Mülteciler hak mücadelesiyle sınır dışı tehdidi arasında
Yaşadığı ülkeden kaçarak Türkiye'ye gelen göçmenlerin hak mücadelelerinde yer almaları sınır dışı tehdidi kullanılarak engelleniyor. Uzmanlar keyfi sınır dışının hukuksuzluğuna dikkat çekiyor.
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Nisa Sude DEMİREL
İstanbul
Taksim’deki 25 Kasım eyleminde gözaltına alınan yüzlerce kadın ertesi gün serbest bırakılırken gözaltına alınanlar arasında bulunan 2 göçmen kadın ifade işlemlerinin ardından Selimpaşa Geri Gönderilme Merkezine (GGM) gönderildi. Günlerce GGM’de kalan kadınlar için sınır dışı istendi. Avukatların hukuki müdahaleleri sınır dışı kararını engelledi.
İki kadının GGM’ye gönderilmesi ilk kez karşılaşılan bir durum değil. Daha önce İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için düzenlenen eyleme katılan üç göçmen GGM’ye gönderilmiş, Suriyeli bir göçmen ise Twitter hesabından AKP’nin pandemi politikasını eleştirdiği için sınır dışı edilmişti.
Göç İzleme Derneği’nden Av. Ahmet Baran Çelik, iktidarın göçmenlerin hak arama ve insan hakları eylemlerine katılmasını ve muhalif bir çizgide hareket etmesini engellemek için GGM’leri ve sınır dışı ihtimalini bir tehdit olarak kullandığını söylüyor. Emek Partisi (EMEP) Göç Bürosundan Aysel Ebru Ökten ise “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamaları bu eylem sonrasında onların üzerinde bir sopa olarak kullanılıyor. Bu kadınların bu eyleme katılmış olması onları sınır dışı etmek için kullanılan bir araç. Aslında bakarsan demokratik bir haklarını kullanıyorlar” diyor.
SINIR DIŞI BİR TEHDİT OLARAK KULLANILIYOR
Durumları tartışmalı olan GGM’lerin bir tür tehdit aracı olarak kullanılmasına yönelik Aysel Ebru Ökten “Zaten geri gönderme merkezlerinin kendisi de çok sıkıntılı bir halde. Bu kadınları geri gönderme merkezine aktararak bir gözdağı veriyorlar aslında. Diğer göçmen kadınlara bir şekilde hakkınız ararsanız veya demokratik bir hakkınızı kullanırsanız bu sizin için sınır dışı etme sebebi olur diyorlar. Biz de tabii ki demokratik bir hakkını kullanmak sınır dışı sebebi olamaz diyoruz.” ifadelerini kullanıyor. Ahmet Baran Çelik ise “Suriye gibi savaş olan bir yerden kaçan bir göçmen Suriye’ye ya da İran gibi despotik ve korkunç bir rejime bir kadın geri gönderiliyor veya geri göndermekle tehdit ediliyor fakat maalesef bu yeni bir şey değil.” diyor.
MUĞLAK İFADELERLE SINIR DIŞI
Sınır dışı tehdidinin temelinde ise mevzuatlardaki “Kamu güvenliğini bozma, ülke bütünlüğünü tehdit etme” gibi Çelik’in ifadeleriyle “son derece soyut ve istendiği gibi yorumlanabilecek ifadeler” yatıyor. Bu durumun hukuki olmadığını belirten Çelik, “Bunlar gerçek anlamda hukuki değil tabi ki, ifade ve düşünce özgürlüğünün ihlalidir.” şeklinde ekliyor. Ökten ise “Şunu biliyoruz ki mesela 25 Kasım, dünyanın hiçbir yerinde yasak bir eylemlilik değil, ama Türkiye keyfi uygulamalarla kadınları GGM’ye gönderebiliyor.” sözlerini kullanıyor.
GÖÇMENLERİN HAK ARAMASI ENGELLENMEYE ÇALIŞILIYOR
Tüm bu tehditler ve sınır dışı etme politikalarının arkasında ise göçmenleri hak arama eylemlerinden ve sokak hareketinden uzak tutma çabası var. Bu durumun “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değilseniz ağzınızı açmayın” demek olduğunu söyleyen Ökten “Mülteciler yanlış giden bir şeye itiraz etmesin diye sınır dışı etme sebebi ve sınır dışının kendisi bir tehdit aracı ve sopa olarak kullanılıyor.” diyor. Çelik ise bu uygulamaları “insanları siyasi ve demokratik alandan uzak tutma politikası” olarak tanımlıyor.
Göçmenlere yönelik müdahaleler ise son derece sert. Hak arama eylemlerine karşı iktidarın kendi vatandaşlarına karşı da sert bir tavır sergilediğini söyleyen Çelik, “Bu uygulama ülkesindeki yabancılara ve hele de irtica etmiş insanlara karşı çok daha şiddetli. Göçmen ve mültecilerin herhangi bir hak arama eylemine katılımı tespit edilirse mutlaka gözaltı yapılıyor ve daha sonrasında neredeyse kesin olarak geri gönderme merkezlerine gönderiliyor.” diyor. Ökten de durumu “Türkiye vatandaşları da durumdan etkileniyor, çok ciddi bir şiddetle karşılaşılıyor, işkenceye varan gözaltılar oluyor. Ama bu insanlar gözaltından çıktıktan sonra geri evine gidebiliyor. Göçmenler ise evine değil, belki onun için tehlikeli olabilecek bir yere dönme riskiyle karşı karşıya kalıyor.” sözleriyle açıklıyor.
'İŞ YERLERİNDE KURULAN BAĞLAR ARTIYOR'
Bu tabloda göçmenlerin muhalif bir harekete katılması ise pek çok risk barındırıyor. Ökten bu durum sebebiyle göçmenlerin harekete dahil olamadığını fakat Dünya Mülteciler Günü gibi günlerde veya iş yerlerinde yerli işçilerle kurdukları bağlarla siyasi alana müdahil olduklarını söylüyor ve bu durumun son zamanlarda arttığını gözlemlediklerini söylüyor ve ekliyor: “Bir hak talebi şu anda mültecilere son derece uzak, çünkü yaşadıkları ülkede muhalif bir çizgide olmak bugün sınır dışı edilmeleri için yeterli bir sebep. İş güvenlikleri olmayan, iş kazalarına maruz kaldıkları durumlarda bile sokağa çıkabilecek durumda değiller bunu da geçtiğimiz sene yaşadık. Fakat partiye ya da bazı platformlara ulaşanlar bir şekilde hareket edebiliyor.” Mültecilerin sınır dışı edilme ihtimalinden çekindiği için demokratik eylemlere katılmaya mesafeli durduğunu söyleyen Çelik “Hareketlerde yer alanlar var fakat genelde destek boyutunda bir katılım şeklinde hareket gösteriyorlar. Tepkisel olarak devlete ya da siyasi organlara tepki gösterme konusunda çok rahat değiller tabii.” diyor.
NEFRET SÖYLEMLERİ DURUMU ZORLAŞTIRIYOR
Bu durumun sebepleri arasında kalıcı ve yapıcı çözümler bulmayan iktidar ile göçmenlere yönelik öfke ve önyargıyı körükleyen muhalefet de olduğunu ifade eden Çelik, “Bazı bilgileri çarpıtarak ve bazı yanlış bilgileri yayarak oluşturulan bir tür tahrik var. Mültecilere yönelik bir önyargı ve nefret oluşturuluyor. İnsan hakları alanında bir mücadele vermeye çalışan mülteciler için de durum çok ağır oluyor.” diye ekliyor. Ökten ise göçmenlere yönelik bu önyargının yayılmasının da durumu kötü etkilediğini söylüyor.