Karanlıkta uyananlardan daha önce uyananlar…
“Karanlıkta uyananlardan önce uyananların tezgahları hazır; nohutları pişmiş, soğan piyazı hazırlanmış, ekmekleri alınmış olmalı…”
Fotoğraf: Mesut Baylav/Evrensel
Mesut BAYLAV
Antep
‘Karanlıkta uyananlardan’ önce uyananlar vardır. Antep açısından seyyar nohut dürümcüleri işte bu karanlıkta uyananlardan önce uyananlardır. Çünkü karanlıkta uyananlardan önce uyananların tezgahları hazır; nohutları pişmiş, soğan piyazı hazırlanmış, ekmekleri alınmış olmalı.
Durağa vardığımda işçiler tek tük gelmeye başlamışken dürümcüler her haliyle hazır vaziyette siparişleri bekliyor. Durağın belli başlı yerlerinde üç dürümcü var. Dürümcü Mehmet ve yeğeni Mustafa’nın tezgahı benim genelde tercih ettiğim yer. Geçen sene bu zamanlar 4 liraydı nohut dürüm, bu sene 10 lira. Tabii 10 lira olması, dürümcünün işçi durağında olmasıyla paralel. Yoksa şehrin merkezindeki dürümcülerde 18-20 lira aralığında oldu fiyatlar. Etraf kalabalık olmadan hem bir dürüm yiyip hem de biraz sohbet etmek için tezgaha yanaşıyorum. Nohut doyurucu bir besin. Dürüm hali, çokça pratik ve görece ucuz olması nedeniyle de tercih ediliyor.
- Usta ne alemde satışlar?
- Şükür yine ama iyi değil. İnsanlar 10 liralık bir dürümü yerken bile düşünüyor.
İri yarı bir müşteri yanaşıyor tezgaha.
- Mesela bu adam geçen sene bir buçuk dürüm yerdi, şimdi bir dürümü yerken düşünüyor.
Diğeri cevap veriyor:
- Düşünüyorum tabii burada bir buçuk yesem eve ekmeği kim götürecek? Ama işte bir dürüm doyurmuyor valla, öğleni zor çıkarıyorum fabrikada.
YÜZÜ GÜLEN YOK, MUSTAFA DIŞINDA
Mustafa, dayısı ile birlikte çalışıyor. Sabahın o saatinde bile çok keyifli. Ağzı iyi laf yapıyor, müşterilere de kısa süreli dürüm hazırlama şovları yapıyor ancak etraftakiler karanlığın bekçileri gibi zamanın akıp gitmesini bekliyor. Yüzü gülen yok etrafta Mustafa dışında. Gazeteci olduğumu tezgaha ilk vardığımda söylemiştim, dışarıdan tezgahın fotoğrafını çekerken şovuna gazetemizi de katıyor.
- Evvvet efendim, önümüzdeki günlerde Evrensel gazetesindeyiz. Teşekkür ediyoruz. Buyruuuun.
Mustafa’nın sesi, yerini işçilerin ve okula giden çocukların gelmesiyle kalabalığın horultusuna bırakıyor. Evet horultu, çünkü karanlıkta uyananlar hele de çocuklar ayakta uyuyor. Okula gelmek için saat 5’te uyananı dahi var içlerinde. Yarım dürümlerini almak için çocuklar dürümcünün etrafını sarıyor. Velilerden biri, “Bu saatte okul mu olur, her yer karanlık, yola düşüyoruz. Bu işi organ mafyası planlasa şaşırmam” diyor. O sırada işçilerden biri, iki yarım dürüm alıyor. Birini çocuğa diğerini kendisine. Yarım dürümler, yarım yamalak tokluk hissi.
EKMEK KUYRUĞU, ÇORBA KUYRUĞU…
Dürümcünün biraz ilerisinde birazdan uzun kuyrukların oluşacağı belediyenin ücretsiz çorba büfesi, onun yanında da halk ekmek büfesi var. Ücretsiz çorba, nohut dürüm satışlarını etkiliyor haliyle. Kuyruklar uzuyor; öğrencisi, işçisi, yaşlısı. Herkes var kuyrukta. Çorba kuyruğundan bardak çorbasını alan çıkıyor. Fotoğraf çekerken kuyruktan çıkanlardan biri, “Belediye yine reklamını mı yapıyor” diyor. Belediye sürekli uzun kuyrukların olduğu çorba kuyruklarını övünçle paylaştığı için böyle bir çıkışa şaşırmıyorum. Niyetimi anlatınca konuşuyoruz.
- Böyle rezalet bir dönem görmedim. Baksana insanlara kuyruklar birbirine giriyor. Ekmek kuyruğu, çorba kuyruğu. 75 kuruş ucuza ekmek almak için sabahın köründe sıraya geliyoruz.
- Övünüyorlar ama bununla.
- Övünsünler bakalım, bak şu adama bak (Çorba kuyruğundan çıkan yaşlı birini gösteriyor). Bu saatte gelip bir bardak çorbayı alıp evine dönüyor. İnsanları bir çorbaya muhtaç bıraktılar.
Gelip gidenler artıyor, gün hâlâ doğmadı.