Deprem rant imar afları: Kent faillerini arıyor!
Gerek güvenilir konut, gerekse depreme karşı önlem alması gereken sorumlu yöneticilerden önlem almalarını istemekten vazgeçmemeli yaşam hakkımıza sahip çıkmalıyız.
Ramis SAĞLAM
Smyrna Antik Kenti'nde İzmir'in depremselliğini vurgulayan önemli yazıtların günümüze kadar ulaştığı biliniyor. Bu yazıtlar İzmir'in depremselliğinin 2 bin 500 yıllık kayıtlarını bize sunarken, M.S. 551 yılına ait bir yazıtta dönemin İzmir Valisinin kentte deprem sonrası yaptığı desteklerle yeniden ayağa kaldırıldığı gerçeğini de günümüze taşıyor.
Milattan sonra 2020 yılında merkezi Sisam olan AFAD’a göre 6,9 büyüklüğündeki deprem gerçeği bize acımasızca kendisini hatırlattı. Sadece deprem gerçeğini değil aynı zamanda konut krizini/sorununu da hatırlattı.
Ülkemizde, her geçen gün farklı noktalarda, farklı büyüklüklerde meydana gelen depremler, hepimizi tedirgin etmeye devam ediyor. Konuyu farklı açılardan değerlendiren uzmanların kesiştiği ortak nokta ise deprem karşısında “önlemlerin alınmaması” oluyor. Bu durum, insanın en temel haklarından olan “barınma” yani “konut”a ulaşımının engellenmesine de neden oluyor. Bu aşamada sorunun bireysellikten çıkıp toplumsal bir sorun haline geldiği gerçeği karşımıza çıkarıyor.
SORUN GÜVEN OLDUĞU KADAR EKONOMİK
Depremin üzerinden geçen 25 ayın ardından orta ve hafif hasarlı binalarla ilgili ekonomik kayıplar hâlâ çözüm bekliyor. Deprem sonrası artan konut kiraları depremzedeleri 21 metrekarelik konteynırlarda yaşamaya mahkûm ediyor. Bu durumu değerlendiren İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, yapıların güvenliğinden endişe duyulmasının yanı sıra sorunun asıl nedeninin “ekonomik” olduğunu ifade ediyor.
"İMAR AFLARI ADALETSİZ ORTAM YARATIYOR"
1955-2002 yılları arasında 47 yılda 8 kez gündeme gelen imar affı, AKP’nin 20 yıllık iktidarında 9. kez gündeme geldi. İmar aflarıyla yasal hale getirilen kaçak yapılar kentin yükünü arttırırken, kamu arazilerinin “yağmasının” yolunu açtı. Ayatar, “Kent sahiplerine adaletsiz bir ortam yaratıldığı” düşüncesini kamuoyuyla paylaşırken, “barınma hakkının” bir kenara itildiğini, sermaye sahipleri tarafından konut üretimine “yatırım aracı” olarak bakıldığını dile getirdi. Konut rantı iştah kabartıyor, inşaat sektörü sonucu ne olursa olsun daha fazla kâr daha fazla rant istemeye devam ediyor.
"ASLINDA HEPİMİZ SUÇLUYUZ"
Depremin üzerinden geçen süreye rağmen yaraların sarılmadığını vurgulayan Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı Dr. İlker Kahraman, “Devam eden mahkemelerde suçlular aranıyor. Depremde 36’sı çocuk olan 117 vatandaşımızın hayatını kaybetmesinin ardından kamu vicdanı olarak hatanın nerede olduğuna odaklanmadığımızdan, yakınlarını nedensiz kaybedenlerin yanında olamadığımızdan, konuyu yeni konut inşaatları yapımı çerçevesinden çıkaramadığımızdan, benzer hataları şantiye şefliği ve yapı denetim gibi konularda devam ettirdiğimizden hepimiz suçluyuz” diyor.
YAPILANLAR YETERLİ Mİ?
Kahraman, her şantiyeye en az bir şantiye şefi atanmasını ve şantiye şeflerinin düzenli periyotlarla eğitilmesini istediklerini ifade ediyor. Kahraman, “Hiçbir bilgi ve tecrübeye sahip olmayan” kişilerin müteahhit olmasının engellenmesini istediklerini dile getirirken, “Çağdaş kentlerde, plan ile oluşturulmuş ve planın dışına çıkılmamış kentlerde yaşamak istiyoruz” söylemi adeta toplumun sesi oluyor.
“SİSTEME GÜVENMİYORUZ”
Son dönem başta İzmir’de olmak üzere yaşanan depremleri değerlendiren Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Koray Önalan, son depremlerde ortaya çıkan tabloyu şöyle özetliyor: “İnsanlar oturduğu binanın zeminine güvenmiyor, oturduğu eve güvenmiyor ve en acısı, sisteme güvenmiyor” diyor ve ekliyor “21. yüzyılda bunu gidermek zorundayız”.
İzmir özelinde, 2020 yılından sonra planlanan çalışmaları elbette önemsediklerini fakat çok geç kalındığını aktaran Önalan, “10 yıl önce, kentin mikro bölgeleme çalışmalarının vakit geçirmeden yapılmasını söyledik, fakat dinleyen olmadı. Bugüne kadar kentte yapılan münferit çalışmalar, riskli alanları ortaya koymak için yeterliydi. Bu veriler ile iyi bir altlık oluşturulup kent öncelikli yerleşim alanlarına doğru kaydırılabilirdi. Şu anda da, kaynakların büyük bölümü bence bu yönde kullanılmalı, çok zaman kaybettik” ifadesini kullandı.
Sağlıklı bir çevrede güvenli konutlarda barınma hakkı her bireyin anayasal hakkı olduğu bilinen bir gerçek. Son dönemde yoğunlaşarak artan farklı büyüklükteki yeni depremler ve yaşanabilecek deprem simülasyonları hepimizi endişelendirmeye devam ediyor.
Gerek güvenilir konut, gerekse depreme karşı önlem alması gereken sorumlu yöneticilerden önlem almalarını istemekten vazgeçmemeli, yaşam hakkımıza sahip çıkmalıyız.
Evrensel'i Takip Et