Bir kitap ile bir kilo peynir arasında kalmak
Kadir İncesu, devam eden İstanbul Kitap Fuarı'na dair izlenimlerini yazdı.
39. İstanbul Kitap Fuarı devam ediyor (Fotoğraf: Kadir İncesu)
Kadir İNCESU
Araya pandemi girmeseydi bu yıl 41. kez yapılacaktı TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı... Fuarın yapılacağı duyurulduğunda bir heyecan, bir heyecan, sormayın. Yıllardır eksilmeyen heyecanla yine erkenden kalktım Füruzan’ın “Parasız Yatılı” adlı öyküsündeki sınava girecek çocuğun heyecanıyla, fuarın ilk gününde... Ayaküstü birkaç lokma bir şey yedikten sonra çıktım yola fotoğraf makinemle…
Yol uzun, zaman da geçmiyor sanki... Birkaç gün önce Necati Tosuner ile Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanan “Salgında Öyküler” adlı kitabı üzerine yaptığımız söyleşide söylediği “Bir şey düşlerken gerçek dünyadan korunmak için gözlerimizi kapatırız. Gözlerimi kapatırsam düşleyeceğimi gerçekmiş gibi duyumsuyorum” cümlesi geldi aklıma... Ayaktayım, gözlerim kapalı. Anılarla doldu yüreğim. Sessiz kahkahalar da attım, sessiz gözyaşları da döktüm.
Anılar beni, önceki fuar alanına götürdü, Tepebaşı’ya… Fuar alanı biraz küçük olduğu için kitapseverler içeri girmek için uzun kuyruklar oluştururdu. Kimse beklemekten yüksünmez; yağmur, soğuk fark etmezdi. Çok bekledim o kuyrukta... 4 günlük hafta sonu tatilleri yetmezdi… Sonraki yıllarda yıllık izinlerimi fuar tarihlerine denk getirdim hep. Bir fuar ziyaretçisi değil de fuarda bir çalışan gibi, sabah girer, akşam da kapanışa yakın çıkardım. Sonra fuar alanı Beylikdüzü’ye taşındı... Ulaşım çok zordu, gidiş ve geliş için saatlerce araç beklemek gerekiyordu. Metrobüs yoktu o zamanlar. Artık gidiş geliş öncesine göre biraz daha rahat, her fuara gidiş dönüşüm 4 saatimi alsa da…
MEKANIN HAFIZASI
Hayatın acı bir gerçeği, her geçen dakika azalıyoruz. Geçenlerde, Elvan Kaya Aksarı’nın “Saatçi İbrahim Efendi” adlı romanı üzerine yaptığımız söyleşide, “Mekanların da insanlar gibi bir hafızası var” sözü geldi durdu yanı başımda… Yayınevlerinin olduğu bazı sokaklara gidemiyorum. Oralarda her ne kadar başka yayınevleri olsa da ben önceki yayınevlerini görüyorum. Gerçek Sanat Yayınları ve Güngör Gençay, kitap fuarını ziyarete gelen yazarların yanı sıra pek çok okurun da buluşma noktasıydı. Biraz soluklanır, çay kahve içilir, bir şeyler atıştırılır, kitaplar imzalanır, bolca da fotoğraf çektirilirdi.
Anılar anlatılırken “buralar eskiden dutluktu” deyimini büyükler çok kullanır. Fuar anılarımız da zaman zaman o noktaya geliyor. Burası eskiden Gerçek Sanat Yayınlarıydı. Hey gidi Güngör abi… Güngör abiden bir anıyla kurtulalım kasvetli havadan… 2008 TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı üzerine görüşlerini sorduğum Güngör abi artık eskisi gibi kitap çalınmamasından şikayetçiydi; “TÜYAP’ta eskiden kitap çalarlardı. Artık kitabın çalınmaması, o heyecanın yaşanmaması kötüye gidişin bir belirtisi.”
YAYINEVLERİ HEM FUAR HEM DE KİTAP MALİYETLERİNDEN DERTLİ
Okurların iki yıllık ara sonrası daha bir coşkuyla fuara akın etmesini bekliyordum. Çok sakindi fuarın ilk günü… Pazar günü ilk güne göre daha hareketliydi. Pazartesi sendromu fuarda da belirgin şekilde hissedilmiş. Anlatılanların yalancısıyım. Ekonomik kriz, etkilerini belirgin şekilde göstermiş. Fuara katılamayan yayınevleri dikkat çekiyor. Üzücü bir durum. Bir formül bulunmalı mutlaka.
Kitap fiyatları ise ayrı bir konu… Maliyetlerin aşırı yüksek olması, ister istemez etiketlere yansıyor. Pandemi sürecinde değişen alışkanlıkların da bir etkisi olmuştur mutlaka. İstediği kitaba, yüksek indirimli olarak internet üzerinden ulaşan okur, onca yolu göze almıyor da olabilir. Haliyle bu durum da fuarda oluşması beklenen okur yoğunluğunu olumsuz etkiliyor.
Konuşma olanağı bulduğum yayınevi çalışanı arkadaşlarım, hem fuar hem de kitap maliyetlerinden dertliydi. Yıllardır tanıdığım arkadaşım Selçuk’un söyledikleri: “Yıllardır yayın dünyasının içerisindeyim. Arkadaşlarım yeni çıkan kitaplarını gönderirler. Bu yıl ilk kez, keşke şarküteri çalışan arkadaşlarım da olsaydı, ara sıra peynir ve zeytin yollasalardı diye düşünmekten kendimi alamıyorum.”
İmzada olan bir arkadaşıma anlattığımda, okurların geçim ile kitap arasında kaldıklarını, tercihlerini doğal olarak geçimden yana kullandıklarını söyledi. Tüm içtenliğimle söylüyorum, 1 kitap ile 1 kilo peynir arasında kalmak çok zor. Cebindeki yemek yiyeceği son parayı kitaba yatıran Hasan Hüseyin Yalvaç’ı hatırlıyorum da… Bu sefer durumlar çok farklı… Kitap fiyatlarının yüksekliğinden yayıncılar da şikayetçi. Ancak kağıt ve baskı maliyetleri ellerini kollarını bağlıyor.Stant çalışanı arkadaşlarımız için de bir çift sözüm var, aldıkları her kuruşu sonuna kadar hak ediyorlar. Hatta daha fazlasını… Fuarın açıldığı saatte nasıl ilgileniyorlarsa okurlarla, kapanış saatine saniyeler kala da aynı içtenlikle çalışıyorlar. Kapanışa bir iki dakika kala bir arkadaşımın istediği kitabı almak için gittiğim İthaki Yayınları standında bire bir şahit oldum içtenliklerine...
ÜÇ GÜNÜN BİLANÇOSU!
Uzun süre göremediğimiz arkadaşlarımızla fuarda hasret giderdik. Okuma tutkumun yaşamıma kattığı Sevgi Özel, Ali Balkız, Adnan Özyalçıner, Öner Yağcı, Alper Akçam, Feyza Hepçilingirler, Osman Bozkurt, Ankara’dan gelen Bilgi Yayınevi çalışanları Nurettin, Mustafa, Mesut, Gül Bakioğlu… Aytül Akal ile İzmir’den gelen Mavisel Yener... Üç günlük bilanço bu kadar. Orhan Kemal’in ülkemizdeki “ses”i olan Işık Öğütçü şiir kitabı ile şaşırttı beni. Ocak ayında kaybettiğimiz sevgili arkadaşımız Aydın İleri’yi ailesinin ve sevenlerinin katıldığı bir etkinlikle andık. Onur konuğu Nazlı Eray’ı daha yakından tanıma olanağı buldum.
Dünyaca tanınan, 10 yıl içerisinde Nobel Edebiyat Ödülü alması beklenen İspanyol Yazar Javier Cercas da kitap fuarında okurlarıyla buluştu. Daha önce Cervantes Enstitüsü için ülkemize gelen Cercas’ın Everest Yayınları tarafından yayımlanan 9, yayımlanmayı bekleyen 3 kitabı bulunuyor. Cercas, kitaplarının editörü Esin İleri aracılığıyla okurlarıyla da sohbet etmek imkanı buldu. Bir saat olması planlanan ancak okurların gösterdiği yoğun ilgi nedeniyle 4 saat süren imza sonrası, Cercas ülkesine mutlu bir şekilde dönüyor dersek yanlış olmaz.
"KRİZ YAYINCILIĞA BEDEL ÖDETİYOR"
Günışığı Kitaplığı Genel Yayın Yönetmeni Yazar Mine Soysal’a da fuar izlenimlerini sordum. İşte söyledikleri, “Ülkemizin en büyük kitap organizasyonu olan İstanbul Kitap Fuarı, yayıncılık dünyamız için çeşitliliği yücelten, kapsayıcı, kucaklayıcı bir yapıya sahipti. Ancak, iki yıllık uzun bir aradan sonra düzenlenen bu yılki fuara ekonomik nedenlerle katılamayan çok yayınevi var. STK’ler için de durum benzer. Yayınevi stantları bu yıl daha az salona toplandı. Dolayısıyla bu fuarı önceki 2019 fuarıyla kıyaslamak doğru değil. Türkiye artık o günlerden çok farklı. 2021’den beri ağırlaşan ekonomik kriz yayıncılığa ciddi bir bedel ödetiyor. Dövize bağlı ham madde tedariğiyle fırlayan maliyetler, artan etiket fiyatları, üretimin de satışların da düşmesi, okurun alım gücünün eksilmesi, çığırından çıkan korsan pazarı gibi birçok olumsuz etken söz konusu. Stantlarda daha az yeni kitap ve yeni yazar var; tekrar baskısı yapılamayan kitapların sayısı arttı. Bu yıl fuarın, Türkiye Yayıncılar Birliğinin “Kitabıma Dokunma” mottosuyla başlattığı, sansür ve otosansüre karşı dayanışmaya davet eden kampanyayla açılması da gelinen vahim noktayı işaret ediyor. Bütün bu sorunlar elbette bizi de etkiliyor. Yine de Günışığı Kitaplığı, kitap dünyamızın bu büyük buluşması için özlemle, hevesle ve özenle hazırlandı. Aradan geçen iki yılda inatla, sabırla hazırladığımız çağdaş çocuk ve gençlik edebiyatı kitaplarını, ürettiğimiz nitelikli çeşitliliği bir arada okurlarımıza sunmaktan sevinçliyiz. Çocukların, gençlerin yeni okuma arayışları, ailelerin sıcak ilgisi kadar eğitimcilerin, kütüphanecilerin kitap coşkusu da muhteşem. Standımızda en sık “çok özledik” sözü yankılanıyor. Yazarlarımızın imza saatleri geçmişteki gibi neşeli, samimi buluşmalara vesile oluyor. İnsanların tüm maddi darlıklarına, pandemide hepten değişen koşullarına rağmen yaşamlarında kitaplara yer açma gayretleri umut veriyor.”
Ankara’dan gelen, edebiyat dünyasının sevilen fotoğraf ustası Mahmut Turgut ile ara ara birlikte çıktık fuardaki fotoğraf turuna… Mahmut abi, dostlarıyla bir araya gelmekten dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. Ya ben! Fuarın ilk günü, telaş içinde fuara gitmek için hazırlanırken eşimin söylediği söz yankılanıyor günlerdir kulaklarımda: “Cennetine geç kalma!”
ASLI’MIZA VEDA!
Açılış günü, çok sevdiğim, İzmir’de yaşayan arkadaşım Öğretmen Gazeteci Aslı Kurt Can’ın vefat haberini duyunca yıkıldım. Okumayı, yazmayı, seyahat etmeyi, iyilik yapmayı, gülümsemeyi severdi Aslı. Bulunduğu ortama inanılmaz bir enerji katardı. Hem benim hem de edebiyat dünyamız için bir katkısından söz etmeliyim. Muzaffer İzgü ile İstanbul’da katıldığı son fuarda “uzun” bir söyleşi yapmak istediğimde, yorgun olduğunu söylemiş, “Arkadaşlarım evine gelseler, soruları sorsalar olur mu?” dediğimde kırmamıştı beni. Aslı ve eşi Çağdaş evine giderek aylarca çalışarak hazırladığım soruları sormuşlardı Muzaffer abiye. Yanıtlar elime geçtiğimde inanılmaz sevinmiştim. Aslı’nın, Muzaffer İzgü ile ilgili bir paylaşımıma verdiği yanıt ne kadar zarif bir gönle sahip olduğunu da gösteriyordu: “Muzaffer İzgü için en güzel röportajlardan birini hazırlamışsın. Biz sadece okuduk soruları. Muzaffer İzgü'yü elbette çocukluğumuzdan, büyüklüğümüzden tanıyoruz ama onu kendi evinde ziyaret etme, onunla uzun uzun konuşma ve o minicik çaydanlığından çay içme fırsatını bizim için yarattın. Sonsuz teşekkürler.” Sevgili Aslı, hep sevenlerinin, seni tanıyanlarının gönlünde olacaksın!