13 Aralık 2022 14:01
/
Güncelleme: 17:46

Motokurye eyleminde sendikal rekabetin bölücü etkisi

Sendika hakkının tanınması ve düşük ücret dayatmasına son verilmesi gibi taleplerin ön plana çıktığı eylemlerde örgütlü hareket ile önemli kazanımlar da elde ettiler.

Motokurye eyleminde sendikal rekabetin bölücü etkisi

Fotoğraf: Ekin Temmuz Saltık/Evrensel

Emine UYAR
Dilek OMAKLILAR

Türkiye halkının gitgide yoksullaştığı 2022 yılı içinde, yer yer yüzde 10’un bile altına düşen maaş zammı haberleriyle geçimsizliğe itilen motokuryeler hem insanca çalışma koşulları hem de güvenceli bir çalışma için kontak kapattılar. Sendika hakkının tanınması ve düşük ücret dayatmasına son verilmesi gibi taleplerin ön plana çıktığı eylemlerde örgütlü hareket ile önemli kazanımlar da elde ettiler.

Yemeksepeti Banabi işçileri de resmi enflasyonun yüzde 36 dolayında açıklandığı 2022 yılı ocak ayında ücretlerine yüzde 10 dolayında zam yapılacağının söylenmesi üzerine 1 Şubat’ta eyleme geçti.

İki tekerlek üzerinde her an ölümle burun buruna çalışan Yemeksepeti Banabi motokuryeleri aldıkları riskin karşılığının komik bir zam oranı olmaması gerektiğini belirterek, depoların ve şirketin bölge müdürlüğünün önünde çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve insanca bir ücret için günlerce eylem yaptı.

Emeğini arz edenlerle, hizmeti talep eden müşterilerin birbirleri ile eşleştiği ve emeğin sömürüsünün daha da ağırlaştığı dijital platform kapitalizminin özel biçimi olan “Gig ekonomisi” şirketlerinin Türkiye’de önde gelen temsilcileri Yemeksepeti Banabi, Trendyol Go ve Getir gibi şirketler.

İzmir’de düşük zam dayatmasına ve kötü çalışma koşullarına karşı, pembe iş elbiseleri ve motorları ile caddeleri, meydanları dolduran Yemeksepeti Banabi işçileri, 15 gün boyunca özellikle pandemi koşullarının dijital ticareti hızlandırması ve sömürü koşulları nedeni ile kârını katlayan şirketten haklarını talep etti.

Ancak eylemlerin başlaması ile birlikte işçilerin aynı işkolunda örgütlü iki farklı sendika etrafında kümelenmiş olması ve işverenin bu durumu fırsata çevireceği düşüncesi de bir o kadar rahatsız edici oldu.          

SÖMÜRÜNÜN KATMERLİSİ: ESNAF KURYE MODELİ

Nitekim işveren eylemler ile birlikte işçiler üzerinde bir yandan mobbing, sürgün, işten çıkarma ve istifa baskısı uygularken, bir yandan da sendika yetki başvurusuna itiraz edip taşımacılık olan işkolunu ticaret-büro işkolu olarak gösterdi.    

Bununla da yetinmeyen şirket yetkilileri Esnaf kurye modelini dayattı. Esnaf kurye modeli, “kendi işinin patronu ol” gibi kulağa hoş gelebilecek söylemlerle pazarlansa da işçilere şahıs şirketi kurdurarak patronların kendi sorumluluklarından kaçtığı bir model. Kapitalist sömürüyü daha da ağırlaştıran, SGK primi, araç yakıt ve bakım masrafları gibi külfetleri işçiye yükleyen, kaç saat çalışılırsa çalışılsın fazla mesai hakkının, toplu iş sözleşmesi hakkının olmadığı, esnek ve güvencesiz bir çalışma modeli. Tüm masraflar çıktığında kuryenin elinde ancak asgari ücrete denk bir para kalıyor. Kaza geçirdiğinde ise (ki kaza geçirmeyen motokurye yok) asgari ücret bile geçmiyor eline.

Yemeksepeti Banabi işçileri eyleminde ortaya çıkan sendikal bölünmüşlük eylemin başarısızlıkla sonuçlanmasına, bu yenilgi koşulların daha da kötüleşmesine yol açmış durumda. Eylemlerin içinde yer alan bir işçinin söylediği gibi her iki sendikanın da süreci kendi açısından ele alıp ayrı ayrı eylemler örgütleyerek işçileri bölmesi direnişin kaybındaki önemli etkenlerden biri olarak duruyor.

Günümüzde de sınıf mücadelesinin önündeki en önemli engellerden biri durumundaki sendikal rekabetin yerine öncelikle o işyerindeki işçileri birleştirecek ardından diğer örgütlü işçilerle bu birlikteliğin etrafını saracak bir perspektifle hareket etmek, mücadeleden kazanımla çıkmanın da ön koşulunu oluşturuyor.                 

YEMEKSEPETİ İŞÇİSİ: BUNDAN SONRA DAHA ÖRGÜTLÜ OLUNMALI

Eylem sürecine katılan bir işçi, eylemin başarısızlıkla sonuçlanmasında şirketin taleplerine kulaklarını tıkaması kadar sendikadan da bir yanıt alamamalarının da etkili olduğunu dile getiriyor. “Bizim için maddi kayıp oldu. Sonumuz ne olacak diye beklerken patronlar bizden daha dik durdular, daha keskindiler. Biz de parçalanmalar oldu. Oysa o kadar çok sokaklara döküldük daha güçlü olmalıydık” diyor.

Her iki sendikanın da kendi açısından sürece yaklaştığını ve iki sendikanın bu halinin işçiyi etkilediğini belirten işçi, “İzmir’de bir bakıyorsun bir gün biri geliyor diğer gün bir başkası geliyor. Bir gün bakıyorsun biz eylem yapıyoruz onlar Manisa’da. Süreç sıkıntılı geçti. Biz de birlikte bitirme kararı aldık arkadaşlarımızla. İşten çıkmayıp kalanlarda da sıkıntılar sürdü tabii, tutanak tuttular, yerlerini değiştirdiler” diyor.

Eylemlerdeyken eşinin hamile olduğunu hatırlatan işçi, başka bir yerde motokurye olarak çalıştığını belirterek, “12 saat çalışsam da ülke gündemini takip ediyorum. Hemen her yerde işçiler eylemde. Çünkü eziliyoruz, hakkımızı yiyorlar” diyor.

Direnişin ise en güzel yanının birlikte hareket etmeyi öğrenmek olduğunu söyleyen işçi, “Belki biz bir şey yapamadık ama onlar da zarar gördü. Hepimiz için farklı bir deneyimdi. Herkes çoluk çocuğuyla aileleriyle katıldı. Bundan sonra daha kitlesel olmalı; eğer yapılacaksa bir şeyler daha örgütlü olmalı. Ayrıca haklarımızı öğrenmek de güzel bir şeymiş. İşçilerin haklarını öğrenmesi gerekiyor, işçi kanunlarını öğrendik. İyi ki eyleme çıktık. Yine eylem olsa yine yaparım. İşçinin kaybedeceği bir şey yok, bir ay daha kuru ekmek yeriz ama yine çalışırız; patronlar düşünsün” diyerek, sürecin kendisinde yarattığı değişimi dile getiriyor.        

Evrensel'i Takip Et