"Yeni yüzyıldaki endüstriyel dönüşüm liyakatli olacak ama özü aynı kalacak"
Kurallı ya da kuralsız sermayenin çıkarının öncelendiği hiçbir durumda ‘emeğin değeri’ artmıyor. Bu değerin olabilmesi için emeğin sahiplerinin sahada olması gerekiyor ki CHP’de böyle bir vizyon yok.
Fotoğraf: Ali Atmaca/AA
Nuray SANCAR
CHP’nin ‘İkinci Yüzyıla Çağrı’ başlığıyla düzenlediği ve partinin ekonomik vizyonunun açıklandığı toplantıya gelen partililer, gençler, milletvekilleri ve basın mensupları Lütfü Kırdar Konferans salonunu hıncahınç doldurdu. Basamaklarda bile yer kalmamıştı. Bu durumda yüzlerce insan salonun önündeki alanda, yer yer çiseleyen yağmur altında toplantıyı ekranlardan izledi.
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin ekonomik vizyonunu açıklamak için ikinci kez kürsüye çıkmadan önce, Türkiye’nin bir dönüm noktasında olduğuna vurgu yaparak başlayan bütün konuşmacıların en çok kullandığı sözcük “yeni”ydi ve bugünlerde bu sözcük kendi mütevazı anlamını çok aşan bir beklenti yaratıyor. Salondaki tezahürattan da açıkça anlaşılmaktaydı bu. Kürsüdeki profil ise iktidarı sürekli olarak liyakatsiz atamalar yüzünden eleştiren partinin ısrar ve iddialarına uygundu. Sunumlarını istatistikler, grafikler ve akademik kavramlarla yapan uzman yığılmasının yol açtığı yorucu hava toplantıya hakim oldu. ABD’li Jeremy Rifkin, Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Prof. Dr. Refet Gürkaynak yeni ekonomik kalkınmanın çoğullaştırılmış bir Kemal Derviş nosyonuyla kurgulandığını hissettiriyor. Sunumları da bunu önemli ölçüde doğruladı.
Ama daha önemlisi tek adam rejimindeki siyasal müdahalenin tarzıyla yürüyemeyen Türkiye kapitalizmine alternatif CHP yaklaşımı, uzmanlarda, yoğun siyasi müdahaleye sıkışmışlığa bağlanan ekonomik düzene ilişkin sorunların çözümünün şartı olarak gördüğü teknokrat bir açılımın temsilini görüyor. CHP’li muhtemel bir iktidarın arkasındaki ekonomik güçlerin taleplerini içselleştirmiş görevliler ile, ihtiyaçlar arasında baştan varsayılan bir uyum beklentisi bu aslında. ‘Merkez Bankacı’ iktidardan emir almamalı ama üstüne düşeni doğru yapacak kadar siyasal bir reflekse, sermaye sınıfının beklentilerine denk düşen bir vizyona sahip olmalı!
Açılıştaki konuşmasında ‘büyük bir güç birliği oluşturmak istiyoruz’ diyen Kılıçdaroğlu için uzmanlar o büyük güç birliğinin siyaset üstü unsurları. Altılı Masanın oluşturduğu siyasal birliğin de desteği. Kurumları yeniden inşa edilmiş, hukuksal çerçeveye oturtulmuş ve öngörülebilir bir Türkiye’nin inşası, ikisinin sentezinden geçiyor.
Sahneyi kaplayan hareketli görüntüler “endüstri 4.0” “dijital yeşil dönüşüm”, “temiz para, temiz toplum, temiz enerji, tertemiz bir gelecek” vaat ederek yanıp sönerken sürdürülebilirlik, kontrol, kural, adil paylaşım, verimlilik, yatırım, sermaye, dijital, yapay zeka, finansal teknoloji, yeşil enerji, temiz para, emisyon, karbonsuzlaşma vb. kelimeler salona yayıldı. Bu sözcüklerin CHP’nin ikinci yüzyıl vizyonu ile ilgili metinleri döşeyen parkeler olacağı görülüyor. ‘Tek adama oy vermeyeceksiniz. Bir anlayışa oy vereceksiniz, biz yönetim anlayışını kökten değiştirmek istiyoruz” diyen Kılıçdaroğlu’nun kamuoyuna teklifinin esası, geçen hafta Millet İttifakı’nın siyasal düzenlemeyi konu edinen açıklamasıyla tanımlanmıştı: Güçlendirilmiş parlamenter sistem. Bu toplantı ise öngörülebilir bir ekonomik sistemin nasıl kurulacağına ilişkin parti görüşlerinin çerçevesini çizdi. Faik Öztrak’ın deyimiyle yeni nesil kalkınma stratejisi kral değil, kural gerektiriyor.
Kural ve öngörülebilirliğin TÜSİAD sermayedarlarının tek adam keyfiyetini eleştirirken çok sık kullandıkları kavramlar olduğu hatırlanırsa CHP’nin ikinci yüzyıl vizyonunun, kuralsızlık ve hukuksuzluktan çok çeken halk desteğini de arkasına alarak en çok bu kesimin yüzünü güldüreceğini söylemek yanlış olmaz.
ENDÜSTRİYEL DÖNÜŞÜM
Kılıçdaroğlu’nun ekonominin beş kolonu arasında saydığı başlıkların neredeyse hepsi yatırımcılara, iç ve dış sermayeye nasıl güven ortamı oluşturulacağına kafa yoruyor. ‘Halktan alınanı halka geri vermek’ deniyor buna. Gelgelelim nedense en boşlukta kalan, en az açıklanmış vurgular, bunun gibi, halkı doğrudan ilgilendiren başlıklar. Yakın bir gelecekte yüksek bir milli gelire sahip olacak olan halkın bu gelir kütlesini nasıl paylaşacağı belli değil mesela. Malum milli gelir sıradan yurttaş için, arttıkça zenginleşmediği, kağıt üzerinde bir rakam.
Sermayedarlara yaratılan güven ortamı, ulusal rekabetin önündeki engelleri kaldırmak, inovasyonu geliştirmek, Ar-Ge çalışmalarını artırmak, özel ekonomi bölgeleri kurmak, enerji alanındaki yatırımlar için Akdeniz’e işaret etmek… Bunlar da bilindiği gibi AKP iktidarının da öncelikleriydi. Bu öncelikler üzerinde durmak istihdamı kendiliğinden artırmıyor.
Dahası daha seçilmeden ABD ve İngiltere’ye ‘temiz para’ arayışına çıkan ve toplantıda da Türkiye’nin uluslararası finans ağına dahil edilmesinden söz eden Kılıçdaroğlu özel teşebbüs ve kamu özel ortaklığının sona erdirileceğinden de söz etmiyor. Tersine bunlara devam edilecek. Tarım, hayvancılık ve enerjideki bağımsızlığa vurgu yapılıyor ama vaktiyle devletin bu alandaki korumacı önlemlerinin kaldırılacağına ilişkin DTÖ’de imzalanmış, ihlalini ağır yaptırımlara bağlayan uluslararası yasaların bağlayıcılığının nasıl aşılacağı söylenmiyor.
Demek ki yeni yüzyıldaki endüstriyel dönüşüm uzman gözetiminde, liyakatli bir dönüşüm olacak ama özü aynı kalacak. Bu durumda halktan alınanın halka nasıl geri verileceğini açıklamak ve anlamak zor. Özelleştirilen kamu kuruluşları geri alınacak mı, iş ve işçi güvenliği ne olacak, eğitim-sağlık parasız olabilecek mi? Zamlar geri mi alınacak? Hayır.
Oysa ekonomik vizyonun kolanlarından biri de paylaşım üzerine. Hacer Foggo’nun sunduğu sosyal politikalarla ilgili rapor, yardımların dağıtım biçimini eleştiriyor ama sosyal politikanın yerine geçmiş olmasına ve devamına ilişkin bir şey söylemiyor. Kalıcı, ‘sürdürülebilir’ ve ‘hak’ temelli bir sosyal politika daha kurumsallaştırılmış ‘kurallı’ bir yardım haline dönüşmekte. Bu konuda da AKP dönemindeki hasarları ve çatlakları onarmak düzeyinde kalıyor CHP.
Yeniden bölüşüm sistemini ayrıntılandırmayan bir vizyon bu. Hiçbir çocuk aç yatmayacak. İyi. Ama nasıl? Memlekette işsiz kalmayacak, çoğunluğun asgari ücret aldığı bir yerde bütün ücretler artacak. Tamam. Ama nasıl? Tarım ve hayvancılıkta bağımsızlık…evet de nasıl? CHP’nin bunlara yanıtı üretmeyen kalmasın, üretim artsın. Sermaye için memleketi cazip hale getirelim, kaçmasın. Bu tez yabancı değil, fakat yeni olan reel endüstriye sanal endüstrinin eklenmesi…Burada sorun, üretim artışının bölüşümü kendiliğinden ayarlayacağına ilişkin bir liberal dogmanın tekrarlanıyor olmasında. Bu bakımdan İkinci Yüzyıl Vizyonu eski bir inanışın Ar-GE çalışmalarıyla innove edilmiş yeni hali olarak görülebilir. Vizyon kazanmış kapitalizm! 4.0…
Bir de eklemekte yarar var; kara paranın bulaşmadığı temiz para yani sermaye artık bir hayal. Türkiye ise bu alanda zirveye oynuyor. Dünyanın her yerinde sermayeden bu bulaşığı ayıklamak mümkün değil. Ne saf üretim ne saf sermaye var. Bu bakımdan CHP’nin üretim yaparak kalkınma, temiz (!) para bularak finansallaşma, kamu özel ortaklığı sürerken bağımsızlaşma beklentisinin fazla bir karşılığı yok. Türkiye bu durumda hala bir sermaye krallığı. Ama kurallı. Kurallı ya da kuralsız sermayenin çıkarlarının öncelendiği hiçbir durumda ‘emeğin değeri’ artmıyor gerçekte. Bu değerin olabilmesi için emeğin sahiplerinin sahada olması gerekiyor ki CHP’de böyle bir vizyon yok. Millet İttifakı’nın geçenlerde açıklanan ve siyasal alanı yeniden düzenleme iddiasındaki Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, emekçi inisiyatifinin önündeki engellere dokunmadı, onu yine sandıkla sınırladı.
O halde toplantıdaki bolca demokrasi vurgusunu da bu bakımdan değerlendirmek gerekiyor. Sermayeye yeteri kadar, emekçiyi ise siyasal alanın dışında tutan bir demokrasi. Ama yetmez. Olmaz.