Yazar Dilge Güney: Gülmecede hem çocukları hem yetişkinleri güldürmelisiniz
Kadir İncesu'ya konuşan Yazar Dilge Güney: Çocuk kitaplarında hitap ettiğiniz kitle çocuklar olsa da önce bu kitabı okuyup çocuğa ulaşmasına vesile olacak yetişkinleri ikna etmeniz gerekiyor.

Dilge Güney ve Düdüklü Tencere Orkestrası | Fotoğraf: Kadir İncesu
Kadir İNCESU
Bilgi Yayınları’ndan Mesut Örs’ün gönderdiği kargo paketinden bu kez yalnızca bir kitap çıkınca meraklandım açıkçası. Dilge Güney’in 2021 Muzaffer İzgü Çocuk Romanı Yarışmasında birinci olan çocuk romanı “Düdüklü Tencere Orkestrası” gülümsüyordu. Efecan Sezer’in yaptığı eğlenceli kapağı da uzun uzun incelemekten kendimi alamadım. Adına verilen armağana değer görülen “Düdüklü Tencere Orkestrası”nı okurken, İstanbul Kitap Fuarının yaklaştığı şu günlerde, çok sevdiğim Muzaffer (İzgü) abinin de kulaklarını çınlattım. “Değer bilenlere” teşekkür ediyorum. Uzaktan da olsa Dilge Güney’e merak ettiğim soruları sordum.
Bugüne kadar çocuklar ve gençler için yazdınız. Çocuklar için yazma sürecinde yaşadığınız kaygılar oluyor mu?
Bana göre çocuklar için yazan birinin en öncelikli işi, çocuğu okumanın eğlenceli bir iş olduğuna ikna etmek, onun ilgisini çekebilmektir. Türlü dijital oyunların, filmlerin, etkinliklerin dünyasında kitaba yer bulabilmek için olmazsa olmaz bir kriter bu. Ancak bizler, yetişkinler olarak, çocukları terbiye etmeye çok meraklıyız. Çocuklar bu eğilimi fark ettiğinde kitaptan edebi haz alamıyorlar. Ayrıca çocuk gündemini yakalamak da gerekiyor; ne oynuyorlar, ne izliyorlar, neler hakkında sohbet ediyorlar, dertleri nedir? Tüm bunların farklında olmak ve yazılan metinlerin “çocuğa görelik” kriterini karşılamasını sağlamak önemli. Elbette çocuklar için yazarken Türkçeyi doğru kullanmak ve bu anlamda dile hâkim olmak da çok önemli. Çocuğun dili öğrenmesine katkı sağlayacak araçlar üretiyoruz sonuçta.
"İNSANLARI GÜLDÜRMEK AĞLATMAKTAN DAHA ZOR!"
“Mavi Yıldız” ile 2018 Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı Ödülüne değer görüldünüz. “Düdüklü Tencere Orkestrası”nda konu mizah olunca neler değişti?
İki romanın hazırlık süreci belli açılardan birbirinden epeyce farklıydı. Mavi Yıldız bilim kurgu türünde distopik bir ilk gençlik romanı. Bilim kurgu söz konusu olduğunda, alternatif bir düzen tasarımı yapmak gerekiyor, geleceğe dair bir öngörü oluşturmaya çalışıyoruz. Bu, işi zorlaştırıyor ve hazırlık sürecini uzatıyor. Mavi Yıldız’ı kurgularken yapay zeka, Mars yolculuğu, iklim değişikliği gibi konuları araştırmam ve okuru bu alternatif dünyanın ve karakterlerin gerçekliğine ikna edecek bir tasarım yapmam gerekiyordu. Düdüklü Tencere Orkestrası’nda ise günümüzde, alışageldiğimiz düzenin içinde geçiyor olaylar, bu açından mekan tasarımı ve kurgu yapmak daha kolaydı. Zorlayıcı olan ise, gerçekçi bir roman karakter yaratmak; onların dünyasını, iyisiyle-kötüsüyle kavramak, sorunlarına parmak basmaktı. Bunun için epeyce araştırma yapmam gerekti. Elbette gülmece yazmak, özellikle okuru güldürecek unsurlar bulmak da kolay değil. Bazı olaylar, diyaloglar kendiliğinden kurguyla birlikte aktı, bazılarının üzerine düşünmem gerekti. İnsanları güldürmek ağlatmaktan daha zor; çocukları güldürmek, onların gülmece anlayışını yakalamak daha da zor. Üstelik çocuk kitaplarında hitap ettiğiniz kitle çocuklar olsa da önce bu kitabı okuyup çocuğa ulaşmasına vesile olacak yetişkinleri ikna etmeniz gerekiyor. Bu yüzden çocuk edebiyatında gülmece yazacaksanız aynı zamanda hem çocukları hem yetişkinleri güldürmeniz gerekiyor; ancak o zaman başarılı sayılıyorsunuz sanırım.
Yaşam ve kitaplarda anlatılanlar genelde bire bir pek uyuşmaz. Çocuklar artık sokaklarda değil, evlerde büyüyor. Kahramanımız Işıl çok sosyal… Aliciğim çok baskı altında, Gelincik başka bir dünya… Aileler de öyle. Farklı dünyaların bir kitapta bir arada uyum içinde olması beklenebilir. Yaşamın dinamikleri ise çok farklı. Bu çelişki özellikle çocuklarda düşünsel anlamda bir sorun yaratır mı?
Her ev başka dünya. Aile yapıları, çocukların sokakta olma alışkanlıkları, onlara koyulan sınırlar o kadar değişken ki. Çocuk kitapları birbirinden farklı dünyalara açılan pencereler gibi; çocukların belki de hiçbir zaman içinde olamayacakları hayatları tanımalarını mümkün kılıyor. Birbirinden farklı yaşamlar süren çocukların bir arada olabildiğine defalarca şahit oldum. Çünkü ortak dilleri; oyun. Büyüdükçe bölünüyoruz, farklı sınıflara mensup oluveriyoruz; mesleklerimiz, gelir ya da eğitim düzeylerimiz, önyargılarımız, zaman zaman deneyimlerimiz, ailelerimizden öğrendiklerimiz, etnik kökenlerimiz, inançlarımızdan tutun da cinsiyetimize kadar daha pek çok şey bizi birbirimizden ayırabiliyor. Çocuklukta bir arada kardeşçe yaşamak daha mümkün geliyor bana; biz onlara müdahale etmedikçe çocuk yaşamının dinamikleri farklı işliyor. Özetle çocuklar bizden daha açık fikirli, bu nedenle kurgudaki ya da yaşamdaki farklılıkları çelişki olarak değerlendireceklerini düşünmüyorum.
"ERKEKLERİN SORUMLULUĞU PAYLAŞMASI GEREKİYOR"
Işıl evlerinin bahçesinden, baba mutfaktan, anne kütüphaneden sorumlu… Aliciğim yalnızca derslerden, Gelincik ise işbölümünde kendisine düşen işlerden… Ailelerin sorumluluk anlayışının çocuklara etkisi üzerine ne söylemek istersiniz?
Çocuklar taklit ederek öğreniyor, bu nedenle ailenin sorumluluk anlayışı nesilden nesile aktarılıyor. Bu noktada toplumsal cinsiyet rollerinden söz etmek istiyorum. Düdüklü Tencere Orkestrası’nı yazarken, çocukları toplumsal rollerin değiştiğini ya da değişebileceğini düşünmeye teşvik etmek istedim. Işıl’ın babasını “mutfaktan sorumlu bakan” yapmamın nedeni bu ya da barbunyaları karı-koca birlikte ayıklamalarının. Gelincik’in ailesinde ise anne tek başına ayıklıyor barbunyaları. Bu konudaki farkındalık, bilinç seviyesi eğitimle ilişki içinde ama bu bir genel geçer kriter de değil; genel olarak evde kadının sorumluluğunu taşıdığı iş yükü bakımından bir dengesizlik var. Erkeklerin bu sorumluluğu paylaşması gerekiyor. Aynı zamanda çocuğun da evde bazı sorumlulukları olması gerektiğini düşünüyorum. Tabii Gelincik’in evi geçindirmek gibi boyunu aşan bir sorumluluğu üstlenmesinden ya da Aliciğim’in derslerle ilgili ağır bir yük altına sokulmasından bahsetmiyorum. Işıl’ın bahçedeki güllerden sorumlu olması gibi (yetişkin gözetiminde) hafif ama önemli görevler verilebileceğini düşünüyorum. Aksi halde çocuk büyüyüp de aniden sorumluluklarla baş başa kaldığında sudan çıkmış balığa dönebiliyor.
"BELKİ DE SENEYE HER ŞEY DAHA GÜZEL OLUR"
Normalde kitabın sonunda, Nar Teyze ve ailesinin bütün yaşananlardan sonra, farklı davranması beklenirken…
Evet, çocuk kitabı olunca her şey patır patır çözülüversin, bütün hikâyeler mutlu bitsin beklentisi oluyor. Oysa çocukların dünyasında son yıllarda çok şey değişti. Çocuk kitaplarının ümitvar bitmesi bekleniyor; bir anlamda ben de bu görüşe katılıyorum. Ama bugünün çocukları medya aracılığıyla o kadar ilginç hikâyeler dinliyor ki beklenen, tahmin edilebilir sonlara tahammülleri yok. Düdüklü Tencere Orkestrası’nda çocukların kaybolmasından sonra Nar Teyze’nin farklı davranacağını sanıyor okur. Bu beklentiyi yaratan ise yazar olarak ben değilim, genel olarak çocuk kitabı okurunun bu tip akışlara alışkın olması. Oysa hayat böyle işlemiyor, yıllar içinde yerleşmiş davranış biçimleri o kadar kolay değişmez, bazı sorunları çözmeye gücümüz yetmez. Ama ben yine de kendi içinde umut vadeden bir son olduğunu düşünüyorum. Mesela farklı kesimlerden üç çocuğun arkadaşlık kurabildiğini görüyoruz. Hem ne diyor Işıl; “Belki de seneye her şey daha güzel olur.”
2021 Muzaffer İzgü Çocuk Romanına değer görülmek neler hissettirdi size?
Çocuk edebiyatına bir ömür vermiş büyük ustaların isimleriyle ödül almak büyük onur. Haberi aldığımda çok mutlu oldum; böyle günler unutulmuyor, insan hayatında neredeyse bir video kaydı gibi canlılığını koruyor. Tabii pek çok güzel hissin yanı sıra büyük bir sorumluluk da üstlendiğinizi hissediyorsunuz.
Evrensel'i Takip Et