İşçiye insanca yaşamı bile çok görüyorlar
İşçi Fırat Bektaş asgari ücret görüşmelerine dair yazdı, “Bizleri asgari ücrete mahkûm edip de çok çalışmamızı bekleyen patronların kölesi değiliz! Asgari ücrete asgari iş!”
Fotoğraf: Evrensel
Fırat BEKTAŞ
Eskişehir
Dünyanın çoğu ülkesinde insanlar aralık ayını iple çeker. En uzun gece, noel ve yılbaşı günleri için herkes heyecanlanır, hazırlık yapar.
Ama Türkiye’de milyonlarca işçi ve emekçi asgari ücretin açıklanmasını bekler. Çünkü Türkiye’de AKP’yle birlikte asgari ücretle çalışma oranı yüzde 60’ı geçmiştir.
Kapitalist sermaye düzeni asgari ücretin kalkmasını ister. Çünkü sermayenin daha az ücrete çalıştırma gücü ne yazık ki mevcuttur. Kaldı ki asgari ücret bile patronların gözünde ve muhasebesinde ağır bir yük olarak görünür.
Asgari ücret esasında bir koruma ücretidir. Yani işçilerin belirlenen ücretten daha az ücret almasını önler.
Ancak Türkiye’de her konuda siyasi rejimle el ele veren sermaye sınıfı, bu konuda da el ele vermiştir ve asgari ücreti biz işçilere dayatmıştır.
Beş kişilik küçük bir işletmeden, bin kişilik büyük bir işletmeye kadar hemen hemen her yerde asgari ücret politikası ağır bir şekilde uygulanmaktadır.
Asgari Ücret Tespit Komisyonunda üç taraf vardır. İşçi sınıfını temsilen en çok üyeye sahip işçi sendikaları konfederasyonu (Türk-İş), patron sınıfını temsilen en çok üyeye sahip işveren sendikaları konfederasyonu (TİSK), bir de devleti temsilen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı.
Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, açlık sınırını referans göstererek “7 bin 785 TL kırmızı çizgimizdir” diyor. Yani işçilerin sadece karnı doysun, insanca yaşamalarına gerek yok diyor. En azından ben öyle anladım.
Yıllardır asgari ücrete mahkûm edilip sömürülen işçi rahat bir emeklilik planı yapamıyor. Çünkü biliyor ki bugüne kadar sosyal güvenlik primleri hep asgari ücret üzerinden ödendi, dolayısıyla alacağı emekli maaşı da düşük olacak.
Ve yine emekli olup da alacağı kıdem tazminatının kullanımıyla ilgili insan hak ve onuruna yaraşır bir plan yapamıyor, çünkü alacağı kıdem tazminatı asgari ücret üzerinden ödeniyor.
Türkiye’de çalışma süreleri çok uzun. 4857 sayılı İş Kanunu her ne kadar haftalık çalışma süresini 45 saat ile sınırlasa da sermayeye hizmet eden rejim bu süreleri aşan patronları göz ardı ederek herhangi bir yaptırımda bulunmuyor.
Türkiye’de haftalık 45 saatten fazla çalışıp, fazla mesai ücretini elden ya da zarf içinde direkt nakit olarak alan çok sayıda işçi var. Bu işçiler emekli olduklarında hâlâ çalışmaya devam ediyorlar.
Fazla mesai yaptığı için fazla para alan işçiler maaşını yüksek olarak görüyor. Hayır maaşımız yüksek değil, biz fazla çalışarak fazla ücret aldık. Onu da zaten asgari ücret üzerinden aldık. Yani ortada patronun bize “lütfettiği” bir para yok. Sadece emeğimizin karşılığını “asgari” düzeyde aldık.
İşçi ve emekçileri asgari ücrete mahkûm eden bu sistemi sadece örgütlü bir işçi sınıfı yıkabilir. Bunun için sınıf bilincinin yaygınlaşması ve işçilerin mücadeleci sendikalarda örgütlenme gayreti içinde olması gerekmektedir.
Yeri geldiğinde işçiye verdiği yemeğin kaşık hesabını yapan patronlar varken aldığı ücretin kuruş kuruş hesabını yapması gereken bir işçi sınıfı oluşturmamız gerekiyor.
Bizleri asgari ücrete mahkûm edip de çok çalışmamızı bekleyen patronların kölesi değiliz!
Asgari ücrete asgari iş!