12 Aralık 2022 17:24

Bize gençliğimizi unutturdular: Aynı anda atacağımız kulaçlarla kıyıya ulaşabiliriz

Aynı anda çırpacağımız ayaklarımız ve atacağımız kulaçlarla kıyıya ulaşmanın daha kolay ve ulaşılabilir olduğunu göreceğiz.

Görsel: Pikisuperstar/Freepik

Paylaş

Emre GÖKMEN

Son birkaç senedir içerisinde bulunduğumuz koşulların ekonomik, politik, sosyal ve kültürel anlamda dibe vurduğu bir süreçten geçiyoruz. Türkiye gençliği de elbette kötü gidişattan payını alıyor. İzmir’de öğrenci gençlik kesimleri ve işçi işsiz gençler ise bulundukları alanlara göre çeşitli problemlerle karşı karşıya. Yaygın olarak öğrenci gençlik arasında eğitim koşullarının ekonominin girdabında talan edildiği gerçeği hüküm sürüyor.

Üniversitelerde geçtiğimiz yıldan bu yana var olan ve tartışılan sorunların, dile getirilen taleplerin görmezden gelindiğini görüyoruz. Pandeminin etkilerinin hala hissedildiği 2021-2022 eğitim dönemi yarı online yarı yüz yüze eğitim modeliyle oldukça verimsiz geçti. Pandemi süresi boyunca geçen eğitim süreci üniversiteliler nezdinde çoğunluklu olarak “kayıp dönem” olarak görülüyor.

Pandemi kıskacındaki sürecin esas gündemlerinden birisi ise “barınamama” meselesiydi. İzmir üniversite gençliğinin neredeyse yalnızca yüzde 10’unu barındıracak kapasitede yurt bulunuyor. Kiralar bir öğrencinin karşılayabileceği düzeyden çok uzakta. Özel yurtlar ise dudak uçuklatacak cinsten fiyatlar çekiyor. KYK yurtlarının kapasite yetersizliği, hükümetin barınma sorununa dair hiçbir planının olmaması, binlerce öğrencinin evsiz, yurtsuz kalmasına eğitim hayatını durduracak noktaya gelmesine sebep oldu. “Barınamıyoruz” tepki ve eylemleri kapsamında kirada kalan öğrencide, özel yurt ve KYK’da kalan öğrenciler de bu noktada birleşti. Artık barınmak ortak ve büyük bir sorun olarak kabullenilmişti.

YURTLARDA KOŞULLAR DAHA DA KÖTÜLEŞTİ

Fakat tepkiler hala devam ediyor. Yurt koşulları öncesini aratır durumda. Yaz dönemi boyunca hiçbir adım atılmayan yurtlarda yapılan tek şey yatak sayılarının artırılması oldu. Yeni inşa edilen bir iki yurt olsa da ihtiyacı karşılayacak düzeyden oldukça uzak. Yeni yapılan yurtlarda dahi öğrenciler su kesintileriyle, çamaşır yıkayamamakla, yemekhanelerin niteliksiz ve sağlıksız yemekleriyle karşı karşıya. Yani toparlayacak olursak barınma sorunu daha da derinleşmiş, 6 kişilik koğuş odalarda, susuz, yemeksiz, can güvenliği tehlikede, acil durum planlarının olmadığı yurtlar öğrencilere lütuf gibi sunulmuştur. İnsanca barınma koşullarından uzak olan bu duruma öğrenciler tepki gösterse de toplu bir biçimde sorunlar ve talepler etrafında bir araya gelerek koşulları değiştirme, “Ücretsiz ve Nitelikli Barınma” kapsamında bir mücadeleye girişme eğilimleri düşük seyrediyor. Bunun bir sebebi yurttan atılma korkusu olmakla birlikte mücadele edecek örgütlü mekanizmaların zayıflığının da etkileri görülüyor.

Ekonomik kriz, sürekli artan enflasyon oranları ve zamlar öğrencilerin yaşamını esir almış durumda. Eğitim hayatının ekonomiyle kopmaz bağlarını gören gençler bu girdabın içerisinde bir adaya düşmüşçesine yaşam mücadelesi veriyor. Yemeğinden içtiği çaya kahveye, kıyafetinden sosyal kültürel sportif aktivitelerine her şeyden kısarak en minimal düzeyde yaşamaya çalışan gençler, genç olduklarını unuttuklarını söylüyor. Binlerce üniversite öğrencisi İzmir’in çeşitli eğlence merkezleri diyebileceğimiz kafe, bar gibi yerlerde uzun saatler çok düşük ücrete çalışmak zorunda kalıyor. Haliyle eğitimden kopuşa sürüklendikleri bir cenderenin içerisindeler. Üniversite okumanın bu denli zor olduğu koşullarda akademinin geldiği durum eğitimin bilimsel niteliğinin yerle bir edilmesi ve mezun olduktan sonra duyulan gelecek kaygısı öğrencilerin geleceğine dair umutlarını yerle bir ediyor. Yurt dışına gitme eğilimleri tıp fakültelerinde dahi en belirgin eğilimler oldu. Parasız, bilimsel, demokratik eğitim öğrenciler arasında uzak bir köy algısıyla tartışılıyor.

LİSELİ GENÇLİK İÇİNDE EŞİTSİZLİK DERİNLEŞİYOR

Liseli gençlik kesimlerine dönüp baktığımızda ise bir büyük darbeyi de orada görüyoruz. Üniversiteye dair umutların azaldığı, eğitimin niteliğinin dibe vurduğu, bilimsel ve laik bir eğitimin kırıntılarını dahi görmenin zorlaştığı bir müfredatın yanı sıra parası olanın daha iyi eğitim gördüğü, eşitsizliklerin derinleştiği bir darbe. İzmir’de liselilerin aktardıkları ve yakından da görebildiğimiz örnekler ise öğrencilerin okuldan bir beklentisi kalmadığı, bu nedenle açık liseye başvurarak internetten online videolarla çalıştığı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Elbette ekonominin esir aldığı bir diğer gençlik kesimi de lise gençliği. Çoğu öğrencinin okula aç susuz gidip geldiği, çantasında evinde hazırlayıp getirdiği yiyeceği arkadaşlarıyla paylaşarak doymaya çalıştığı, kraker ve ayranın bir menü haline geldiği bir tablodan söz ediyoruz. Okul masraflarının da inadına arttığı, kayıt parası, top parası, fotokopi parası gibi bağışlar adı altında toplanan paralar ise hükümetin eğitime ayırmadığı bütçelerin gençlerin cebinden karşılanması gençleri öfke ve tepkiye sürüklüyor. Okul idarelerine yaptıkları şikayetler ve öneriler ise yanıtsız kalıyor. Meslek liseleri ve MESEM’lerde öğrenciler çarkların arasına yasal kılıflarla itilmeye devam ediyor. İzmir’de henüz 14-15 yaşlarında gençler sanayi sitelerinde, atölyelerde, market zincirlerinde uzun saatler ve düşük ücretlere çalışmaya devam ediyor. Meslek edinme umuduyla girdikleri bu alanlarda sömürünün en çirkin en ağır koşullarıyla karşılaşmaya devam ediyor. Bu oranlar gençlerin gelecek kaygısı ve iş bulma umuduyla orantılı bir biçimde artış gösteriyor.

BELEDİYENİN ÜCRETSİZ ETKİNLİKLERİ NEFES OLUYOR

İzmir’de kültür sanat faaliyetleri kapsamında düzenlenen etkinliklere gençler yoğun bir katılım gösteriyor. Tarkan konserinden tiyatro, film festivallerine kadar gençlerin ana ağırlığını oluşturduğu bu etkinlikler gençlere nefes oluyor. Belediyenin ücretsiz etkinliklerinin ve kapsayıcılığının devam etmesi gençlerin talepleri arasında diyebiliriz.

Sunduğumuz bu karanlık tablo ile gençlerin İzmir’de rahat, kaygısız ve mutlu bir yaşam sürdüğünü elbette söyleyemeyiz. Kendisini Avrupalı gençlerle sık sık karşılaştıran gençler yaptıkları kıyaslarda kendilerini 40-50 yaşlarında hissettiklerini ve gelecekten beklentilerinin çöküşünü sürekli dile getiriyor. Görüştüğümüz, tanıdığımız çokça genç bu sorunlar karşısında sağlam bir psikolojiyi koruyamadıklarını söylüyor. Anti-depresan kullanan genç sayısı her gün daha da artıyor.

BU GİRDAPTAN ÇIKIŞ NASIL MÜMKÜN OLACAK?

Öncelikle yaşadığımız koşulların kabul edilemez olduğunu görmemiz gerekli. Biz bekleyemeyiz. Bizi bu sorunlara mahkûm eden iktidarın da bunu izleyip her mücadelemizde “provokasyona gelmeyin” diyen muhalefetin de sorunları çözüme kavuşturmaya niyeti yok. Biz bugün bir genç olmaktan oldukça uzak yaşarken bize beklememizi söyleyenler de derdimiz dermanı olmayacak. Bu koşullarda insanca yaşamak mümkün değil ve bu sorunlar hepimizin ortak sorunu. Bu nedenle sorunların karşısına koyacağımız taleplerimiz de ortak. Bir yanımızdaki arkadaşımızla dert ortaklığımızı birbirimize güvenerek, mücadele birlikteliğine dönüştürmek en açık reçetemiz. Kampüste, lisede, yurtta ve atölyelerimizde hakkımız olanı elde etmek için taleplerimiz etrafında buluşup, mücadele araçlarımızı ortaya koyup genişletmenin ve kazanana dek sürdürmenin hedefiyle hareket etmekten başka seçeneğimiz yok. Koca bir okyanusta kıyıya ulaşmak için kulaç attıkça battığımızı hissediyoruz fakat bir yanımızda aynı kulacı atan, aynı kıyıya ulaşmak isteyen arkadaşlarımızı görmeliyiz. Aynı anda çırpacağımız ayaklarımız ve atacağımız kulaçlarla kıyıya ulaşmanın daha kolay ve ulaşılabilir olduğunu göreceğiz.

ÖNCEKİ HABER

İşçiler asgari ücreti tartışıyor | Smyrna’dan İzmir’e Kentin Gündemi

SONRAKİ HABER

Tekirdağ'da Serkan K. isimli erkek kızına cinsel saldırıdan tutuklandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa