Aliağa Petro-kimya işçilerinin mücadele deneyimleri
Hangi işletmede olursa olsun gelişebilecek mücadelelerin ortaklaştırılması, dayanışmayı da aşan bir şekilde birleştirilmesi ve hatta havzanın bütününde de bir birliktelik gerekiyor.
Sinan UĞUR
Eren SARAN
Sonuna yaklaştığımız 2022 yılında İzmir’in Aliağa ilçesinde kurulu ve Petrol-İş Sendikasında örgütlü PETKİM ve TÜPRAŞ, işçi hareketi açısından önemli deneyimlere sahne olmakla birlikte, gelecek yıllara devredecek mücadele potansiyeli açısından da öne çıktı. 2008 yılında özelleştirilen PETKİM ve TÜPRAŞ’ın işçileri, kırk-elli yılı bulan mücadele birikimiyle İzmir ve hatta ülkemiz işçi sınıfı hareketinde önemli bir yer edindi. PETKİM ve TÜPRAŞ’a son yıllarda yine Petrol-İş Aliağa şubesinde örgütlenen, Ravago ve Star rafinerisi işyerleri de eklendi ve bu işyerlerinin her biri sektördeki güçlü şirketler olması “hasebiyle” dikkatle izlenmeli.
SOCAR Holding’e bağlı PETKİM’de 2017’de TOMA’lar, ters kelepçeler ve yüksek hakem kurulu tehditleri altında imzalanan üç yıllık sözleşmeyle birlikte bu işyerlerindeki mücadelenin önemli oranda geriletildiği ve baskı altına alındığını belirtebiliriz. Nitekim devamında disiplin soruşturmalarıyla işten atmalar, pandemi döneminde 12 saat çalışmanın uygulanması ve sonrasında kalıcılaştırılmaya çalışılması, emeklilik teşvikleriyle mücadelede deneyimli işçilerin işyerlerinden tasfiye edilmesi gibi gelişmelerle 2022 yılına kadar gelindi. Yine SOCAR Holding’e bağlı bir diğer işyeri olan Star Rafinerisi’nde de PETKİM’de sonuç veren tüm işveren lehine değişiklikler hayata geçirilebildi. Bunun yanı sıra uzmanlar eşliğinde performans sistemine dayalı özel uygulamalar da Star rafinerisi işçilerinin sık karşılaştığı bir baskı unsuru oldu.
İŞVEREN LEHİNE DEĞİŞİKLİKLER HAYATA GEÇTİ
Yine TÜPRAŞ’ta da 2019 yılında Yüksek Hakem eliyle sonlandırılan TİS sürecinin ardından işçiler, vardiya saatlerinde yapılmak istenen değişiklik, mazeret izinlerinin kısıtlanması, pandemi süresince 12 saat çalışmanın uygulanması gibi bir dizi saldırıyla uğraştığı yılları geride bırakırken, son olarak geçtiğimiz Mayıs ayında işten çıkarma listeleriyle de karşı karşıya geldi. Dört rafineriyi kapsayan ve 83 kişilik liste karşısında Petrol-İş Genel Merkezi ve diğer şubeler sadece sayıyı azaltmak için pazarlık yolunu seçerken, Aliağa’da işten atmalar topyekûn reddedilerek mücadele yolu seçildi.
Koç Holding’in geri adım atmaması karşısında Petrol-İş Aliağa şubesinin işyerini terk etmeme eylemini yaptırım gücü olan yöntemlerle (satışların, fazla mesailerin ve bakım çalışmalarının durdurulması gibi) geliştirememesi ve müzakereyi esas alması, müzakerenin sürdürücüsü olan Genel Merkez yönetimine, yalnızlaşan Aliağa Rafinerisinde de eylemi bitirebilmesi için alan yarattı. Çıkışlar engellenemedi ve Aliağa rafinerisinden 14 işçinin işten çıkarılmasıyla eylemler büyük bir moral bozuntusuyla son buldu.
Gerek eylemler sürecinde gerekse de öncesi ve sonrasında yapılan değerlendirmelerde işçiler bu durumdan çıkış yollarını kendi içlerinde, ünitelerinde ve sosyal paylaşım gruplarında tartışıyor. TÜPRAŞ’ta işten atmalar gündeme geldiğinde PETKİM, Star ve Ravago temsilcilerinin ‘saldırı hepimizedir’ diyerek birlikte mücadele yolunu seçmesi, twitter kampanyaları, TÜPRAŞ’ın önüne yapılan yürüyüşler gibi eylemlerle mücadeleyi ortaklaştırması, aslında çıkış yolunu da gösteriyordu. Geçici olarak akamete uğratılan bu birleşik mücadele eğiliminin yeniden ivme kazanması ve kazanımlara yol açabilmesi açısından yılsonu itibariyle başlayan PETKİM, Star Rafinerisi ve Ravago’daki TİS görüşmeleri önem arz ediyor.
TİS SÜRECİ BİRLEŞİK MÜCADE İÇİN ÖNEMLİ
Aliağa’daki petro-kimya tesislerinde rüzgârın yeniden işçiden yana esmesi için; birinci olarak, Ravago dışında grev yasağı kapsamında bulanan bu stratejik işletmelerde, TİS süreçlerinde, hak talepli eylemlerde ya da hak gasblarına yönelik işveren saldırılarında, bütünlüklü bir mücadele hattının izlenmesi gerekiyor. Masa başı müzakerelerden, kitlesel gösterilere, doğrudan üretim ve dağıtım süreçlerini kilitleyen yöntemlere kadar ve esas olarak protestoyu aşarak ne olursa olsun sonuç almayı hedefleyen bir anlayışla hareket edilmesinin gerekliliği işçilerin tartışmalarında da öne çıkıyor. Böylesi bir mücadelenin hayata geçmesi işçi iradesinin varlığını işyeri örgütlenmesiyle ortaya koymasını gerektiriyor. İşçiler, ‘neden bu noktaya geldik ve bu durumu nasıl aşarız’ tartışmasını ‘çıkışı gerçekleştirecek örgütlenmeyi nasıl başarabiliriz?’ sorusuyla ilerletmesi, TİS görüşmeleri öncesinde can alıcı nokta gibi görünüyor.
İkinci olarak, işyeri temsilcilerinin de sıklıkla vurguladığı üzere, hangi işletmede olursa olsun gelişebilecek mücadelelerin ortaklaştırılması, dayanışmayı da aşan bir şekilde birleştirilmesi ve hatta havzanın bütününde de bir birliktelik gerekiyor. Aynı holdinge bağlı ve aynı takvimle sürecek olan PETKİM ve Star Rafinerisi’nde bu birlik zaten doğal bir zorunlulukken, Petrol-İş Aliağa şubesinde örgütlü tüm işçilerin kendi geleceklerini de belirledikleri bir süreç olarak mücadelenin bir parçası olmaları önemli. Alım gücünde tarihte görülmemiş bir hızda gerileme yaşanırken, çok iyi denilebilecek ücret artışları kısa sürede boşa düşerken, krizi fırsata çevirerek kârlarına kâr katan sermaye sahiplerine karşı sürekli bir mücadele halinde olunması da elzem görünüyor.
SENDİKAL BİRLİKLERİN OLUŞTURULMASI ACİL İHTİYAÇ
Bunun için de gerek Aliağa’da gerekse İzmir genelinde sendikal birliklerin oluşturulması, mücadelenin ilerlemesi için acil bir ihtiyaç. Nitekim yakın geçmişte, Petrol-İş Aliağa Şubesinin de yapı taşlarından biri olduğu İzmir Sendikalar Birliği deneyimi önemli bir olanak olarak hafızalarda taze.
Üçüncü ve son olarak, ülke böyle bir ekonomik darboğazdayken, tekelci sermayenin ve bankaların yüzde 800’leri bulan kâr artışı gerçekleştirmeleri, iktidarın politik uygulamalarından bağımsız düşünülemez. Grevleri yasaklayan, sermayeye sürekli teşvikler yağdırırken, ücretlilerin vergi yükünü sürekli artıran iktidar, kimin iktidarı olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koymuştur. İşçiler, toplu sözleşme süreçlerinde dahi, PETKİM ve TÜPRAŞ’ta olduğu gibi sürekli olarak siyasi, hukuki ve polisiye ‘tedbirlerle’ baskı altında olduklarını yaşadıkları onca deneyimlerle öğrenmiş bulunuyorlar. Nitekim, işyeri temsilcileriyle yaptığımız görüşmelerde de bu durum özellikle vurgulanmakta.
Öyleyse, aşılması gereken en önemli eksiklik olarak, sermaye partileri eliyle aramıza sokulan sağcı, solcu, dinci, milliyetçi vb. her türlü ayrımı bir kenara bırakarak emek-sermaye karşıtlığı temelinde emekçilerin birlikteliğini ortaya koymalı, emek yanlısı bir bütçe, emekten yana kanunlar, emekçileri ve halkı önceleyen eğitim, sağlık ve diğer hizmetlerin hayata geçmesi için mücadeleye atılmalıyız. 6 ay sonra yapılacak seçimler, belki ülke tarihimiz açısından çok önemli ama ondan da önemlisi işçi sınıfının talepleri için örgütlü ve birleşik gücünü ortaya koymasıdır. İktidar değişikliği olsa belki ülke biraz rahatlayacak, ama emek düşmanı politikalar, acı reçeteler yine bizleri bekliyor olacak.
Sadece işyerlerimizle sınırlı bir mücadele anlayışına hapsolduğumuz takdirde, rüzgârın yine sermayeden tarafa eseceğini, İzmir’in güneşi patronları ısıtmaya devam ederken, Aliağa’nın poyrazıyla üşümeye devam edeceğimizi en iyi Aliağa Petro-kimya işçileri anlamış görünüyor.
Evrensel'i Takip Et