13 Aralık 2022 12:53

Mücadeleci sendikal anlayış arayışında Özgörkey ve Marlboro deneyimi

Özgörkey ve Marlboro’da ortaya çıkan sendikal örgütlenme mücadelesi, işçilerin işten atılma dahil tüm baskı ve zorluklara rağmen örgütlenme ihtiyacını ve kararlılığını ortaya koyuyor.

Marlboro İşçileri| Fotoğraf: Pınar Çetinkaya

Paylaş

Ufuktan ÖDEN
DİSK/Gıda-İş Sendikası Ege Bölge Temsilcisi

Torbalı Havzası (Ödemiş-Torbalı-Tire) yaklaşık 25 bin gıda işçisinin çalıştığı bir bölge. Bu havzada büyüklü küçüklü 800’ün üzerinde gıda işletmesi ve fabrika bulunuyor. Birkaç işletme dışında bütün işletmelerde asgari ücret, uzun ve ağır çalışma koşulları söz konusu. Özellikle son bir yıldır hemen tüm temel tüketim ürünlerine yüzde 300’e varan zamların gelmesi, yüzde 180’lere varan enflasyon nedeniyle ücretlerin hızla erimesi, alım gücünün düşmesi işçiler açısından bu havzayı adeta bir işçi cehennemine çevirmiş durumda. Son dönemde Özgörkey Gıda ve Philip Morris (Marlboro) sigara fabrikasında ortaya çıkan sendikal örgütlenme mücadelesi, işçilerin işten atılma dahil tüm baskı ve zorluklara rağmen örgütlenme ihtiyacını ve kararlılığını ortaya koyuyor.

Özgörkey Gıda’da işçiler Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş Sendikası’nda örgütlendikten sonra, beş buçuk yıl toplu sözleşme sürecini beklemek zorunda kaldı. Bu sürecin sonunda işçilerin fikri alınmadan, onayına sunulmadan kapalı kapılar ardında yetkiyi ve sendika aidatını garanti altına almak için imzalanan toplu sözleşme işçilerin tepkisine neden oldu. Toplu sözleşmeden bir ay kadar sonra asgari ücrete yapılan zam sonrası, sendika aidatı kesildikten sonra işçinin eline geçen ücret asgari ücretin altında bir rakam oldu. Bu durum karşısında işçiler; “Biz bunun için mi beş buçuk yıl bekledik? Sendikalı olmasaydık en azından tam asgari ücret alacaktık” diye tepki gösterdi. Durumun düzeltilmesini isteyen ve ek zam talep eden işçiler sendika temsilcileri ve sendikacılardan azar işitti.

Philip Morris (Marlboro) sigara fabrikasında 1200’ü sözleşmeli ve kadrolu, 700’ü Euroserve Hizmet ve İşletmecilik AŞ isimli taşeron firmada olmak üzere toplam 1900 işçi çalışıyor. Taşeronda 18-20 yıldır çalışan işçiler dahi asgari ya da asgari ücretin bir tık üzeri maaşla çalışıyorlar. Hiçbir sosyal hakka sahip olmadan uzun sürelerle ve sürekli fazla mesaiye zorlanarak çalıştırılıyorlar.

HEM PATRONLARA HEM DE UZLAŞMACI SENDİKAL ANLAYIŞA KARŞI MÜCADELE

Her iki fabrikada da yürütülen sendikal örgütlenme mücadelesinde birbirine benzeyen ya da ayrışan yanlar var elbette. Dolayısıyla her iki fabrikada da farklı örgütlenme ve mücadele süreci yaşandı, yaşanıyor. Örneğin; her iki fabrikada da işçilerin DİSK/Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenmeyi tercih etmesinin altında yatan nedeni işçiler, sendikal anlayış olarak açıklıyorlar. Özgörkey Fabrikası’nda Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş Sendikası örgütlü olmasına rağmen işçiler, işçinin söz ve karar sahibi olmadığı, mücadeleyle hak alınabileceği anlayışına sahip olmayan, uzlaşmacı ve bürokratik bir sendikal örgütlenmenin adı “işçi sendikası” olsa da böyle bir sendikanın işçilerin sendikası olamayacağı fikrine varmışlar. Özgörkey işçisi bu durumu şöyle ifade ediyor; “Biz Öz Gıda-İş’te örgütlenmeden önce aramızdan sözcüler seçer, taleplerimizi patron temsilcilerine iletirdik. Birlikte hareket ederek kısmen de olsa bazı haklar elde ederdik. Şimdi sendika olduğu için patron bizi muhatap almıyor. Sendika yöneticilerine taleplerimizi ilettiğimizde de 'yapacak bir şey yok toplu sözleşmeyi bekleyin', 'ek zam istemek yasada yok', 'patronun kasası para dolu da size vermeyi mi bekliyor?' diyorlar. Toplu sözleşme döneminde de bize sormadan, onayımızı almadan, kapalı kapılar ardında sözleşme imzalıyorlar. Yani önceden patrona karşı mücadele ederken şimdi bir de sendikayla uğraşmak zorunda kalıyoruz”.

Sonuç olarak; bu bürokratik, uzlaşmacı sendikal anlayışa tepki olarak, “haklarımız için bizimle birlikte mücadele edecek bir sendikal anlayışa sahip” diye düşünerek sendikamız Gıda-İş’te örgütlenmeye karar verdiler. Kısa sürede Öz Gıda-İş’ten istifa ederek sendikamıza üye olan işçi sayısı Öz Gıda-İş’in iki katına çıktı.

Ortaya çıkan bu durum karşısında bir yandan Özgörkey yöneticilerinin, diğer taraftan Öz Gıda-İş yöneticilerinin baskı ve tehditleri, öncü işçilerin işten atılması, yeni işe alınan işçilerin Öz Gıda-İş Sendikası’na zorla üye yapılarak işe alınması gibi nedenlerin yanı sıra, Öz Gıda-İş yöneticilerinin, “Eksiklerimizin farkındayız. Önümüzdeki ilk toplu sözleşmede durumu telafi edeceğiz” sözü vermesi, temsilci seçimlerinin yapılması, Gıda-İş örgütleyicisi arkadaşların birkaçının temsilci adaylığına ikna edilmesi, ödenmeyen banka promosyonlarının ödenmesi, kısmi ek zamların yapılması ve gerici anti demokratik sendika yasalarına sarılarak ve işçilerin anayasa ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan kazanımlarını yok sayan propagandası örgütlenme çalışmamızın kırılmasına neden oldu. İşçilerin Gıda-İş Sendikamızda örgütlenmesi açısından süreç henüz başarıya ulaşamasa da mücadele süreci işçiler açısından yukarıda saydığımız birtakım hakların kazanılmasıyla sonuçlandı.

TÜM BASKILARA, TEHDİTLERE RAĞMEN İŞÇİLER ÖRGÜTLENMEKTEN VAZGEÇMEDİ

Philip Morris (Marlboro) Sigara Fabrikası’nda da işçiler dayanılmaz kötü çalışma koşulları ve ekonomik, sosyal sorunlardan kurtulma umuduyla bir sendikal örgütlenme arayışına girdiklerini ve yürüttükleri tartışmalarda DİSK/Gıda-İş Sendikası’nı tercih ettiklerini söylüyorlar. İşçiler şöyle anlatıyor; “Bulunduğumuz havzada Özgörkey’de Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş Sendikası var. Dr. Oetker Fabrikası’nda Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası var. Her iki fabrikada da çalışan arkadaşlarımız var. Baktık bu fabrikada çalışan arkadaşlarımız da hem iş koşullarından hem de aldıkları ücretlerden şikayetçiler. Sendikacıların da başlarında adeta patron gibi davrandıklarını anlatıyorlar. Bizler de ülkemizdeki işçilerin hak mücadelesini gözlemlediğimizde içlerinde en mücadeleci sendikanın DİSK olduğunu gördük. Bu nedenle DİSK/Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenmeye karar verdik” diyorlar.

Burada da işçiler bir buçuk ay gibi kısa bir sürede 700 işçinin çalıştığı taşeron Euroserve’de 500’ünü sendikamıza üye yaptılar. Taşeron işçilerinin fabrikada yürüttüğü düzenli propaganda ve sendikal örgütlenmede gösterdikleri başarı, kadrolu işçileri de etkiledi. Bu süreçte 100’ün üzerinde kadrolu işçi de sendikamız DİSK/Gıda-İş’e üye oldu.

Burada sendikal örgütlenmenin açığa çıkmasıyla, Philip Morris ve Euroserve yöneticilerinin sendikadan istifa baskıları ve tehditleri, sürgün cezaları işçileri örgütlenme mücadelesinden alıkoyamadı. Bunun üzerine 130 işçi işten çıkarıldı. Bir o kadar işçi de işten atılmamasına rağmen “idari izinlisiniz” denilerek aylarca fabrikaya sokulmadı, halen sokulmuyor. İşten atılmalar karşısında direniş süreci başladı. Bugün 76. gününe varan Marlboro işçilerinin direnişi ulusal ve uluslararası alanda büyüyerek devam ediyor. 

SINIF SENDİKACILIĞINI ESAS ALAN SENDİKACILIK İÇİN TÜM İŞKOLLARINDA MÜCADELENİN BÜYÜTÜLMESİ ELZEM

Son söz olarak şunları söyleyebiliriz: Ülkemizde işçi sendikalarının örgütlenme düzeyi toplam işçi sayısının yüzde 10’u bile değil. Milyonlarca işçi sendikasız ve iş güvencesinden yoksun olarak çalışıyor. İşçiler genel olarak ortaçağ koşullarında uzun sürelerle ve açlık sınırının çok altında bir asgari ücretle çalışmaya mahkûm edilmiş durumda. Genel olarak bürokratik ve uzlaşmacı sendikal anlayışın hâkim olduğu koşullarda, sendikacıların işçiden kopuk, lüks ve şatafat içindeki yaşamı karşısında, işçilerin dayanılmaz koşullarda yaşamaya mahkûm edilmiş olması, işçilerde sendikal örgütlemeye olan inancı zayıflatıyor. İşçilerin sendikalara şüpheyle yaklaşmasına sebep oluyor.

Oysa 2021 Kasım ayında başlayan ve hemen ülkenin her yerini saran ve on binlerce işçinin (motokurye, kargo, tekstil vb.) iş kollarında sendikasız olmalarına rağmen ya da TPI’da gördüğümüz gibi sendikaya rağmen ekonomik taleplerle yürüttükleri kararlı mücadele ve sonucunda elde edilen kazançlar bize gösteriyor ki, zaten kaybedecek hiçbir şeyi olmayan işçiler işten atılma pahasına mücadele etmeyi göze almış durumdadır. Bugün de Marlboro’da, Eskişehir Yasin Çakır Un Fabrikası’nda, Torbalı Betonstar’da, Pulver Kimya gibi onlarca fabrikada işçiler mücadelelerini kararlılıkla sürdürüyorlar.

Bunu görmek, öncelikli olarak sendikal örgütlenmenin önündeki bütün yasal engelleri ortadan kaldırmayı hedef alan, işçilerin ortak talepleri etrafında birleşik bir hak alma mücadelesine koyulmak, içinde bulunduğumuz örgütsüzlüğü ve dayanılmaz yaşam koşullarını işçi ve emekçiler lehine değiştirecek bir yolun açılmasını sağlayabilecektir. Elbette bu mücadele bürokratik, uzlaşmacı sarı sendikacılık anlayışına karşı verilecek mücadeleden ayrı düşünülemez.

Sendikal örgütlenme ve her türlü hak arama mücadelesinde yerlisi yabancısı tüm patronların azgın saldırısı söz konusu. Sermaye iktidarlarının baskıcı antidemokratik yasalarından, yerel idari amir ve kolluk kuvvetlerinden, mahkemelerine, bütün devlet gücüyle patronların yanında emek düşmanı niteliği de zorlu, kararlı ve birleşik bir sınıf kavgasını zorunlu kılıyor. Burada en büyük engel işçi sınıfının birleşme ve mücadele merkezi olması gereken sendikalara çöreklenen sermaye uzantısı bürokratik sendikacılık anlayışıdır. Bütün bu engelleri aşabilmek için; işçilerin iradesi ve inisiyatifinin hâkim olduğu, işçilerin birliğinden ve üretimden gelen gücüne dayanan, fiili meşru mücadeleyi esas alan, her bakımdan işçiler tarafından denetlenebilen, işçi ücretlerinden yüksek gelire sahip olmayan, sendikanın maddi olanaklarını kendi lüks yaşamları için kullanmayan, sınıf sendikacılığını esas alan sendikacılık için tüm işkollarında mücadelenin büyütülmesi elzemdir.

ÖNCEKİ HABER

Iranian Oil Workers spoke to Evrensel: Political and economic demands converge

SONRAKİ HABER

“Fail bir kez tutuklansaydı, belki de Melike'yi öldürmeye cesaret edemeyecekti”

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa