Korkularımızı yönetmek değil yok etmek için mücadeleye!
Yaşadıklarımız bizleri korkutuyor, kimi zaman bu korkuyu yönetemediğimiz için kendimize kızıyoruz. Ama yapmamız gereken bu korkuyu yönetmek değil, yok etmenin yollarını aramaktır.

Fotoğraf: MA
İrem TAÇYILDIZ
Gözde TOPUZ
ODTÜ
Üniversitelerdeki genç kadınlar bugün bulundukları her alanda farklı biçimlerle ayrımcılığa veşiddete maruz kalırken bu koşulların karşısında birleşiyor, kadın birliktelikleri veya topluluklar kuruyor, şiddetin karşısında neler yapabileceklerini tartışıyorlar. Üniversitelerde şiddetin nasıl karşımıza çıktığı ve bunların karşısında nasıl mücadele edebileceğimizi, deneyimlerimizi ve taleplerimizi konuşmak üzere Hacettepe Kadın Çalışmaları Topluluğu, Çankaya Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu, Atılım Üniversitesi Kadın Hakları Topluluğu, Bilkent Kadın Çalışmaları Topluluğu ve ODTÜ Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu geçtiğimiz günlerde “Üniversitelerde Şiddet” başlıklı bir etkinlik düzenlendi.
“NEDEN OTOSTOP ÇEKMEK, KARANLIK YOLLARDA YÜRÜMEK ZORUNDAYIZ?”
“Okul içerisindeki ringlere binemeyince karanlıkta korkarak yürüyoruz.”, “ABB’ye okula giderken kullandığımız yolun karanlık olduğunu söyledik, ‘Burayı ışıklandırmayı düşünmüyoruz’şeklinde bir cevap aldık.” Kadınların üniversite içerisinde ulaşıma dair yaşadıkları sorunların listesi uzayıp gidiyor. Üniversiteli kadınlar, ulaşımlarının okul tarafından karşılanmadığı sürece bu şiddete maruz kalacaklarını söylüyor. Ulaşım gibi temel bir hakkın ring ve ışıklandırma yetersizliği gibi nedenlerle güvenli bir şekilde karşılanmamasının kabul edilemeyeceği etkinlikte vurgulanıyor. Ulaşım sorununu tartışırken “Neden otostop çekmek zorunda kalıyoruz?”, “Neden ışıksız yollarda yürümek zorundayız?” gibi soruları da cevapsız bırakmamak gerektiği, ancak bu şekilde sorunlarımızın özünü görüp çözüme ulaşabileceğimiz gerçeği genç kadınlar tarafından vurgulanıyor.
KYK-ÖZEL YURT FARK ETMEDEN KADINLAR ŞİDDETLE KARŞILAŞIYOR!
Ulaşımdan sonra genç kadınların en çok yan yana geldikleri alanlar olan yurtlarda neler yaşandığı konuşuluyor. Kadınlar, KYK-özel yurt fark etmeksizin yurdun içinde şortla gezdiğinde ailesinin aranmasıyla tehdit ediliyorlar. Bir kadın yurdundaki yönetimin, yanındaki erkek yurdu nedeniyle kadınlara çamaşır dahi astırmaması, yurtların kadınların hayatına müdahalesinin boyutunu gözler önüne seriyor. Bu müdahale yalnızca burayla da kalmıyor, yurdun dışına çıkıp bu tahakkümden bir nebze kurtulmak isteyen kadınların döndüklerinde nerede oldukları soruluyor, savunma yazmaları mecbur kılınıyor.
Kadınlar yurtlarda ve hatta hayatlarının her alanında karşılaştıkları bu eşitsizliğe, şiddete karşı bir mücadele alanı olan kadın topluluklarına katılmak istediklerinde ise yurtlardaki baskıcı iklim bunun önüne geçiyor. KYK yurdunda kalan kadınlar mücadele alanlarına katılırlarsa yurttan atılacakları endişesini taşıyorlar. ODTÜ’de yenilenen Yurtlar Yönetmeliği, Temmuz ayında İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı “Üniversitelerde Güvenlik ve Barınma Tedbirleri Genelgesi” de bu endişeyi besliyor ve derinleştiriyor. Ancak bu koşulların karşısında kadınlar mücadelelerine, bulundukları alanlarda en ufak sorunlarını konuşabilmek üzere buluşmaya devam ediyor. Yurtlarda WhatsApp gibi uygulamalarda kurdukları gruplar dahi genç kadınlar için yaşadıklarısorunları paylaştıkları, yardımlaştıkları güvenli bir alan oluşturuyor. Bununla birlikte kadınların bir araya geleceği alanların ne denli büyük bir ihtiyaç olduğu görülüyor.
Bazı üniversitelerde hâlâ bulunmayan, bulunduğu üniversitelerde ise kadınların uzun yıllar boyunca verdiği mücadeleyle kurulan CİTÖB’lerin hâlâ kadınlar açısından güvenilir olup olmadığı tartışılıyor. Genç kadınların bir sorun yaşadıklarında CİTÖB’den önce kadın çalışmaları topluluklarına gelmeleri, kadınların CİTÖB’e olan güvensizliğini, öte yandan toplulukların ise kadınlar için güvenli bir alan oluşturduğunu gösteriyor. Çünkü kadınlar, bir mücadele alanı olan bu topluluklarda söz hakkına ve sorunlarını paylaşabilme imkânına sahip.
KARAR MEKANİZMALARINDA MÜCADELEMİZLE BULUNACAĞIZ!
Üniversiteli kadınlar hayatları hakkında bir durum söz konusu olduğunda akademisyenlerinin sözlerinin okul yönetimi nezdinde daha önemli bir yere oturduğundan söz ediyorlar. Karar mekanizmalarının öğrencilerden çok akademisyenlerden oluşması da öğrencilerinin sözünün ne denli dikkate alınmadığını bizlere gösteriyor. Kadınların bulundukları alanlarda, yurtlarında, bölümlerinde, kampüslerinde söz sahibi olmasının yegâne yolunun yine kadın birliktelikleri kurmak, topluluklar kurmak ve mücadelemizi büyütmek olduğu gerçeği ise gözlerimizin önünde duruyor. ODTÜ’de 3. Yurttaki, Biyolojik ve Beşerî bilimlerdeki, İİBF’teki kadınların bir araya gelerek oluşturdukları birlikteliklerin elde ettikleri kazanımlar bizlere bu gerçeği gösteriyor.
Bugün deneyimlerimizi dahi paylaştığımız alanların gittikçe daraltılmaya çalışıldığını; genelgelerle, yönetmeliklerle kadınların bir araya geldiği alanların sınırlandırıldığını görüyoruz. İşte tam bu sebeple bu alanları yaratmak, yurtlarımızda, bölümlerimizde kadınlarla buluşmakdüne göre daha acil bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor. Kadınlar arasında yapılan kısır günleri, kahvaltılar dahi kadınların deneyimlerini paylaştığı alanlara örnek niteliği taşıyor. Yalnızca sorunlarımızı değil bunların yanında nasıl bir üniversite istediğimizi, taleplerimizi tartışarak bu taleplerden kalkan bir mücadele hattı çizerek ilerlemek bizlere mücadele alanları oluşturacak, kendi hayatımızda söz sahibi olabilmemizi sağlayacaktır.
Yaşadıklarımız, deneyimlerimiz bizleri korkutuyor, kimi zaman bu korkuyu yönetemediğimiz için kendimize kızıyoruz. Ama yapmamız gereken bu korkuyu yönetmek değil, yok etmenin yollarını aramaktır. Bu korkuyu yok etmek de bölümlerimizde, fakültelerimizde, yurtlarımızda bir araya geldiğimiz birliktelikler inşa etmekten geçiyor. Başımıza bir şey geldiğinde bunu paylaşabileceğimiz, bunun karşısında beraber mücadele edebileceğimiz alanları kurmak tek seçeneğimiz.
Evrensel'i Takip Et