Asuman Susam: Kültürel iktidarını kuramayan var olanı bozmak için uğraşır
İzmirli şair Asuman Susam: "Festival ve konserlere ilişkin yasaklar ve gerekçeleri demokratik yurttaşlık bilincine sahip hiçbir birey için kabul edilebilir değildir."
Fotoğraf: İzmir Büyükşehir Belediyesi
Dilek OMAKLILAR
Bu yıl Türkiye’nin farklı bölgelerinde sanatsal faaliyetlere, konserlere, festivallere yönelik akla sığmayacak gerekçelerle yasaklamalar getirildi. AKP iktidarının kültürel etkinliklere yönelik bu yasaklamaları elbette yönetim pratiğinden ayrı değil. İzmir özelinde baktığımızda memleketin pek çok yerindeki festival, konser yasaklamalarına rağmen kentin merkezinde ve çevre ilçelerinde birçok konser ve festival etkinlikleri düzenlenirken, geçtiğimiz yıl özellikle “halkı kin ve düşmanlığa” tahrik ettiği gerekçesi ile tutuklanan sonrasında tutukluluğu ev hapsine çevrilen Gülşen’in katılamadığı İzmir konserinin 91. İzmir Enternasyonal Fuarı kapsamında vokal grubu ve orkestrasıyla “Gülşensiz Gülşen Konseri” olarak gerçekleştirilmesi ve İzmir halkının konsere olan ilgisi damga vuran etkinliklerden oldu.
Bunun yanı sıra geçtiğimiz yıl elbette İzmir’in kurtuluşunun 100. Yılı dolayısı ile yine İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve 2 milyon dolayında kişinin katılmasıyla dünya çapında en büyük konserler arasına giren Tarkan konseri, konser sırasında verilen politik mesajlar ile sonrasında yarattığı tartışmalar ile unutulmayacak konserler arasında yerini aldı. Bu baskıcı ve yasakçı iklimde İzmir’deki bu kültür sanat etkinliklerini ve belediyelerin bu alana bakışını İzmirli şair Asuman Susam ile konuştuk.
Sanatçıların giyim kuşamlarının tartışma konusu yapıldığı, birbiri ardına Festival ve konser yasaklarının gündeme geldiği bir dönemde İzmir'deki Tarkan konseri veya Gülşensiz Gülşen konseri gibi örnekleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sorunuza İzmir odağından, hamasetten uzak durarak ve serin düşünerek yanıt aramalı. İzmir’in politik kutuplaşma ortamında sembol değeri taşıdığı bir gerçek. Bu sembolik değer, özellikle Cumhuriyetin kurucu ilkeleri temelinde, ulusalcı reflekslerle çevrelenmiştir. Doğası gereği de bugünkü iktidarın tam karşısında “çağdaş” yaşamın gereklerinin bir nevi temsilcisi, koruyucusu gibi tutum alır. Festival ve konserlere ilişkin yasaklar ve gerekçeleri demokratik yurttaşlık bilincine sahip hiçbir birey için kabul edilebilir değildir. İzmir’de bu, sözünü ettiğim nedenlerle bir kat daha kabul edilemezdir. Yasaklara, iktidarın hesap vermez keyfiliklerine karşı tavır alış, buna karşı çıkış elbette değerlidir; ancak bu değerli tutum gerçekte demokrat yurttaşlığın tüm alanlardaki keyfiliklere, kanunsuzluklara karşı çıkışını, haksızlığa uğrayan tüm grupların sesini, duyuşunu içeren bir tutum mudur, bundan çok emin değilim.
Sorunuzu düşünürken heyecanlı bir diklenişin romantik coşkusunu elbette duyarak ve buna katılarak yanıtlarımı aradım. Buradaki biraz huysuz karamsarlık da benim diklenmem olarak kabul edilsin. “Kültür savaşı” kavramı daha derin düşünmemizi gereksiniyor. Hegemonya kavramıyla ve kitle kültürü ile birlikte. Türkiye İzmir’den ibaret değilse, İzmir’de sembolleşmiş kitlesel politikliğinden başka politik tavır alışlara, grup dinamiklerine de sahipse iktidarın yutmaya çalıştığı tüm sesleri duymak, onun görünmez kılıp silmek istediklerini görmek ve bunlar için de itirazını yüksek sesle söylemek, söyleme olanağını kendinden başkalarına tanımak da bu duruşa dahil olmalı. Siyaset kültürün içinden yükselir, zemini kültürdür. Dünya görüşü ve zihniyet onunla kurulur. Kültürel iktidarını bir türlü kuramayan, var olan iklimi bozmak için uğraşır. Bozguncudur. Buna karşı toplumsal neşe ve itaatsizlik hep iyidir.
Yerel yönetimler bir kentin kültür-sanat alanına ilişkin nasıl projeler üretmeli?
Her şeyden önce kentin bileşenlerinden haberdar olan ve onlarla iş birliğine açık bir belediyecilik anlayışı öncelenmeli ki kentliler bu projeleri sahiplensin kendini yapılanlara ait ve içinde hissetsin. Kentin dinamiklerine öyle vakıf olunsun ki her proje geçirgenlik taşıyarak bir ucundan herkese işe yararlılığıyla dokunsun. Genel hatları, seçili kitlesi belli etkinlik üreticileri değildir belediyeler. Gösteri ve etkinlik fabrikaları da değildir. Eyleme biçimlerini ve anlayışlarını değiştirmeyen bir belediyecilik kentte ve kentlilik anlayışında dönüşüm gerçekleştiremez. İçeren, kapsayan, kuşatıcı bir görev anlayışı gerekli bugün bize. Sürdürülebilirlik ve kendi kendine yeterlilik, var olan potansiyeli uyandırmaya yönelik uzak görülülük, döngüsel kültürel yaklaşımların ve çeşitliliğin farkında, doğa-kültür mirasının ve hafızasının öncelendiği bir anlayış düşünüşe, davranışa yerleştiğinde hayata bu bakışla geçen tüm projeler değerli olacaktır.
İzmir’de yerel yönetimlerin kültür-sanat etkinlikler sizce yeterli mi veya nasıl olmalı?
Yeterlilik nicelikten çok nitel olanın sizde yarattığı doygunluk hissiyle ilişkili. Belediyeler durmaksızın kültür faaliyetindeler, ama kültür kadroları oldukça zayıf. İçerikler zayıf. Bir sirkülasyon var ama ne ne için yapılmakta, kimlere gerçekten bu etkinlikler değmekte orası muamma. Alımlayıcıya ilişkin bir takip yok zaten. Sürdürülebilirliği gözetme de. Bu nedenle kültür üretimine ilişkin kayda değer bir hafıza, bir arşiv okuması, değerlendirilmesi de yok. Buradan kente, kentliliğe dair bir kimlik oluşturmak da doğal olarak zor. Bu nedenle artık kentler hep birbirine benziyor. Kültür ve sanat alanındaki belediye faaliyetleri de öyle.