Zayıf halkada devrimin romanı: Ve Durgun Akardı Don
Devrim sürecinde akrabalar, aynı köyün insanları karşı karşıya gelir, ölümler yaşanır. Bu sürecin etkilerini Gregor’un yaşadığı sorgulamalar ve çelişkilerle de görürüz.
Kolaj: Evrensel
Fatih POLAT
Her biri bir tuğla kalınlığında dört ciltlik bir roman, okuma alışkanlığı olmayanlar için ilk bakışta ürkütücü gelebilir. Ama edebiyata ve dünyanın başka ülkelerinde önemli tarihsel dönemeçlerin nasıl yaşandığına dair merakınız varsa, kendinizi güvenle Şolohov’un kollarına bırakabilirsiniz. Mihail Aleksandroviç Şolohov (1905-1984) ilk cildini 23 yaşında yazdığı Ve Durgun Akardı Don’daki -Türkçeye ‘Durgun Don’ adıyla da çevrilmiştir- şiirsel betimlemeleri ve destansı anlatımıyla sizi peşinden sürüklemeyi başaracaktır.
Roman, yazarına Lenin Nişanı ve Stalin Ödülü’nü kazandırırken, Şolohov 1965 yılında da Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı.
Tektaş Ağaoğlu çevirisiyle Kor Kitap tarafından yayımlanan baskısının önsözünde Konstantin Fedin, Şolohov’u anlatırken şöyle diyor: “Hangi dönemi anlatıyor olursa olsun, hiçbir zaman, hayatın içinde taşıdığı çelişkileri görmezlikten gelmedi. Eserleri her yönüyle geçmişle geleceğin mücadelesini anlatır. İnsan ister istemez Lev Tolstoy’un gençliğinde benimsediği bir ilkeyi hatırlıyor: Asla, doğrudan ya da dolaylı, yalan söylememek; ve asla, söylenmesi gerekeni atlamamak. Şolohov hiçbir şeyi geçiştirmez; doğru neyse, olduğu gibi yazar.”
Roman bir Kazak ailesi Melekoflar etrafında döner ve çarlığın yıkılışı, Rusya’da iç savaş ile devrim sürecini onların yaşamları, ilişkileri, kültürleri ve geleneklerinin etrafından okura yansıtır. Romanın kahramanı bir Kazak köylü olan Viyeşenskaya’lı Gregor Melehov’dur.Gregor’un gençlik dönemindeki köy yaşantısı, katıldığı 1. Dünya Savaşı sırasında cephede yaşananlar, ardından da çarlığın yıkılışı ve Sovyetler Birliği’nin kuruluş sürecinde Kazakların yaşadıkları güçlü bir kurgu tekniği ile anlatılır.
Romanın ilk ciddinde savaş bütün dehşeti ile yansıtılırken, Gregor’un ailesi, Sahra Ordusu, Dördüncü Bölük Kumandanı Üsteğmen Polkovnikof imzasını taşıyan 18 Eylül 1914 tarihli bir mektup alır. Mektupta oğulları Gregor’un yiğitçe öldüğü belirtilmektir. Köyünde yas ayini düzenlenir ve ardından da yas yemeği verilir. Ancak daha sonra, arkadaşlarının bir Macar süvarisinin saldırısı sonucu atından düştüğünü gördüğü ve kendisinden haber alamadığı Gregor’un ölmediği anlaşılır.
Alay karargahına ulaşmayı başardığında, komutanı, ‘Nerden çıktın sen?’ diye şaşkınlıkla sorar. “Görevimin başına geldim, kumandanım” yanıtını verir Gregor. Alay emirler bildirisine şöyle yazılır: “Gregor Melekof. On İkinci Don Kazak Alayından. Dokuzuncu Hafif Süvari Alayı Kumandanı Yarbay Gustav Gresberg’i kurtardığı için onbaşılığa terfi etmiştir. Dördüncü sınıf Sen Jorj haçı verilmesi önerilmiştir.”
Romanın ilk cildinin sonlarında tanıklık ettiğimiz bu bölümün ardından, ikinci ciltte ise Şubat ve Ekim Devrimleri ile bu sürecin Kazaklar içindeki yansımalarını görürüz. On yıllık bir dönemi kapsayan romanın üçüncü cildinde Yukarı Don Ayaklanması anlatılır.Romanda, aşk, tutku, sadakat ve namus kavramları da güçlü bir biçimde kendisine yer bulur. Gregor, komşuları Stepan’ın karısı Aksinya’ya tutkuyla aşıktır. Bu ‘imkansız’ aşkın duyulmasının ardından Gregor, komşularının kızı Natalya ile evlendirilir. Aşk, tutku ve sadakat kavramları Gregor, Aksinya ve Natalya’nın portreleri üzerinden işlenirken, onların etrafında, bu çetrefilli ilişkilerin yaşandığı Kazak köyünün namus kavramı da tüm bu ilişkilerin etrafında dönüp durur.
DEVRİMİN ZORLU YOLU
Romanda, Rus devrim sürecinin Kazaklar içindeki yansımaları, trajik sonuçların yaşandığı gerçekçi bir dille anlatılır.İşçi ve köylüler açısından o döneme kadarki boyunduruklarından kurtularak özgürleşmeyi vadeden bir devrim bir yandan heyecan vericidir ama ‘mülksüzleştirmeyi’, kolektivizmi esas alan yapısıyla da küçük mülkiyete tutkuyla bağlı köylüler açısından aynı zamanda bir endişe kaynadığıdır. Devrim sürecinde akrabalar, aynı köyün insanları karşı karşıya gelir, ölümler yaşanır. Bu sürecin etkilerini Gregor’un yaşadığı sorgulamalar ve çelişkilerle de görürüz.
Edebiyatın diğer türleri gibi roman da, farklı okurlarda farklı etkiler bırakabilir. Hatta böyle bir roman kişinin çok genç yaşlarda yaptığı okuma ile aradan 30 yıl geçtikten sonra yaptığı okumada da onu farklı bağlamlarda yakalayabilir.
DOKUNMA MESAFESİNDEKİ KAHRAMANLAR
Ve Durgun Akardı Don’un, başka bazı örneklerden ayrılan en belirgin özelliği, ulaşılması zor kahramanlar yaratmakla uğraşmayıp, kahramanlarını bütün çelişkileriyle birlikte bir dokunma mesafesinde okura sunabilmesidir.Karl Marx, sosyalist devrimi sanayileşmiş bir ülkede öngörürken, kapitalizmle birlikte güçlü feodal özellikleri içinde barındıran Rusya’da devrimin gerçekleşmesini anlamak bakımından Lenin’in “Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması” adlı yapıtı kafa açıcıdır. Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasası gereği emperyalist zincirin en zayıf halkasından kopacağına dikkat çeken Lenin, bu teorik yaklaşımı ile kendisinden sonraki sosyalizm mücadeleleri açısından da esin kaynağı olmuştur.
Şolohov, devrimin gerçekleştiği dönemde köylülüğün baskın bir karakter oluşturduğu ve farklı ulusları içinde barındıran Rusya’da, bu ‘zayıf halka’nın zayıflıklarını da bize büyük bir açık yüreklilikle gösterir.Hatta bazı kahramanların sosyalizm adına sergiledikleri tutumların aslında ciddi bir toyluğu içinde barındırdığını düşünmeden edemeyiz.Şolohov, Çernişevski gibi romanda araya girip okura seslenmez ama siz onun yer yer ‘Bu hamlıktır. Sosyalizm adına böyle yapmamak lazım.’ dediğini duyar gibi olursunuz. Konstantin Fedin’in, onun için yaptığı, “Hiçbir zaman, hayatın içinde taşıdığı çelişkileri görmezlikten gelmedi” değerlendirmesi de bu açıdan çok kıymetli.