6’lı masanın yeni anayasa önerisi ne gösteriyor?
Anayasa, toplumun geniş kesimlerinin dahil olduğu bir süreçle değiştirilmezse ulaşılabilecek en iyi sonuç, 6’lı masanın önerisindeki gibi sorunlara çare olamayan bir taslak olur.
Fotoğraf: Pixabay
Mert AKYILDIZ
ADANA
Geçtiğimiz hafta 6’lı masa tarafından “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” kapsamında yeni anayasa taslağı basına ve kamuoyuna sunuldu. Taslak kendini, eskiyi revize edere tek adam yönetimi ve başkanlık sisteminin yaratmış olduğu ağır tahribata karşı bir “pansuman” olarak ortaya koyuyor. Elbette taslağın belirli başlı konularda ilerletici unsurları var. Nitekim mevcut anayasadan daha gerici bir program ortaya koymak oldukça zor olsa gerek! Ancak önerilen taslak hem var olan anayasanın özündeki problemleri ortadan kaldırmıyor hem de birçok yeni problem getiriyor. Zaten anayasa, toplumun geniş kesimlerinin dahil olduğu bir süreçlekökten değiştirilmezse ulaşılabilecek en iyi sonuç bu önerideki gibi bir taslakla sınırlı kalır.
İşçilerin grev ve toplu sözleşme hakkından Kürt sorununa, Alevilerin eşit yurttaşlık talebinden gençliğin üniversite yönetimlerindeki taleplerine dek altılı masanın en önemli talepleri es geçtiği bir tablo var. Peki, bu kadar iddialı bir çıkış yapan bu anayasa taslağının,gençliğin taleplerini ne kadar kapsadığına ve gençliğin sorunlarına nasıl bir çözüm önerisi getirdiğine bir bakalım.
Baştan ifade edelim. Yasa özü itibariyle hem 1982 cunta anayasasıyla hem de 2010 yılındaki AKP reformlarıyla sınırlı ve mevcudu aşamıyor, yani halkın geniş kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılayamıyor ve buna gençlik de dahil.
YENİ BİR ANTİ DEMOKRATİK MEKANİZMA: YÜK
CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, “Bu ucube sistemde üniversitelerin özgür olamayacağını, gençlerin geleceğe güvenle bakamayacağını biliyoruz ve bizler, birlikte çalışıyoruz” diyerek açılış konuşmasını yaptı. 82 Anayasası ve sonrasındaki iktidarların YÖKeliyle üniversitelerin demokratik ve özerk yapısına dair saldırıları, bugün atanmış rektörlerdenatanmış öğrenci temsilcilerine kadar ilerletilmiş durumda. Bu koşullarda Kılıçdaroğlu, yaptığı gençlik buluşmalarından sosyal medya platformlarına kadar birçok yerde YÖK’ü kaldıracağını, üniversiteleri özerk yapısına geri döndüreceğini söylüyordu. Hatırlayacağımız üzere Boğaziçi Üniversitesine atanan Melih Bulu öğrenciler tarafında protesto edildiğinde diğer üniversitelerden de öğrenciler sokağa dökülmüştü. Atanmış rektörleri protesto eden binlerce öğrenci üniversite yönetimlerinin tüm bileşenler tarafından belirlendiği bir düzen talep ediyorlardı. O dönem Millet İttifakı partilerinin temsilcileri “Sokağa çıkmayın, seçimden sonra halledeceğiz, provokasyona gelmeyin” çağrısı yapıyorlardı. Ancak eni sonu önerdikleri sistem özü itibariyle üniversitelerdeki antidemokratik kurumları korumaya devam ediyor.
Taslak metninde de her ne kadar “gençlik” veya “öğrenci” kelimesi geçmese dahi 131. Maddeye dair öneride Yükseköğrenim Kurulunun yerine Yükseköğrenim Üst Kuruluna geçileceği yazıyor. Üniversite öğrencilerinin bir süredir özerk ve demokratik üniversite taleplerinin Boğaziçi’nden ODTÜ’ye, İstanbul Üniversitesinden Çukurova’ya kadar büyüdüğü ve hala güncel olarak atanmış rektörlerin ve akademik özerkliğin tartışıldığı bu süreçte böyle bir maddenin taslağa girmesi şüphesiz gençliğin kendi kazanımıdır.
Ancak 6’lı masa, bir baskı kurumuna karşı kendi alternatif baskı kurumunu oluşturmayı hedeflerken yeni bir bürokratik yapı ortaya çıkarmaktadır. YÖK’ün kapatılıp yerine benzer özellikler taşıyan başka bir kurumun getirildiği böylesi bir düzenleme üniversitelerin sorunlarını çözemez. Üniversitelilerin talebi olan demokratik ve özerk bir üniversite için en başta, adı ne olursa olsun akademinin üzerinde bir tahakküm aracı olarak kullanılan kurumlartamamen ortadan kaldırılmalıdır. Bugün üniversite gençliğinin özerk, bilimsel ve demokratik bir üniversite talebi ancak böylesi bir düzenlemeyle mümkün olabilir. Üniversite yönetimlerinin, bütün üniversite bileşenlerinin dahil olduğu demokratik seçimlerle seçildiği ve yine bu bileşenlerce denetlenebildiği, öğrencilerin üniversite yönetiminde doğrudan söz haklarının olduğu bir yapı olmadığı sürece üniversiteler demokratik ve özerk kurumlar haline gelemezler.
KÜRT SORUNUNDA KARAVANA
Anayasa taslağında 6’lı masanın Kürt sorununa dair de karavana vurduğunu yazının başında belirtmiştik. 84 maddelik, 156 sayfalık bir taslak içerisinde Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümüne dair tek bir ibare dahi gözükmüyor. Bu ülkenin uzun yıllardırdemokratikleşmesinin önündeki en önemli sorunlarından biri olan Kürt sorunu göz ardı edilerek, sorunun demokratik ve barışçıl yollardan çözümü sağlanmayarak ülkeye demokrasiyi getirme iddiası ancak bir iddia olarak kalacaktır.
Kürt gençliğinin anadilinde eğitim hizmeti alma talebi ise yine burjuva muhalefet partilerinin gündeminde dahi değil! Halbuki Kürt gençlerinin eşit yurttaşlık talebi görmezden gelinerek demokrasi ve insan haklarına yönelik mesajlar vermek, bu mesajların içinin boşluğunu kanıtlamaktan öteye gitmiyor. Çünkü bugün Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt sorununa dair bir “helalleşme”nin ötesindedir. Soruna dair somut adımlar atılmadıkça, bugün Kürt gençliğinin savaşa, yoksulluğa karşı barış, eşit ve insanca yaşam sesleri duyulmadıkça “demokratikleşme” lafügüzaftan başka bir şeyi ifade etmez.
İŞÇİNİN DEĞİL PATRONUN ANAYASASI
Yukarıda 82 Anayasası’nın oluşum koşulları ve o dönemin siyasi dinamiklerine dair birkaç bilgilendirme yapmıştık. Fakat bütün bunların yanında, 82 Anayasa’sının temel dayanağını işçilerin kazanılmış haklarına en ileriden saldırı olarak tarif etsek abartmış olmayız. Öyle ki anayasa sendika kurmanın “milli güvenlik” adı altında sınırlandırıldığı, grev hakkı gibi işçilerin kazanılmış haklarının “kamu güvenliği” denilerek baskılanmasının ötesi değil. Anayasadaki işçi düşmanlığına dair daha birçok örnek sıralanabilir ama özünü anlamak açısından bunlar dahi yeterli olacaktır. Bütün bunlara karşı ise anayasa taslağında işçi ve emekçilerin çıkarlarına, haklarına dair tek bir ibare bulunmuyor.
Yani bu anayasa taslağı milyonlarca işçiyi değil bir avuç sermayedarı gözetiyor. 2021 verilerine göre Türkiye’de genç istihdamı 30.6’ya tekabül ediyorken* 6’lı masa, sınıfsal tavrını Ostim’deki, İMES’teki genç işçilerden değil sermayeden taraf şekillendiriyor, onların payandalığını yapıyor. Adana’daki, Antep’teki saya işçisinin değil, patronunun arkasına duvar oluyor.
Taslağın hiçbir gerçek ve kökten çözüm getirmediği koşullar neler peki? Bugün işçi gençler geçinebilmek için uzun ve ağır çalışma koşullarının yanında ek mesailere kalarak sosyal yaşamlarını ötelemek zorunda kalıyor. MESEM adı altında 1 milyon meslek lisesi öğrencisi okul yerine sanayi sitelerine, fabrikalara ucuz iş gücü olarak götürülüyor. Büyük fabrikalarda asgari ücretin yarısına bile tekabül etmeyecek şekilde kursiyer olarak çalışıyor. MESEM üzerinden MEB, A101 ve Köfteci Yusuf ile protokol imzalıyor. Ülkede çocuk işçilik yaygınlaştırılır ve meşrulaştırılırken, MESEM üzerinden ayrı bir sömürü çarkı oluşturulurken, yoksulluk ve sömürü her geçen gün ağırlaşırken 6’lı masa bütün bu sorunlar karşısında üç maymunu oynuyor. İşçi gençler her ne kadar bu tablo içinde önünü göremese de 6’lı masa bu taslakla birlikte geleceklerine dair bir ön izlenim sunuyor: “Sizin değil sizi sömürenlerin iktidarı olmaya biz de devam edeceğiz.”
TAVİZSİZ ÖZGÜRLÜK!
Diğer taraftan sansür yasası meclisten geçeli çok da uzun bir süre olmadı. Gazetecilerin haber yapma, halkın haber alma özgürlüğü kısıtlanırken aynı zamanda ifade özgürlüğüne doğrudan ve çok yönlü bir saldırı mevcut. Gençleri de doğrudan ilgilendiren bu olay uzan zamandır ülkenin gündemindeki sorunlardan biri olmasına rağmen anayasa taslağı bu konuya dair de bir şey söyleyemiyor. Sansür ve baskı her geçen gün artarken 6’lı masa, RTÜK gibi bir darbe kurumunun daha varlığını sürdüreceğini fakat daha demokratik olacağını söylemenin ilerisine gidemiyor. Türkiye gençliğinin daha demokratik ve özgür bir ülke özlemi, “demokratik bir” RTÜK değil tavizsiz bir özgürlük talep ederken 6’lı masanın önerisi gençliğin bu özlemine de cevap veremiyor.
GENÇLİĞİN SİYASETE KATILIMI PROBLEMİ
Taslağın en büyük problemlerinden biri de halkın siyasete katılımının önünü açacak hiçbir maddenin, buna dair bir vurgunun olmayışı. Halkın siyasete katılımını 4-5 yılda bir sandığa gitmeye bağlayan parlamenter sistem, aynı zamanda gençliğin siyasete müdahalesini de bir o kadar güçleştiriyor. 6’lı masa liderleri katıldıkları söyleşilerde, programlarda, gençler tarafından dile getirilen siyasete genç kadroların dahil olamama problemini “siyasi kota” problemine bağlamıştı. Gençliğin siyasete katılım sorununu yönetimlerde ve milletvekilliğinde genç kotasını arttırarak çözmeyi vadeden iktidar adayları, bu sorunu yeterince sorun görmemiş olacak ki buna dair tek bir ibareye dahi taslakta yer vermemişler.
Gençliğin doğrudan politikaya, yönetim organlarına katılamadığı, kendi talepleriyle siyasetin öznesi olamadığı, gelenekselleşmiş siyaset içerisinde kendisine yer bulamadığı durum yıllardan beridir mevcut. Bu yüzdendir gençlik kendi sorunlarını ve taleplerini geleneksel mekanizmalarla dile getiremiyor. Gençliğin siyasetin öznesi olmadığı, kendi sorunlarını, talep ve isteklerini dile getiremediği bir siyasi atmosferde altılı masa bunu sağlayacak mekanizmaları inşa etmek, gençlerin siyaset yapmasının gerçek anlamda önünü açmak bir yana, “Aman evinizde oturun, sizin yapacağınız siyaset ancak bize oy vermek olur. Sizin adınıza da biz çözüm üretiriz, sizi “temsil” edecek genç “siyasetçileri” de biz seçeriz” demeye devam ediyor.
ÇÖZÜM: BİRLİKTELİKLERİ GÜÇLENDİRMEK
Özetle tek adam yönetiminin de “güçlendirilmiş” parlamenter sistemin de gençliğin sorunları çözecek bir programı yoktur ve olmayacaktır da. Bu yüzdendir ki yukarıdan aşağıdinlenmeyen talepleri aşağıdan yukarıya örgütlemek gerekir. Gençlik kendi sorunlarını çözmek ve taleplerini kazanabilmek için en küçük talebinden en büyüğüne kadar bir mücadele örmek, kendi siyaset alanlarını oluşturmak zorundadır. Bugün bu taslağa dahi yansıyan “özerk ve demokratik üniversite” talebinden laik eğitim talebine dek yukarıya basıncı yaratan, yaratabilecek olan gençliğin kendi kulüpleri, ÖTK’leri, atölyelerinde, mahallelerinde oluşturdukları bir araya gelme alanlarıdır. Anayasalar da dönemim toplumsal dinamiklerinden ve sınıf güç ilişkilerinden bağımsız oluşturulan, bir masada birilerinin yazdığı kağıtlar değildirler. Bundandır ki gençlik karşılaştığı her sorununun çözümünü ancakörgütlenmesindeki gücüyle, mücadelesi ile orantılı olarak sağlayacaktır.
*https://arastirma.disk.org.tr/?p=7198