29 Kasım 2022 12:03

Altılı masanın anayasa önerisinde çalışma yaşamı ve emeğin hakları yok

Altılı masa, emek ve çalışma yaşamıyla ilgili darbe artığı birçok maddeyi gündemine bile almıyor. Genel grev, hak grevi ve dayanışma grevinin anayasal hak haline getirilmesi tartışmaya bile açılmıyor.

Ekran görüntüsü, CHP'nin canlı yayınından alınmıştır.

Paylaş

Halil İMREK

Altılı masa, "Anayasa Değişikliği Önerisi" metnini yayımladı. Bu yazıda altılı masanın üzerinde çalıştığı ve kamuoyuna ilan ettiği değişiklik önerisi metnine dair bir değerlendirme yapacağız.

Metnin girişinde şöyle denmektedir: 13. maddeye “Hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılır” hükmü eklenerek anayasa düzenine hürriyetçi bir felsefenin hâkim olması amaçlanmıştır. Önerilen değişiklikler kulağa hoş gelebilir. Ancak demokrasinin özü olan çalışma yaşamına ilişkin hiç değişiklik önerisi getirmemiş olmaları da altı çizilmesi gereken önemli bir konudur. Zira demokrasi, hukuk sınıflar arasındaki ilişkiler üzerinden tanımlanabilir.

Bilindiği gibi Erdoğan’ın en çok övündüğü konu ülkede grev yapılamamasıdır. Grev yasaklamaları özünde toplu sözleşme hakkının da ortadan kaldırılmasıdır. Bunun sonucu ise sendikaların tasfiye edilmesidir. Toplu sözleşme hakkının olmadığı yerde sendikal haklardan söz etmek de anlamsızlaşmaktadır. İşçi sınıfının en temel haklarından mahrum olduğu bir yerde demokrasiden söz edilebilir mi? Tek adam yönetimine son vermek ve demokratik kazanımlar elde etmek açısından emekçi sınıfların örgütlenme düzeyinin yükseltilmesi belirleyicidir. Ülkede sendikalaşma oranı temmuz ayı itibarıyla yüzde 13’tür. Bu oranla, serbest oy hakkını bile koruyamazsınız.

Şimdi biraz altılı masanın yayımladığı metnin ayrıntılarına bakalım. 

Metin madde madde, yapılan değişiklikleri içeriyor. Çalışma hakkını düzenleyen anayasanın 49. maddenin başlığında yer alan “ödev” kelimesi çıkarılmış; bunun yerine “hürriyet” kelimesi eklenmiştir. Böylece maddenin başlığı “Çalışma hakkı ve hürriyeti” olmuştur. Bunun dışında anayasanın işçi sınıfı düşmanı ruhu aynen korunmuştur. Bu tutum baştaki iddia ile de uyuşmamaktadır. Örneğin 51. maddede sendika kurma hakkı belirtildikten sonra “Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir” diyerek aslında bu hak "milli güvenlik" sorunu olarak tanımlanmıştır. Ama burada bir düzenleme ihtiyacı duyulmamış.

ANAYASADA YER ALAN GREV KIRICILIĞI GÜNDEM EDİLMİYOR

Anayasanın 54. maddesi “Grev hakkı ve lokavt iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve milli serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz” denilerek greve bakışını yansıtmaktadır. Sınıflar arası ilişkiler iyi niyet kurallarıyla çözümlenemez. En basit şekliyle iki sınıf arasındaki ekonomik çıkarlar uyuşmaz. Zaten iyi niyetle sorunlar çözülse greve gerek kalmazdı. Kamu çalışanlarının grev hakkı zaten yok. Ayrıca anayasanın 54. maddesi “Greve katılmayanların işyerinde çalışmaları, greve katılanlar tarafından hiç bir şekilde engellenemez” diyerek grev kırıcılığını anayasal güvenceye alırken grev yasaklamalarını yasaya bırakmaktadır. Bunun sonucu olarak da "kamu güvenliği" gerekçesiyle fiilen grev hak olmaktan çıkarak yasak hale geliyor. 

Altılı masa yapacağı değişiklikle anayasayı özgürlükçü bir anayasa haline getireceğini iddia ediyor. Ama özellikle emek ve çalışma yaşamı ile ilgili darbe artığı birçok maddeyi gündemine bile almıyor. Genel grev, hak grevi ve dayanışma grevin ise anayasal bir hak haline getirilmesi tartışmaya bile açılmıyor. Altı Masa en azından grev erteleme yetkisini idareden alıp mahkemelere verebilirdi. Patronların lokavt hakkını kaldıracağını belirtebilirdi. Grev yasakları fiilen toplusözleşme hakkını anlamsız kılıyor. Toplusözleşme sisteminin olmadığı yerde sendika anlamını yitiriyor. Kısacası grev yasağı, aslında sendika yasağıdır. Zaten sendikaya üye olmaya kalkan işçiler de patron tarafından işten atılıyor. 

Şimdi soralım bu maddelerin korunduğu bir anayasa makyaj değişikliklerle özgürlükçü bir anayasa olur mu?

İŞÇİ ÜCRETİNİN ARTMASI MI ÜLKE EKONOMİSİNİ BOZUYOR

Bugünün temel sorunlarından biri de gelir adaletsizliği. Buna karşı kullanılan araçlardan biri de asgari ücret. Peki, mevcut anayasa asgari ücrete nasıl bakıyor. Anayasanın 55. maddesi "Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur" demektedir. Burada ülkenin ekonomik durumu sınırı dikkat çekicidir. Bu özellikle kriz dönemlerinde krizin yükünün işçilere çıkarılacağının ilanıdır. Patron karları ülkenin ekonomik durumunu bozmuyor da asgari ücret mi bozuyor. Ayrıca asgari ücreti bir komisyon belirlediğine göre anayasa böyle bir sınıra niye ihtiyaç duyuyor. Dikkat çekilmesi gereken diğer konu da asgari ücretin sadece çalışanın geçim şartları ile sınırlandırılması. ILO’nun 131 sayılı sözleşme ve 135 sayılı tavsiye kararına rağmen asgari ücrette aile değerlendirilmeye alınmamakta. Halihazırda asgari ücret bir işçi esas alınarak belirlenmektedir. Oysa bu işçinin bir ailesi var. En azında dört kişilik bir aile için asgari ücret belirlenebilir denilebilirdi.

Altılı masa buraya da dokunmamayı demokratlık gereği olarak görmüş olmalı. Altılı masa asgari ücretin tespit yöntemini, komisyonda işçilerin ağırlıkta olması gerektiğini bir tarafa bırakalım eşit temsilini, bir işveren olan hükümetin tarafsızlık sıfatıyla sürece katılması gibi yapısal sorunlara hiç dokunmuyor. Bütünü açısından bakıldığında ise, örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması ve işçilerin bir sınıf olarak kendi kaderi üzerinde söz sahibi olması gerektiği görmezden geliniyor. İşçilerin kendi ücretlerini belirlemede etkin olacağı koşulların oluşturulmasından hiç bahsedilmiyor.

Sonuç olarak, demokrasinin toplumsal sınıflar arasındaki ilişkilerin bir ürünü olduğu gerçeğinin üstünden atlandığında, dile getirilen talepler veya şikayetler, ya süslü laflardan ibaret olur ya da yeni tek adamlar üretir. İşçi ve emekçilerin taleplerinin görünür olmasının düzeyi, onların örgütlenme ve politikaya müdahale düzeyinin de bir göstergesidir. İşçiler, bir sınıf olarak kendi örgütleri aracılığıyla sürece müdahale etmedikleri müddetçe demokratikleşme söylemlerinden paylarından bir şey düşmeyecektir. İşçi sınıfının örgütlü olmadığı bir demokrasi de bütün iyi niyetine karşın burjuvazinin egemenliğini güçlendirecektir.

ÖNCEKİ HABER

İzmir'de “Okullarda bir öğün sağlıklı ve ücretsiz yemek” kampanyası için 100 bin imza toplandı

SONRAKİ HABER

Çocuk yoksulluğu sadece bir adalet eksikliği sorunu mudur?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa