Minou Tavarez Mirabal "Kelebekler"in mirasını anlatıyor: Değişim istiyorsak siyaset yapmalıyız
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nü tarihe not düşen üç kadından; Mirabal Kardeşler'den biri olan Minerva Mirabal’in kızı Minou Tavarez Mirabal, "Kelebeklerin" mirasını anlatıyor.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü’nün tarihi, 1960’da Dominik Cumhuriyeti’nde faşist diktatör Trujillo’ya karşı halk mücadelesinin sembolü haline gelen Mirabal Kızkardeşlerin tecavüz edilerek öldürülmesine karşı büyüyen öfkenin tarihi...
Mirabal Kardeşler ve eşleri, Trujillo diktatörlüğüne karşı Clandestina isimli gizli bir örgüt kurdu. Trujillo yönetimine karşı insan hakları ve demokrasi için mücadelede simgeleşen kadınlar, diktatörlük tarafından defalarca tutuklandı. Mal varlıklarına el konuldu. Bunlarla yetinmeyen Trujillo bir halk konuşmasında “Ülkenin en büyük iki sorunu kilise ve Mirabal Kardeşlerdir” diyerek Mirabal Kardeşleri hedef gösterdi. Bu konuşmadan sadece 23 gün sonra, hapishanedeki eşlerini ziyaretten dönen üç kız kardeş, uçurumdan aşağı atılarak öldürüldü. Bu cinayet resmi kayıtlara “trafik kazası” olarak geçti.
Mirabal Kardeşlerin öldürülmeleri Dominik Cumhuriyeti’nde büyük bir tepki uyandırdı. Direniş güçlendi ve bir yılın sonunda diktatörlük devrildi.
1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karaipli Kadınlar Kongresinde, Mirabal Kardeşlerin anısına 25 Kasım tarihi “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edildi. Latin Amerika’nın ilerici kadınlarının bu kararı, aslında faşist diktatörlüklerin şiddetine karşı kadınlar cephesinden bir mücadele ilanıydı. Mirabal kız kardeşlerden birinin kod adının “Kelebek” olmasından da esinlenerek; o günden sonra üç kız kardeş "Kelebekler" adıyla anıldılar.
KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE DEVLET ŞİDDETİNİN İÇ İÇE GEÇTİĞİNİ GÖSTEREN GÜN
1981’den beri 25 Kasım, kadına karşı şiddetle mücadele ve dayanışma günü olarak anılıyor. Bugün, kadına yönelik şiddetin devlet şiddetiyle nasıl iç içe geçtiğini gösteren ve kadın dayanışmasının şiddetle mücadelede en önemli dayanak olduğunu ifade eden bir gün olarak tüm dünya kadınlarının sokaklara çıktığı bir gün. Dünyanın her yerinde kadınlar bugün için eylemler, yürüyüşler ve kongreler düzenliyor. 1999’da ise Birleşmiş Milletler bugünü resmi olarak "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" ilan etti.
MINOU TAVAREZ MIRABAL EKMEK VE GÜL’E KONUŞTU
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nü tarihe not düşen üç kadından; Dominikli Mirabal Kardeşler’den biri olan Minerva Mirabal’in ve onunla birlikte diktatörlüğe karşı mücadele eden babası Manolo Tavarez’in kızı olan Minou Tavarez Mirabal 25 Kasım haftası etkinlikleri kapsamında Türkiye’deydi. Sevda Karaca, Minou Tavarez Mirabal’la konuştu.
Dünyada yükselen aşırı sağ hareketlerin kadın haklarına etkisinden, kadınların uluslararası mücadele deneyimlerinin gösterdiklerine, Dominikli kadınların şiddete karşı mücadelelerinden Türkiyeli kadınlarla ortaklıklarına kadar pek çok konuyu gündem eden röportajda, Minou Mirabal 25 Kasım öncesi kadınların “uluslararası dayanışmalarının” önemine de dikkat çekiyor.
Minou Tavarez Mirabal’ın sözlerinden satır başları şöyle:
- Karanlıktan, görünmezlikten buraya kadar geldik. Ayrıca politikanın da ana öznesi olmayı başardığımızı düşünüyorum. Eskiden çok az kişinin, sınırlı bir kesimin gündemindeydik, kadınların meselesinin farkında olan az kişi vardı. Ama 2017’de Hollywood’da yaşanan Harvey Weinstein’ın büyük skandalından sonra ve ardından gelen “me too” hareketiyle bu sorun dünya çapında bir boyut kazandı.
- Şimdi artık “Bir daha olmayacak” diyen genç kadınlar, bunun için katılım gösteren yeni nesil kadınlar var. Ve bu bir değişim, inkar edilemez bir değişim. Bunun çok önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Ama bu değişim, dünya çapındaki farkındalığın, sayıların değiştiği anlamına gelmez ve bu endişe duyulması gereken bir konu. Çünkü kadınlar istismara uğramaya, öldürülmeye, katledilmeye devam ediyor. Bu değişmedi. Fakat bir başarı olarak kadına karşı şiddeti cezalandıran dünya çapında kanunlar olduğunu söyleyebiliriz. Ve bu daha güvenli ve daha adil bir dünya yaratmak için inşa etmemiz gereken yolun bir parçası.
- Herkes biliyor ki tarih düz bir çizgi değil. Bence şimdi biz, bir adım geriye düştük çünkü yükselen bu yeni iktidarlar kadınların haklarını inkar ediyorlar ve toplumsal cinsiyeti sorguluyorlar. Diyorlar ki toplumsal cinsiyet kimlikleri uydurmadır. Diyorlar ki geçmişin ahlaki değerlerine geri dönmeliyiz ve biz bu değerlere bağlıyız, bu değerler onurludur… Bu doğru değil. Biz kadınlar toplumsal arenaya çıktığımızda dünya eskisi gibi bir yer olmayacak. Biliyorsunuz ki bizler haklarımız olmadan, insan hakları olmadan, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı olmadan, çalışma hakkı olmadan, politikaya katılma hakkı olmadan evlerde sıkışıp kalmaya niyetli değiliz. Bizim haklarımız var. Dünyayı kadınların cezalandırılma tehlikesi olmadan, insan olarak onurunu kaybetmeden ve hayatlarımızı da kaybetmeden daha eşit ve insanca yaşanır hale getirmek için tüm gücümüzü vermeliyiz.
- Kadın hakları, insan haklarıdır, kadın haklarından bahsederken aslında demokrasiden söz ediyorsunuz. Haklar, otoriter bir rejimde, diktatörlükte aslında var olmazlar. Hatta diktatoryal bir yönetim altında yok olacak ilk şeylerdir. Her ne kadar (tırnak içinde söylüyorum) isimlerine demokratik denilse de, diktatörlüklerde insan hakları gerçekte var olmaz, gerçek değildir. Uğrunda mücadele edilecek şeylerdir.
- Mirabel kızkardeşlerin yaptığı, insan hakları için savaşmak, mücadele etmekti. Demokrasi için savaştılar, mücadele ettiler. Diktatörlüğü ortadan kaldırmak için çalıştılar. Bu mirası önemli yapan da budur. Bugün hala yaşamaktalar çünkü hala tüm dünyada bu mücadele başarılmış değil. Fakat onlar, feminist aktivistler değildiler. 20. Yüzyılın ilk yarısında yaşadılar ve politik şiddete karşı, diktatörlüğe karşı savaştılar. Ve şu çok önemli, onlar politik eylemciydiler. Ve eğer dünyayı değiştirmek istiyorsak, politika üzerinden bakmak zorundayız. Biliyorum, bu perspektif, bugünlerde bir çok kayıplar yaşadığımız sistemde çok popüler değil. Çünkü neoliberalizmin en önemli özelliklerinden, temel hedeflerinden bir tanesi politikaya, politika yapmaya karşı çıkmaktır. Politika yapmak kötü bir şey gibi gösteriliyor. Ama biliyoruz ki dünyanın ihtiyacı olan büyük değişikliği yapabilmek de politika alanından geçiyor. Bu sebeple “Politika kötüdür, o yola gitmeyin, katılmayın” demek bazıları için çok kullanışlı.
- Bize sürekli “Kendi hayatınızı yaşayın. Ortak mücadeleyi, birlikte mücadeleyi, ortak eylemleri unutun” diyorlar. Ama biz net ve uyanık olmalıyız. Çünkü aslında politika yapmak demek birlikte, ortak mücadele yürütmek demek. Ortak eylem demek. Bu yüzden ben sürekli diyorum ki katılmalıyız, katılımcı olmalıyız. Bu yüzden ben bir politikacıyım. Çünkü ben buna inanan bir insanım. Ben kendi ülkemde bir siyasi partinin başkanıyım. Çünkü aksi takdirde biz istediğimiz bir şeyin olmasını sadece bekleriz. Küçük başarılarla yetiniriz. Fakat ülkenizi değiştirmek istiyorsanız, insanlara, halkın çoğunluğuna ülkenizde, dünyada faydalı olmak istiyorsanız, hayatı değiştirmek istiyorsanız bunu politika üzerinden yapmalısınız.
- Bence şu an dünyada bir geri dönüş dalgası yaşıyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nde ne olduğunu bir düşünün. Donald Trump’ı seçtiler. Ve Donald Trump da, hakları değiştiren, örneğin siz kürtaj haklarının kaybından bahsettiniz, buna benzer hakları değiştiren Yüksek Mahkeme için hakimleri elleriyle seçti. Bir adım geriye gittiler. Ve bunun dünyadaki kadın hakları açısından çok çok kötü sonuçları olacaktır. Biz kadınların yapmamız gerekeni adım adım yapmaya kararlı olduğumuza eminim. Daha adil, daha eşitlikçi kadın erkek herkes için daha hakkaniyetli olacağız olmalıyız.
- Dominik’te kadına yönelik şiddete karşı yasamız var. Bizler, Mecliste bu konu ile ilgili yeni bir yasa için mücadelemizi sürdürüyoruz. Ve bu imkansız görünüyor. Çünkü içinde bulunduğumuz meclis çok muhafazakar. Temsiliyet konusunda kat ettiğimiz aşamalara rağmen sırf kadın oldukları için her yıl öldürülen, suikasta kurban giden kadınların sayısını azaltmayı başaramadık. Ayrıca, kadınlara yönelik şiddet, tecavüz, aynı işi yapmasına rağmen kadınların daha az ücret alması, çalışma hayatında daha düşük ücret ödenilmesine dair utanç verici rakamlarımız var. Bu dünyanın her yerinde benzer durumda. Ve bu durum Kovid salgınından sonra daha da kötüye gitti.
- Dünyayı yönetenler açısından politikayı dünyayı daha kötü bir hale getirmek için bir araç olarak kullanmak çok kolay. Fakat eğer bu dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek istiyorsak biz de orada, politikanın içinde olmalıyız. Ve bu Türkiye’deki kadınlar için de geçerli dünyanın her yerindeki kadınlar için de. Orada olmalıyız çünkü bizler orada olduğumuz sürece istediğimiz değişimin kendisi olabiliriz.
Ayrıca Ekmek ve Gül'de 2017 yılında yayımlanan, gazetemiz editörü Elif Görgü'nün Minou Tavarez Minabal ile yaptığı röportajı izleyebilirsiniz.
(EKMEK VE GÜL)