25 Kasım 2022 04:10

Eren SARAN
Orhan KINACI

Neslihan Altun’un şiirleri ile tanıştığımızda hissettiğimiz duygu ile başlamak gerekir belki de bu yazıya. Şiirin teknik anlamdaki değerlendirmesinden çok okuduğunda kendini hemen orada sıkıştıran öfke ve dinginleştiren bir dil üzerinde durmak istiyoruz. Kendinle bir tuttuğun gerçeklik Altun’un dizelerinden sıyrılıp senin elinde bir baltaya dönüşüyor. Bizler bu dünyanın öfkeli kadınları ve erkekleri, yarına uyanmak için aradığımız sebepleri kendimizle tartışır gibi tartışıyoruz onun şiirlerinde.

Neslihan Altun (Fotoğraf: Kişisel arşiv)

Altun’un her şiirinde güçlü bir bütünlük var ve her şiir bir diğeriyle daha da güçleniyor. Örneğin “Biten Yıldan Fragmanlar”da, açıkça kadınlara seslenerek, “Böyle birbirimizden habersiz / Belki de öleceğiz” diyor ya da insan yaşamı ne kadar değersizleştirilse de her yerde sağlıklı, mutlu, güvenceli yarınlardan söz edildiği gerçeğini, içimize işleyen bu tiksintiyi ve ölümün kolaylığını, kısacası yaşadığımız günleri anlatıyor “Periferi”de: “Evraklar dolusu esenlik vaadi/ Bizi sıkışmamış bir vida bile öldürebilir şimdi,/ Yeterince soğumamış bir metal/ Binaların onuncu yirminci otuzuncu katları bizi,/ Kendi binalarımızın.”

Fakat bir başka şiir yetişiyor yılgıya, şiirlerin bir aradayken daha güçlü oluşu gibi insanların da birlikte daha güçlü olduğunu anımsatarak: “İçimiz genişliyor dolaşık caddelerde/ sonsuzuz/ ölmek de ölmemek de inanırım elimizdedir” Kim aksini söyleyebilir! Kurtulmak için hiçbir yolun kalmadığı söylemleri arasında yaşıyoruz hepimiz. Yılgınlığın, acının, baskının hiç bitmeyeceği, elimizden bir şey gelemeyeceği anlatılıyor durmadan. Bütün bu çirkinliğin içinde “Bir genişlik umarak dolaşıyorum / Aşkım da var kitaplarım da” diyerek, içimize kadar sokulmuş baskıdan kurtulmak için yaşama sarılıyoruz.

Bir başka dizede yalnızlığın görünümlerini sorguluyoruz: “Niye dönmeliyim adımı duyduğum her yöne / Niye bir ses bitmeden başkasına seslenmeliyim”. Fakat izin vermiyor şiir yılgınlığın daha fazla yılgınlık doğurmasına; bize durmadan pes etmemiz gerektiği, bu kadar sorunun çözülemeyeceği söylenen dünyada, hem de bu sorunları yadsımadan, umudun ve haklı bir öfkenin sesini yükseltiyor Altun: “Ne havra çatılarından demir/ Ne yorgancılardan sabır/ Mevsim sonlarından dalgınlaştıran havalar ne de/ Sormasınlar/ Ekmekle doymak uyumak istemiştim/ Gülümsüyorum ama konuşmam bittiğinde/ Bir balta da bende var, bunu unutmasınlar”

Şeker Uykusu’nda bir sorunun yanıtını buluyoruz, kim kurtaracak hayatı tanımlayan o anlamı? “Çaylak anlatılardan kurtarıp hayata, / Gerçek anlamını veren vardıysa / İşçilerin elleri mi kadınların elleri mi / Anlamı kim kurtaracaksa / Sırasıdır ayak izlerimizi iyice bırakmanın” Acılardan ve tarihten seslenip özgürlük için mücadeleye çağıran bir ses oluyor ya da: “Neye yarar bu kaç yıllık zinciri bir de sen zorlamazsan”

Kitabın “Denize Bir Adam Düştü Yahut Neyse” ve “Kurtuluş Üçlemesi” şiirleri ayrı bir önem taşıyor. Bu şiirlerin “söyleyicisiyle”, hepimizden bir parça barındıran bir kadınla duygudaşlık kuruyoruz. Bir de şiirlerdeki Leyla var, “Olur olmaz zamanlarda ismini” söylediğimiz, ihtiyacımız olan “bir başka insan”, bunun da ötesinde “bir başka kadın”... Acılarımızı paylaşan, bizimle aynı dikenli dünyada yaşamış fakat bizimle aynı kişi olmayan bir kadın ve bizi bizim kadar iyi anlayabilecek biri. “Senin başın rüzgarları merkezlere iletir Leyla./ Senin başın rüzgarları herkes için/ Kadınlar için ve erkekler için de/ Eziyetlerden kurtarır görünen görünmeyen, eşitler bölüştürür./ Senin başın kurtarır ki/ Beni sudan kurtaran da senin kız kardeşindi.”

Neslihan Altun sanki bir genç kızı almış önüne tararken saçlarını anlatıyor kendinden başlayan ama yüzlerce yıldır süren hem çileyi hem de mücadeleyi. Belki de onunla konuşurken kendimizi yalnızken olduğundan daha iyi açıklıyoruz, şiirleri okurken acılarımızı olduğu kadar gücümüzü de fark etmeye yaklaşıyoruz. Hani bazı şiirler yalnızca umutsuzlukla ve acıları anlatmakla yetinir, eksik gelir ya bize; bu şiirler yadsımıyor dünyanın ve yaşamımızın zehirli yanlarını, yine de bir başka kadının, belki hiç tanımadığımız ve çok uzaklardaki bir kadının bile bizi anlayabileceğini gösteriyor. Her şeyin sonunda yalnız olmadığımızı anımsatan bu dört şiir, mücadeleye dair doğrudan sözler barınmasa da neden mücadele etmemiz gerektiğini en basit anlamıyla hissettiriyor. Ve aşka dair çağrısında birleşiyor sesimiz, uzanıyor elimiz; “Gel bu uğursuz taşı birlikte kıralım/ Kırdı desinler/ Gel bu aksak aylardan birlikte sağ çıkalım”

Evrensel'i Takip Et