12 Aralık 2022 04:43

Kentsel adaletsizlik ve konut sorunu

Sorunun en temel sebebi kamu arazilerini bir meta ve sermaye çoğaltım alanı olarak gören serbest piyasa işleyişidir.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Elvin SÖNMEZ GÜLER
Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şube Başkanı

Kent kavramı dinamik gelişen değişen ve dönüşen bir kavramdır. Beklenen süreç ise temel planlama anlayışı üzerinden bu değişimin kamunun her kesiminin yararına olmasıdır. Bilim ve teknik bu anlayışı temel alan çalışmalara imza atmakla sorumludur. Fakat günümüzde bu formülasyon aslında geri dönülemez bir deformasyona uğramıştır.

Plan kararlarının keyfi bir işleyişle her gün delindiği günümüzde yaratılan kentsel tahribat çok küçük bir azınlığa hizmet etmenin dışına çıkamamakta ve kentsel adaletsizlik kavramını ortaya çıkarmaktadır. Kentte yaratılan plan kararları kime ve neye hizmet etmelidir? En temel ihtiyaç olan barınma sorununu çözemeyen delik deşik olmuş planlarla çözüm üretmek mümkün müdür?

Yaşanan ekonomik kriz tüm ülkeyi perişan ederken, İzmir özelinde deprem sonrası yaşanan konut sorunu sıkıntıyı büyüten bir faktör olmuştur. Kent merkezindeki konut sorunu, artan konut fiyatları, hem ev sahiplerini hem kiracıları ama en çok depremzedeleri içinden çıkılması imkânsız sorunlarla baş başa bırakmıştır. Sorun toplumun çıkarlarıyla uyuşmayan, kamunun sağlıklı ve insanca yaşanılabilir alanlarda yaşam hakkını yok sayan sadece belirli gelir düzeyinin üstündeki grupların hakkı olarak gören bir anlayıştır. İlgili idarelerin görevi bu adaletsizliğin altını ateşlemek değil bu yangını söndürmektir. Kamu yararı kavramının yozlaştırılıp içinin boşaltılması algı yönetiminin bu çerçevede sistematik olarak sürdürülmesi konunun diğer acı tarafıdır.

KİMİN NEYE NE KADAR NEREDE İHTİYACI VAR?

İzmir’de konut sorunu kavramına objektif bakabilmek için öncelikle kimin, neye, ne kadar ve nerede ihtiyacı var sorularının cevaplanması gerekmektedir. Konutları bu soruların cevabına göre üretmediğiniz takdirde bugün İzmir’de konut fazlası var iken yok durumuna düşmemiz kaçınılmaz olacaktır. İzmir’de üretilen veya üretilmesi planlanan konutlar ihtiyaca göre yapılmamıştır. Konut üretiminin en temel amacı barınma iken ticari bir meta haline gelmesi bir yere kadar tolere edilebilirken durması gereken noktayı çoktan aşmıştır.

Deprem sonrası barınma sorununu en yıkıcı olarak yaşayan ve yaralarını kendi kendine sarmaya çalışan depremzedeler, depremde yıkılan binaların gecekondu olmadığını, hepsinin bilimsel kurallara göre inşa edildiğini, bu inşaatların yapım aşamasında ilgili kurumlarca ve belediyelerin dönemin yönetmeliklerine göre mühendis ve mimarlarca kontrol edildiğini bilerek hak mücadelelerini sürdürmektedir.

BUCA CEZAEVİ ALANI, KÜLTÜRPARK, İNCİRALTI…

Yerleşim alanlarında yapılan kamusal hizmet hesaplamaları nüfus yoğunluğu ve projeksiyonları üzerinden yapılmalı ve alt yapıya ilişkin kararlar bu doğrultuda verilmelidir. Bu kararlar atlanarak ben yaptım oldu mantığı ile nüfus yoğunluğunu arttıran sosyal donatı, yeşil alan, alt yapı eksiği olan alan kararları asla verilmemelidir. Sosyal devlet anlayışı kimsenin cebinden para çıkmadan düzenli aralıklar ile şehrin yeniden inşa edilmesi anlayışını mümkün olduğunca gerçek kılmaya çalışmaktır.

Buca Cezaevi alanı, Kültürpark, İnciraltı ve benzeri kent merkezinde kalan alanlar ticari meta haline gelen konut kavramına açılacak alanlar değil o bölgede sağlıklı kentleşme için, dirençli kentler oluşturabilmek için sağlıklı yaşam hakkını sağlayabilmek adına can alıcı tampon noktalardır. Kent içine ancak bu şekilde iade edilmeli ya da korunarak geliştirilmelidir.

Deprem ile ilgili 6306-6A maddesinin işletilmesinden, sel baskınını önlemek için orman alanı ilan edilip ağaçlandırılan alanın rezerv alan ilan edilmesine kadar pek çok sorun yaşandı. En önemli soruna ise yanıt bulunamadı. Bu deprem neden bu kadar can aldı, sistemde hata neredeydi, neden bazı evler yıkılırken bazıları ayakta kaldı, bizlerin oturduğu evlerin bir sonraki depremde sağlam çıkacağının garantisi var mı? Neye dayanarak gelecek hayallerimizi ve umutlarımızı yeşerteceğiz?

Konut krizine yanıt olarak kamu arazilerinin satışı ve özelleştirmelerle devletin en önemli müdahale araçlarını yok eden iktidar yetkilileri bugün yeniden kamu kaynaklarını ve arazilerini sosyal konut, arsa ve işyeri gibi adlarla kamunun elinden çıkarmaya çalışmaktadırlar. Sorunun en temel sebebi kamu arazilerini bir meta ve sermaye çoğaltım alanı olarak gören serbest piyasa işleyişidir.

Geldiğimiz noktada konut ve barınma sorununa en hızlı ve kalıcı çözüm vatandaşlara kamu mülkiyetinde sunulacak ucuz kiralık konut hamlesidir. Aksi takdirde, asgari ücretle zor koşullarda yaşayan kitlelerin ismi her ne kadar sosyal konut projesi olsa da bu tip projelerle konuta erişim imkânları bulunmamaktadır.

ÖNCEKİ HABER

Prof. Dr. Kasım Karataş: Mesele sadece istismar değil, çocuklar tarikatlara mahkum ediliyor

SONRAKİ HABER

HDP Hatay İl Örgütü: Açlık ve yoksulluk kaderimiz değil, gasbedilmiş emeğimiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa