İHD-TİHV: İnsan hakları bildirgesi ideallerinin çok gerisindeyiz
İHD ve TİHV’in İnsan Hakları Günü ile ilgili yaptığı açıklamada dünyanın İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin insan hakları ve demokrasiye dayalı ideallerin çok gerisinde kaldığına dikkat çekildi.
Fotoğraf: Evrensel
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) yaptığı ortak açıklamada, dünyanın İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 74. yılında barış, insan hakları ve demokrasiye dayalı ideallerin çok gerisinde kaldığına dikkat çekildi. Birleşmiş Milletler varoluş gerekçesiyle çelişir biçimde savaşlar, yoksullluk, mülteci krizi ve doğa sorunlarında etkin olamamadığı belirtilen açıklamada, yaşanan tüm olumsuzluklara karşın dünyanın her yerinde halkların özgürlük, adalet, eşitlik ve insan hakları talepleriyle itirazlarını yükselttiği ifade edildi.
Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzenin hala kurulamadığı belirtilen açıklamada, “Birleşmiş Milletler varoluş gerekçesiyle çelişir biçimde, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları ve iç savaşları önlemede/sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede, küresel çapta doğal ve kültürel mirasın korunmasında, yoksullukla ve adaletsizlikle mücadelede, başta kadınlara yönelik olmak üzere her türlü ayrımcılığı sonlandırmada yeterince etkin olamamaktadır. Maalesef güçlü devletlerin bir araya gelerek oluşturduğu çıkar ilişkileri, askeri ve ekonomik birliktelikler, insanların hak ve özgürlüklerini kullanmalarının önünde birer engele dönüşmüştür. Özellikle devletlerin demokrasi ve hukuk taahhüdünden giderek uzaklaşmaları insanlığın en önemli kazanımlarından birisi olan insan haklarının hem bir referans sistemi hem de bir denetim mekanizması olarak zayıflamasına yol açmıştır” denildi.
“HALKLAR EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK İÇİN İTİRAZ EDİYOR”
Ancak yaşanan tüm olumsuzluklara karşın dünyanın her yerinde halkların özgürlük, adalet, eşitlik ve insan hakları talepleriyle itirazlarını yükselttiği ifade edilen açıklamada, devletlerin ve hükümetlerin bu itirazlara yanıtının ise şiddetin her türünü sistematikleştirip yaygınlaştırmak olduğu kaydedildi.
“TÜRKİYE’DE OHAL REJİMİ SÜRÜYOR”
Türkiye’de de bu krizin tüm ağırlığıyla yaşandığı belirtilen açıklamada, özetle şu ifadelere yer verildi: “Ülke, 2016 yılından bu yana önce doğrudan, 19 Temmuz 2018 tarihinden itibaren de resmen kaldırıldığı söylense de yapılan pek çok düzenleme ile kalıcılık/süreklilik kazandırılan bir OHAL rejimi ile yönetilmektedir. Siyasal iktidarın ekonomiden toplum sağlığına kadar ülkenin tüm meselelerini güvenlik sorunu haline getiren, toplumu kutuplaştıran, ülke içinde ve dışında şiddeti esas alan, bilhassa da Kürt sorununun ve uluslararası sorunların çözümünde çatışma ve savaşı tek yöntem haline getiren politikaları sonucunda 2022 yılında ülkede yüksek sayılarda yaşam hakkı ihlalleri yaşanmıştır. Çok faklı toplumsal kesimlerden insanlar ya doğrudan kolluk güçlerinin şiddeti ya da devletin ‘önleme ve koruma’ yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu, yapısal şiddetin ve/veya üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen şiddet neticesinde yaşamlarını yitirmişlerdir. Yakın tarihimizin en utanç verici insan hakları ihlallerinden biri olan insanlığa karşı suç niteliğindeki zorla kaçırma/kaybetme vakalarının OHAL’in ilan edildiği 2016 yılından bu yana yeniden yaşanmaya başlaması son derece endişe vericidir.”
“HAPİSANELER BASKI VE SİNDİRME ARACI OLARAK KULLANILIYOR”
Devletlerin insan haklarına yönelik saygısının dolayımsız göstergesi olan hapishaneler, bugün Türkiye’de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu olduğu belirtilen açıklamada; “OHAL ilanıyla birlikte siyasal iktidarın düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaları, özellikle de basın ve insan hakları savunucuları üzerindeki kaygı verici boyutta artan baskı ve kontrolü 2022 yılında da sürmüştür. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı ve TİHV Yönetim Kurulu Üyesi sevgili mücadele arkadaşımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın yaptığı bir açıklama nedeniyle hukuk dışı biçimde tutuklanmış olması hak savunucuları üzerindeki söz konusu baskının en somut örneğini oluşturmaktadır” denildi.
“TOPLANTI VE GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜ KISITLANDI”
2022’nin bir önceki yıl gibi toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü açısından kısıtlama ve ihlallerin kural, özgürlüklerin kullanımının ise istisna olduğu bir yıl olduğu vurgulanan açıklamada şöyle denildi; “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının kadınlar ve LGBTİ+’lar için ne anlama geldiğini 2022 yılında yüzlerce kadının erkekler tarafından öldürülmesi, LGBTİ+’ların nefret saldırıları sonucu yaşamlarını yitirmesi, kadın ve LGBTİ+ hakları için yapılan barışçıl toplantı ve gösterilerin mülki idare amirleri tarafından yasaklanması ya da kolluk güçlerinin şiddet uygulayarak müdahalesine sahne olması ve engellenmesi, yüzlerce kadın ve LGBTİ+’nın işkence ve diğer kötü muamele ile gözaltına alınması, yetkililerin desteklediği LGBTİ+ karşıtı nefret mitinglerinin yapılması ve her bakımdan derinleşen ayrımcılık ile anlamış olduk.” (Ankara/EVRENSEL)
BURSA BAROSU 10 ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ AÇIKLAMASI: HAK İHLALLERİ ARTTI
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü nedeniyle Bursa Barosu İnsan Hakları Komisyonu basın toplantısı düzenledi.
Bursa Barosunda yapılan açıklamayı Bursa Barosu İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Av. Kemal Özgür Yetkin okudu.
İnsanın insan olmaktan kaynaklanan evrensel haklarının her gün ihlal edildiğini belirten Yetkin, “Dünyada ve ülkemizin de bulunduğu bölgemizde emperyalist yıkım politikaları sonucunda savaşlar, insanlık onuruna aykırı uygulamalar da halen devam etmektedir. Türkiye son yılların verilerine göre, insan hakları ihlalleri konusunda AİHM’ne en çok başvuru alan ülkelerden biridir” dedi.
Demokratik ve sosyal hukuk devletinin ve İnsan haklarının güvencesi olan baroların hedef haline getirildiğini, en son çoklu baro düzenlemesi ile meslek örgütlerinin bölünerek, etkisiz hale getirilmesinin amaçlandığını hatırlatan Yetkin şunları söyledi; “TMMOB ve TTB de bu süreçte hedef alınmış. TTB Başkanı ise keyfi olarak tutuklanmış, TTB’ne kayyum atanması dahi gündeme getirilmiştir. Siyasal iktidara karşı tamamen meşru ve demokratik bir halk tepkisi olan gezi eylemeleri nedeniyle, Başta Mücella Yapıcı ve Av. Can Atalay olmak üzere birçok insan hakları savunucusu hukuksuz bir yargılama sonucunda tutuklanmışlardır.”
“ÜLKEMİZ ÖLÜMLÜ İŞ KAZALARINDA ÜST SIRALARDA”
Çalışanların sendikalı olma hakkı ile, dilediği sendikayı seçme özgürlüğünün büyük oranda ihlal edildiğini vurgulayan Yetkin; “Resmi kayıtlardan da anlaşılacağı üzere toplam çalışan sayısına göre, sendikalı çalışan oranı çok düşük kalmıştır. Yine sendikalar, toplu sözleşme ve grev hakkını kullanamaz hale getirilmiştir. Ülkemiz maalesef bu yıl da ölümlü iş kazalarında üst sıralarda yer almıştır. Muhalif görüşler açısından ifade ve düşünce özgürlüğü kullanılamaz hale getirilirken, toplumun farklı kesimlerine yönelen nefret suçlarının ise etkili soruşturulmaması ve çoğunlukla cezasız bırakılması yeni nefret suçlarına neden olmaktadır. Laik bilimsel, parasız eğitim hakkı ise tarikat, vakıf, derneklere ve özel sektöre devredilmiştir. Denetimden yoksun bu sözde eğitim kurumlarında, yurtlarında yaşanan istismar ve taciz vakıaları sıradanlaşmıştır” ifadelerini kullandı.
Bursa Barosu İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Av. Kemal Özgür Yetkin konuşmasını şöyle tamamladı, “İnsanlık tarihinin, binlerce yıllık hak mücadelesi ile elde ettiği kazanımlarını hiçe sayan, eşitlik, özgürlük, kadın hakları, çocuk hakları, temel insan haklarına aykırı faaliyet yürüten, toplumsal birlikteliğimize ve bir arada yaşama kültürümüze tehdit oluşturan, nefret söylemini varlık nedeni gören tüm gerici, yasa dışı, denetlenemeyen (vakıf, cemaat, tarikat) kurumlar kapatılmalıdır.” (Bursa/EVRENSEL)