Şiddete karşı sesimiz daha gür!
İstanbul Arel Üniversitesi Kadın Çalışmaları Kulübünden genç kadınlar da 25 Kasım sürecinde çeşitli etkinliklerde yan yana geldi, tartıştı, birlikte üretti.
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
İstanbul Arel Üniversitesi Kadın Çalışmaları Kulübünden bir öğrenci
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü geride bırakırken Arel Üniversiteli genç kadınlar da çeşitli etkinliklerde yan yana geldi, tartıştı, birlikte üretti. Kulübümüz 18 Kasım’da 25 Kasım’a yönelik bir panel düzenledi.
Ben biraz kendim nelerden etkilendim, öne çıkan tartışmalar nelerdi onlara değinmek istiyorum. Sevda Karaca’nın konusu olan “Türkiye’de ve Dünyada Kadına Yönelik Artan Şiddet ve Yükselen Kadın Mücadelesinin Dinamikleri” şiddetin sadece Türkiye’de olmadığının altını çizdi. Çünkü kadın bulunduğu her yerde sırf kadın olduğu için şiddetin birçok türüne maruz kalıyor. İş yerinde kahkaha ile güldüğü için patronundan, evde yemeğin tuzu az olduğu için kocasından, otobüste şort giydiği için başka bir adamdan, yana şiddete, tacize, tecavüze maruz kalan kadınlar o kadar kalabalığız ki. Fark ettiyseniz kadınların yaşadıklarının hep bir sebebi oldu “şunun için, bunun için.”
İşte yaşanan bu olaylara dair medyanın nasıl bir algıyı yarattığı konusuna “Eril Medyadan Feminist Medyaya: Ne Yapmalı?” başlıklı sunumuyla Evrim Kepenek açıklık getirdi. Medyada kadınlara yönelik gördüğümüz haberlerin içinde kadınlar olunca neden romantik bir hava katıldığını konuştuk birlikte. Sanki gerçek bir haber, bir insanın hayatını okumuyor da masal okuyormuşuz gibi.
“Adam çok âşık olduğu eşi ile konuşup barışmak için eşinin yanına gidiyor ve konuşma esnasında adam cinnet geçirerek çok âşık olduğu eşini silahı ile öldürüyor.” Tuhaflığa bakar mısınız? Bütün suç kadına kaldı, kadın sinirlendirmeseydi adam cinnet geçirip kadını öldürmeyecekti. Halbuki barışmak için giden adamda silahın ne işi var?
Panel katılımcılarımızdan Eylem Çağdaş’ın konusu olan “LGBTİQ+’lara Yönelik Örtülü Şiddet” özellikle takip edilen konulardan biriydi. Fiziksel şiddetin yanında maruz kalınan örtülü şiddet söz konusu.
Evet kadınlar Türkiye’de, dünyada şiddetle, ölümle, her an bir korku ve tedirginlikle burun buruna yaşıyor. Bu korkuyu, tedirginliği besleyen en büyük etkenlerden biri de yasalar. “İstanbul Sözleşmesi ve 6284” başlıklı sunumunda Esma Çağlak da bu durumu vurguladı.
ŞİDDETE KARŞI YÜRÜMEK İSTEYENLERE POLİS ŞİDDETİ!
Bizimki gibi birçok üniversitede, mahallede, fabrikada yoğun tartışmalarla geçen bu sürecin ardından 25 Kasım günü kadınlar sokağa çıktı. Taksim’de olan yürüyüşün yasaklanması, bunu kabul etmeyen kadınlara uygulanan polis şiddeti genç kadınlar içinde çeşitli kaygıların doğmasına da yol açtı. Alanda yaşanacaklara dair tereddütler, katılımı düşüren bir etkendi. Özellikle yabancı arkadaşlarımızın en büyük endişesi “Alanda yakalanırsak bizi sınır dışarı ederler”di.
Yani kadın olduğumuz bu tür şeylere maruz kaldık ama bunlara çözüm bulma yolumuz da kesildi. Kadın olduğumuz için eşitsizliğe ve şiddete maruz bırakıldığımız bu yaşamda, bu mücadelelerde yasalarca da yalnız bırakılıyoruz. Ama biz kadınlar her geçen gün sesimizi daha gür duyuruyoruz. “Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa!”