını değerlendirdi.
Fotoğraf: Onur Kavak/Evrensel
Oy konsolidasyonu için her türlü karanlıktan medet uman bir burjuva politikayla karşı karşıya olunduğunu belirten EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, "Umutsuz olmaya gerek yok. Birleşik emek cephesi ve demokrasi güçlerinin en geniş birliğini sağlayabilirsek, halkın örgütlü gücünü açığa çıkarabilirsek, bu karanlığı hep birlikte aşarız” dedi.
İstanbul Taksim'de İstiklal Caddesi'nde 13 Kasım'da düzenlenen bombalı saldırının ardından Türkiye, 20 Kasım'da Doğu ve Kuzey Suriye ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) topraklarında "Pençe-Kılıç" adı verilen hava operasyonu düzenledi. Hava operasyonuna tepkiler sürerken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kara operasyonu sinyali de verdi.
Emek ve Özgürlük İttifakı, operasyona dair açıklamasında "Her türlü savaş politikasının karşısında durmaya devam edeceğiz" dedi ve bütün halkı, emekçikleri, kadınları, gençleri, ulusal ve uluslararası demokratik çevreleri, savaş karşıtlarını ve duyarlı kesimleri, "iktidarın savaşla ömrünü uzatma politikalarına itiraz etmeye" çağırdı.
Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer alan Emek Partisinin (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, Taksim saldırısını, "Pençe-Kılıç" operasyonunu ve iktidarın kara operasyonu açıklamalarını Mezopotamya Ajansından Zemo Ağgöz'e değerlendirdi.
"TEK ADAM REJİMİ YENİDEN SAVAŞ POLİTİKALARINA SARILIYOR"
Pandemi, ekonomik kriz ve dünyada kışkırtılan savaş ortamında Türkiye’de zenginlerle yoksullar arasında derin bir uçurumun oluştuğuna dikkat çeken Akdeniz, bu durumdan işçilerin, emekçilerin ve halkın hoşnutsuz olduğunun altını çizdi.
Ekonomik sosyal taleplerle mücadele eğiliminin güçlendiğine vurgu yapan Akdeniz, “Yaklaşan kritik seçimlerde de halk değişim istiyor. AKP iktidarı, tek adam rejimi ve arkasındaki güçler ise sistemin bekası için yeniden fiili bir OHAL’e ve yeniden savaş politikalarına sarılıyor. Sansür yasası gibi uygulamalar da bu sürecin bir parçası” dedi.
7 HAZİRAN-1 KASIM HATIRLATMASI
Akdeniz, 7 Haziran-1 Kasım 2015’teki katliam ve provokasyonlar zincirinin belleklerdeki yerini koruduğunu belirterek, iktidar ortaklarının yine benzer bir korku ikliminden güç alarak ve şoven milliyetçiliği kabartarak ayakta kalmaya çalıştığını söyledi.
“Fakat aynı nehirde iki kez yıkanmak mümkün değil” diyen Akdeniz, “Halk hem son Taksim saldırısında ikna değil hem de savaş politikalarına düne göre daha mesafeli. Öte yandan iktidar bloku kadar toplumsal muhalefet ve halk güçleri de 7 Haziran-1 Kasım sürecinden tecrübe biriktirdi. Bu denklemde mücadele yeni bir boyuta bürünecek. Umutsuz olmaya gerek yok. Birleşik emek cephesi ve demokrasi güçlerinin en geniş birliğini sağlayabilirsek, halkın örgütlü gücünü açığa çıkarabilirsek, bu karanlığı hep birlikte aşarız” ifadelerini kullandı.
"ÜÇÜNCÜ SEÇENEĞİN NE KADAR ELZEM OLDUĞU BİR KEZ DAHA DOĞRULANIYOR"
Cumhur İttifakı’nın ajandasında seçimlerin hayati bir yerde durduğuna değinen Akdeniz, şöyle devam etti:
"Başkanlık seçimleri bir referandum şekline dönüşebilir ve tek adam yönetim biçimi son bulabilir. Oy konsolidasyonu için her türlü karanlıktan medet uman bir burjuva politikayla karşı karşıyayız. Bu nedenle seçim süreci ile emek ve demokrasi mücadelesi iç içe geçmiş durumda. Millet İttifakı çizgisiyle AKP iktidarının son bulmayacağı açık. Erdoğan’ın ‘Yerli ve milli muhalefeti oluşturmak bize nasip olacak inşallah’ demesi boşa değildi. Savaş tezkerelerine el kaldırmak, sınır ötesinde savaş politikalarına destek vermek, tam da AKP’nin istediği bir muhalefet anlayışı. AKP burjuva muhalefete yumuşak karnından vuruşlar yapıyor ve Millet İttifakı burada sağlam duruş sergileyemiyor. Üçüncü seçenek ihtiyacının ne kadar elzem olduğu bir kez daha doğrulanıyor. Toplumun ihtiyacı sermaye ve savaş politikalarından bağımsız bir güç odağının yaratılmasıdır.”
"AKP, HAKLARINI DİLE GETİRMEYEN BİR KÜRT PROFİLİ İSTİYOR"
AKP’nin neoosmanlı politikaları ve dış siyasette ciddi tıkanma yaşadığına vurgu yapan Akdeniz, “Bu yüzden Sisi de içinde olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, İsrail ve bir dizi devlet yönetimiyle el sıkışıyor. Ama Kürtlere el uzatılmıyor. Kürt halkı haklarıyla birlikte bir halktır. AKP, haklarını dile getirmeyen, AKP modeliyle şekillenmiş bir Kürt profili istiyor. Ama bunun da içerde alıcısı azaldı" dedi.
İran başta olmak üzere uluslararası gericiliğin de Kürt halkını yok saydığına ve sindirmeye çalıştığına dikkat çeken Akdeniz, "Rusya, ABD, NATO da söz konusu Kürtler olunca, kendi emperyalist çıkarlarını öne alıp bombardımana, sınır ihlaline alan açıyor. Bu nedenle Kürt sorunun demokratik çözümü hem içerde sağlanmalı hem de bölgesel bir politika olarak ele alınmalı. Ezilen bir halk olarak Kürtlerin gerçek dostu her milliyetten işçiler, emekçiler ve dünya halklarıdır. Emperyalist güçler bölgeden ve Suriye’den çekilmeli, halklar kendi kaderini kendi belirlemelidir” diye konuştu.
"VEKALET SAVAŞLARININ HÜKÜM SÜRDÜĞÜ BATAKLIKTA TÜRKİYE'NİN İŞİ YOKTUR"
Akdeniz, kınadıkları Taksim saldırısına dair “Arkasında hangi güçler var” diye sorarak, şöyle devam etti:
"Halk sadece sineklere odaklansın, bataklığı görmesin istiyorlar. Bataklık nedir? Bataklık, Suriye’den Libya ve Afganistan’a kadar Türkiye’nin AKP eliyle savaşa sürüklenmesidir. Emperyalistlerin cirit attığı, vekâlet savaşlarının hüküm sürdüğü bataklıkta Türkiye’nin işi yoktur, olmamalıdır. Ayrıca Afrin, İdlib gibi AKP eliyle yaratılan cep bölgelerde cihatçı grupların birbirleriyle çatışması söz konusu. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun beyanatlarından sonra, bu bölgelerde protesto gösterileri yapıldı, bayraklar yakıldı ve Türkiye tehdit edildi. Bu yerler terör saldırıları ihraç eden bir bölge haline geliyor. Son dönem Türkiye içinde yapılan operasyonlarda yakalanan cihatçı unsurlar dikkat çekici boyutlarda.”
"PROVOKASYONLAR ZİNCİRİNE İŞARET EDİYOR"
Taksim saldırısında toplumunun ikna olmadığını kaydeden Akdeniz, durumun daha çok İdlib ve Afrin’de değişen denkleme, gerilime işaret ettiğini söyledi.
Akdeniz, “Başbakanlığı döneminde Davutoğlu ‘kokteyl terör’ kavramını öne sürmüştü. Şimdi yaşanan saldırı tipleri üstlenilmeyen, karanlıkta bilinçli olarak bırakılan ‘hibrit terör’ biçiminde provokasyonlar zincirine işaret ediyor. Devletlerin, istihbarat örgütlerinin; göçmen taciri şebekeleri de kullandığı yeni tipte bir terör ihracatı koridoru oluşuyor sanki. Bu durum göçmen düşmanlığının kabartılması bakımından da dikkat çekici değil mi? Bu nedenle demokratik kamuoyunun uyanık olması ve teyitli bilgilerle hareket etmesinde fayda var” dedi.
"BARIŞ VE DEMOKRASİ İÇİN ÇALIŞACAĞIZ"
Emek ve Özgürlük İttifakı’nın, savaş politikaları karşısında net bir tutum sergilediğini dile getiren Akdeniz, "Türkiye’nin çıkışı için ilkeli ve barışçıl bir dış politika öneriyoruz. İttifakımız, işçi ve emekçileri, Türk, Kürt her milliyetten ezilen halk kesimlerini bu doğrultuda aydınlatacak ve mücadele birliği oluşturacak” dedi.
Aralık itibarıyla ittifak olarak İzmir ve İstanbul’da büyük emek buluşmaları, Adana ve başkaca kentlerde büyük halk toplantıları yapacakları bilgisini veren Akdeniz, şunları söyledi:
“Ocak ayında İstanbul mitingi gündemimizde. İşte bütün bu alanlarda halkımızı emperyalist, gerici savaş politikalarına karşı barış, kardeşlik, eşitlik ve demokrasi mücadelesi çatısı altında birleştirmek için çalışacağız. Savaş bütçesinin, savaş tezkerelerinin ve savaş politikalarının işçi sınıfı ve emekçilerin ekmek mücadelesine olan zararı da ortada. Bütün bunları ekonomik acil taleplerle birlikte ve emekçilerle birlikte ele alacağız. Sorunun bir diğer yanı da Kürt sorununun demokratik çözümü ya da çözümsüzlüğü siyasetiyle ilgilidir. Taksim saldırısı ve sınır ötesi hareket gündemi, bu sorundan bağımsız değil. Yine deklarasyonumuzdan ifade edildiği gibi, ‘Savaş politikaları, silah ve çatışma yöntemleri yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu’ aşikardır.” (HABER MERKEZİ)