Öğretmenler gününü kutlarken
Bugün öğretmenlerin mesleklerine dair kutlayacak neleri var? Gelin, cevabını hep birlikte ODTÜ Eğitim Fakültesi’nde düzenlenen “Öğretmen Hakları” etkinliğinde arayalım.

Fotoğraf: Pixabay
Elif ALTIN
ODTÜ Eğitim Fakültesi
ODTÜ Eğitim Fakültesi 24 Kasım’da “Öğretmen Hakları” isimli bir etkinlik düzenledi. Etkinliğe özel sektör öğretmenlerinin haklarını anlatmak için Türkiye Özel Okullar Derneği (TÖZOK)’nden Cem Gülan, kamuda çalışan öğretmenlerin haklarını anlatmak için ise TED Üniversitesi Öğretim Görevlisi Elif Şahin Taşkın katıldı.
Günümüzde öğretmenlik; devlette atama sorunu, güvenlik soruşturmaları ve mülakatlarla, özel sektörde ise fazla mesailer, güvencesiz çalışma koşulları ve düşük ücretlerle karşımıza çıkıyor. Bu tablonun Eğitim Fakültesi öğrencilerindeki yansıması ise her geçen gün artan gelecek kaygıları. Bu etkinlik bizlere belli başlı eksikliklerle de olsa eğitim emekçilerinin sorunlarla örülü çalışma koşullarının yanında haklarımızın neler olduğunu da tartışabileceğimiz bir ortam sundu.
ON ÖZEL OKULDAN DOKUZU İNSANCA ÇALIŞMA KOŞULLARINA SAHİP DEĞİL
İlk oturumda özel okullarda çalışan öğretmenlerin hakları üzerine konuşularak taban ücret sorununa değinildi. 2014’te kaldırılan 5580 sayılı kanunda özel okullarda çalışan öğretmenlerin devlet okullarındaki ücretten daha az alamayacakları söyleniyordu. Yıllar geçtikçe eğitimdeki piyasalaşmanın da düzenli artışıyla özel sektör öğretmenleri asgari ücretle ya da asgari ücretin altında çalıştırılır hale geldi.
Gülan konuşmasında haftada 40 saat ders veren bir öğretmenin aylık 80 saatlik ek ders verdiğini belirterek bu durumda bile en az ücretin 8700 TL olması gerektiğini söyledi. Mesai saatleri dışında çalıştırıldıkları her saat için ücret alınması gerektiğini de ekleyerek birçok özel okulda bu hakkın da verilmediğini belirtti. Çoğu okulun yazın iki aylık ücret vermemeyi hedeflediği 10 aylık sözleşmeler için ise minimum 12 aylık sözleşme yapılmasının zorunluluğunu hatırlattı.
Özel okullardaki hak ihlallerini eleştiren ve bunların yasalardaki karşılıklarını bize anlatan TÖZOK Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Gülan; düşük ücretlendirmelerin ve angaryaya varan ekstra mesai saatlerinin olduğu, öğretmenlere asli görevi olmayan (masa taşımak, müdüre çay götürmek gibi) işlerin yaptırıldığı okulları “çöp okullar” olarak nitelendirdi. Buralardaki öğretmenleri eleştirerek acilen o okullardan ayrılmaları tavsiyesinde bulundu. Kendi derneklerinin bünyesindeki yaklaşık 1400 okulu bu okulların dışında tuttuğu da ifadeleri arasındaydı.
Son verilere göre Türkiye’de 14.179 özel okul bulunuyor. Bunlardan 1400 tanesinin “iyi okullar” olduğu düşünülürse bir öğretmenin 10 okuldan 9’unda insanca çalışma koşullarına sahip olamayacağı sonucuna varıyoruz. Peki, öğretmenler Cem Hoca’nın tavsiyesine kulak verip çalıştıkları okullardan ayrılsalar nerede iş bulabilirler? Çaldıkları on kapıdan dokuzuna bu sebeplerden sırt çevirdiğimiz bir senaryoda, diyelim devlette çalışmaya niyet ettiler, burada da son bir yılda KPSS’ye giren öğretmenlerin %94,6’sının atanamaması gerçeği onları bekliyor. Bu durumda Cem Hoca’nın önerisi öğretmenlerin işsizler ordusuna katılması mıdır?
Eleştirilmesi gerekenin bu okullarda çalışan öğretmenler olmadığı açık. Eğitimin piyasalaştırılması, sistematik bir biçimde emekçilerin haklarından kısılıp özel okul sahiplerine aktarıldığı bir tablo oluşturuyor. Bu sebeple, bahsettiğimiz sürekli kesintiyi denetleyecek mekanizmanın eksikliğini ve özelleştirmeleri eleştirebiliriz.
DEVLETTE ÇALIŞIRSAN “MEMUR” ÖZEL SEKTÖRDE ÇALIŞIRSAN “İŞÇİ”
İkinci oturum, aynı zamanda avukat olan Elif Şahin Taşkın’ın “(Yasalar önünde) eğer devlette çalışıyorsanız memur statüsüne, özel okulda çalışıyorsanız işçi statüsüne sahip oluyorsunuz” sözleriyle başladı. Memuriyetle alakalı genel yasaların yanında Öğretmenlik Meslek Kanunu’ndan söz etti. ÖMK, kariyer basamakları sınavıyla öğretmenleri aday öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olarak ayırmayı ve maaş farklılıklarıyla öğretmenleri statülere bölmeyi hedefliyor. Çıktığı ilk günden itibaren birçok tepki toplayan bu kanunun iptali için yaklaşık 14 sendika Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Taşkın, davanın hala devam etmesinden ötürü geçtiğimiz haftalarda yapılan sınava dair “yürütmenin durdurulması” ilkesinin uygulanması, sınavın yapılmaması gerektiğini ifade etti. Son olarak da özellikle kadın öğretmenlerin çalıştıkları okullarda maruz kaldıkları mobbinge değinildi. Bazı özel okulların işe alımda kadınlara bu yıl içerisinde hamile kalıp kalmayacaklarının sorulmasına kadar varan birçok davranıştan söz edildi. Yasalarda minimum altı ay süreli düzenli mobbing durumunda dava açılabildiği söylenirken davranışın niteliğine göre çok daha kısa süreli davranışlar için de dava açılabileceği belirtildi.
Etkinliğin sonundaki soru-cevap kısmında ise daha çok mobbinge ve özel sektördeki çalışma koşullarına dair sorular soruldu. Dikkat çeken sorulardan biri ise “Özel sektördeki öğretmenler hak ihlalleri karşısında dava açmak istediklerinde bu süreci maddi olarak karşılamakta zorlanıyorlar. Böyle bir durumda ücretsiz avukatlık hizmeti alabileceğimiz bir imkân var mı?” oldu ve bizler de buradan böyle bir hizmetten söz edilemediğini öğrenmiş olduk.
“İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ DURUMU KABULLENMEK İSTEMİYORUM”
Etkinliğe katılan Matematik Öğretmenliği öğrencisi Enes’e eğitim emekçilerinin ve okulların durumu hakkında neler düşündüğünü sorduk. “Maalesef ülkenin dört bir yanında öğretmenler gerçekten ağır şartlar altında çalışıyor. Düşük ücret ve fazla mesai birçok branş için normalleşmiş durumda” diye ifade etti. Eğitimdeki piyasalaşmaya vurgu yapan Enes, özel eğitim kurumlarının ticarethanelere dönüştüğünü söyledi ve “Birçok kurumda ciddi bir emek hırsızlığı var. Her şeyin pahalandığı bu dönemde değeri azalan tek şey iş gücü” dedi. Geleceği hakkında soru sorduğumuzda ise emeğinin karşılığını alamayacağı hiçbir yerde, dolayısıyla devlette de çalışmak istemediğini söyledi. Son olarak da etkinliği değerlendiren Matematik Öğretmenliği öğrencisi, “İçerisinde bulunduğumuz bu durumları kabullenmek ve normalleştirmek istemiyorum. Haklarımızın farkında olup buna göre hareket etmeliyiz” dedi.
Etkinliğin yasalardan haberdar olmak açısından verimli olduğunu belirtmekte fayda var. Ama elbette ki, doğrudan bir öğretmenin veya öğretmen sendikası temsilcilerinin kendi hakları üzerine konuştuğu bir etkinlik, eğitim emekçilerinin gerçekte karşılaştığı manzaranın yansıtılmasının olanaklarını açabilir ve bize daha somut bir tartışma alanı sunabilirdi.
Evrensel'i Takip Et