Sağlık emekçileri mücadelesinde kalıcı birlikler kurulması gerekiyor
Her ne kadar sağlıkta ayrı sendikalarda buluşmuş olsa da emekçiler hükümetin adımları ve git gide etkisini hissettiren kriz koşullarında yine ortak eylemlerde yan yana geldiler.

Fotoğraf: Dilek Omaklılar/Evrensel
Günseli UĞUR
Baran ÖZ
2022 yılı sağlık emekçileri açısından önceki dönemlere göre sorunların yoğunluğunun ve şiddetinin arttığı bir yıl oldu.
Bir yandan pandeminin devam etmesi ama yokmuş gibi uygulamaların sürmesi bir yandan yoksulluğun artması diğer yandan sağlık hizmetinin kalitesinin ve ulaşılabilirliğinin azalması nedenleri ile sağlık çalışanına yönelik şiddetin artması zaten mevcut olan pek çok sorunun katlanarak büyümesine sebep oldu.
Son 20 yılda giderek hızlanan özelleştirme uygulamaları ve performansa dayalı sağlık hizmeti sunulması son dönemde artık sağlık hizmetine ulaşmayı neredeyse imkânsız hale getirdi. Vatandaşlar zaten koruyucu sağlık hizmetlerinden mahrum olmalarının yanı sıra sağlık sorunları yaşadıkları zamanda da doktor randevusu alamaz hale geldiler. Pek çok tanı ve tetkik işlemi için para ödeyerek randevularını bir yıldan 3 aya indirince sevinir hale geldiler. Her zaman olduğu gibi vatandaşın sağlık hizmeti almasına ilişkin yaşanan sorunlar ile sağlık emekçilerinin çalışma alanında yaşadıkları sorunlar birbirleriyle çakıştı. Bu süreçler sağlıkta şiddette ciddi bir artışa yol açtı. En son İstanbul’da güvenlik görevlisi Tuğrul Okudan’ın bıçaklanarak öldürülmesi ve Konya’da Dr. Ekrem Karakaya’nın silahla öldürülmesi şiddettin geldiği boyutu gösterdi.
Sağlık alanındaki mücadele iklimi inişli çıkışlı bir süreç olarak ilerledi. Bu dönemin öne çıkan mücadeleleri, pandemi döneminde ek ödeme eylemleri ile birlikte gelen sendikal hak ve özgürlükler üzerinden baskı ve engellemelere karşı mücadeleler, yükselen enflasyon, iş barışını bozan zam düzenlemeleri ve düşen ücretlere yönelik tepkiler ve sağlıkta itibarsızlaştırma ve şiddete karşı eylemler oldu.
Özellikle Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Hastanesinde ek ödemede eşitlik talebi ile başlayan eylemler sağlık emekçilerine sarı zarfların gittiği, baskıların arttığı bir süreci de beraberinde getirdi. Sağlık emekçilerinin talepleri karşısında git gide daha baskıcı olan üniversite yönetimi pandeminin yıl dönümünde ölen sağlık çalışanları için bir dakikalık saygı duruşunda bulunan SES temsilci ve üyelerini görevden uzaklaştırarak gözdağı vermek isterken devam eden süreçte elde edilen hukuki kazanım sonucu geri adım atmak zorunda kaldı.
2021 yılının son aylarında sağlık işçileri İzmir’deki tüm hastanelerde SES, Sağlık-İş, TTB ve diğer sendikaların katılımı ile vergide ve ek ödemelerde adalet talebi ile alanlara indi, hizmet üretimini durdurdu.
Bu dönemde hükümetin özellikle sağlık emekçilerini bölmek üzere attığı adımlar karşılık buldu. Dönem içinde mesleklere ayrıcalıklı düzenlemeler yaparak sağlık çalışanlarını birbirine düşüren hükümet yeni gelişen ortak mücadelenin alanını daralttı.
Hekim ve hemşire sendikaları önceki dönemde kurulmuş olmakla birlikte etkinlikleri arttı. Bu dönem de ayrı ayrı çağrısı yapılan birçok grev çağrısı amaçladığı etkiyi bulamayarak emekçilerde grev sözcüğüne karşı hayal kırıklığı yarattı.
Her ne kadar sağlıkta ayrı sendikalarda buluşmuş olsa da emekçiler hükümetin adımları ve git gide etkisini hissettiren kriz koşullarında yine ortak eylemlerde yan yana geldiler. Ama hâlâ hükümetin sağlık emekçilerini meslekler üzerinden bölen uygulamaları üzerinden düşmanlık devam ediyor.
Erdoğan’ın 14 Mart Tıp Bayramı arifesinde yurtdışına çıkan hekimlere yönelik söylediği “Giderlerse, gitsinler” söylemi 14 Mart’tan önce de birçok kez dile getirilmiş taleplerin alanlara daha güçlü yansımasına sebep oldu. Büyük G(ö)rev imzalı eylemde İzmir’de Ege, Dokuz Eylül, Katip Çelebi, Buca Seyfi Demirsoy, Çiğli Bölge Hastanesi’nde İzmir Sağlık Platformu imzalı pankartlar ile sağlık emekçileri hükümete tepkisini gösterdi.
Sağlık alanındaki işçiler içinde örgütlü Sağlık-İş Sendikasının örgütlendiği hastanelerde yönetimler tarafından tasfiye edilmek istenmesi de mücadeleyi zayıflatmak açısından başvurulan yöntemlerden.
AKP’nin arka bahçesi durumundaki Öz Sağlık-İş Sendikasının özellikle sağlık işçilerinin işçi komiteleri deneyimi üzerinden örgütlediği DEÜ Hastanesinde rektörlük aracılığı ile örgütlenmesi girişimleri bürokratik sendikacılığı hâkim kılmayı hedefliyor.
Rektörlük, şefler ve AKP teşkilatları aracılığı ile yer değiştirme tehditleri ve para ödülleri ile işçiler üzerinde baskı kurulmasına karşı işçilerin tepkisi bu girişimi engelledi. DEÜ hastanesinde işçilerin sendikada söz sahibi olması ve yıllara yayılan mücadeleleri İzmir’deki birçok sağlık işletmesinde işçilerin örgütlenme ve mücadele etme tutumuna örnek teşkil etti.
Geçtiğimiz 6 Temmuz’da Dr. Ekrem Karakaya’nın bir hasta yakını tarafından katledilmesi sağlık alanında son yıllardaki en büyük eylemliliklerin yaşanmasına sebep oldu. İzmir’in tüm hastanelerinde iş bırakan tüm hastanelerin bahçesinde yüzlerce çalışanın tepkisini dile getirdiği eylemlerin şiarı “Şiddet varsa hizmet yok” oldu.
İzmir il sağlık müdürlüğü önünü dolduran sağlık emekçileri sağlıkta şiddette alınmayan önlemler, devam eden itibarsızlaştırma ve sağlık alanına yönelik saldırılara karşı hükümeti protesto etti. Taleplerini dile getirdi.
Hükümetin bu yoğun eylemlilik dalgası karşısından cevabı ücretlerde geçici iyileştirmeler ve teşvik ödemeleri ile ücret eşitsizliği yaratmak oldu. Tek kalemde ödeme yapılacağı söylenerek ek ödemelerin maaşla aynı gün aynı hesaba yatırılması döner sermaye ödemelerinin teşvik ödemesi adıyla yapılması iyileştirme gibi sunuldu. Sağlık Bakanlığı'na bağlı kurumlar ve YÖK'e bağlı hastaneler arasında farklılıklar oluştu hak kayıpları yaşandı. Ay sonunda eline geçecek parayı bilmeden çalışmaya başlayan sağlık emekçileri bir yandan barınma ulaşım ve temel tüketim maddelerine gelen zamlar, artan vergiler ve eriyen ücretleri ile ciddi bir yoksulluk mücadelesi sürecine girdiler. İzmir’de üniversite hastanelerinde başta asistan doktorlar olmak üzere kamu emekçileri bu duruma sesini çıkarmak için bir kere daha sokağa indi. Bu eylemde de DEÜ yönetimi 15-16 Eylül’de grev yapan asistan doktorlara soruşturma açtı.
İzmir’de sağlık alanında yaşanan tüm bu gelişmelere baktığımızda artan sorunlara sağlık emekçilerinin tepki ve mücadele ile karşılık verdiğini görebiliyoruz. Fakat bu süreklilik kazanmadığı ve meslek bazlı değil, işkolu ve işyeri bazlı bir hareket olarak ortaya çıkmadığı sürece sağlık emekçileri gerçek birliğini sağlayamayacak, üretimden gelen gücünü tam anlamıyla kullanamayacaktır.
Gelişen kriz süreci, emekçilerin mücadelesi önünde artan baskılar, sağlığın halk açısından daha da ulaşılamaz ve paralı geldiği bu süreçte artan sağlıkta şiddet vakaları daha girift bir sürecin ortaya çıkmasına neden olacak. Bu sağlık emekçilerinin kazanımlarını koruması ve ilerletmesi ve hükümetin hedef şaşırtmalarını aşması için mücadelede kalıcı birlikler kurmasının önemini bir kez daha gösteriyor.
SÜRECE DAİR SENDİKACILARIN DEĞERLENDİRMELERİ
Sağlık İş Sendikası Genel Merkez Yöneticisi ve İzmir Şube Başkanı Adem Sarıçoban: Sağlık işçilerinin 1yıllık mücadelesini özetlemek gerekirse, vergide adalet sağlanması, mesleki kodların belirlenmesi, zorunlu emeklilik gibi genel taleplerin yanı sıra işyerlerindeki keyfi uygulamalara, hak gasplarına karşı mücadele ve sağlıkta şiddete karşı mücadele gibi öne çıkan başlıklar mevcut. Bu konuların yanı sıra İzmir’de iki büyük üniversite hastanesi olan Dokuz Eylül ve Ege Üniversitesi Hastanelerinde toplu sözleşme taslakları hazırlama, TİS çalışması, temsilci seçimleri gibi yoğun bir süreçten geçiyoruz.
Ülkedeki krizin yoğunlaştığı bu süreçte insanca yaşamak için bir mücadele içerisinde EYT tartışmaları öne çıkıyor. Bu süreçte 686 KHK’lı işçilerinin en önemli talebi zorunlu emekliliğin olmaması. Çünkü emekliye sevk edilen işçi 4 bin 300 civarında maaş alacak ve geçinmenin imkânsız olduğu koşullara mahkûm edilecek. Yine asgari ücretin tespit süreci ve kamu sözleşmeleri sağlık işçilerinin gündeminde olmaya devamı edecek. Sağlık işçileri olarak tüm bu sorunları çözmenin yolunun işyerlerinde ortak mücadeleden geçtiğini ve birlikte mücadeleden yana olduğumuzu belirtirim.
SES İzmir Şube Eş Başkanı Erkan Batmaz: 2022 yılı boyunca sağlık emekçileri açısından koşullar büyük oranda değişmedi. Vaatler yerine getirilmedi, sağlıkta şiddet azalmadı, angarya ve belirsiz saatler boyunca çalışma sürekli olarak arttı. Ekonomik olarak da dibe gidiş hızlandı. Aynı zamanda vatandaşın sağlık hizmetine ulaşmasının imkânsızlaştığı, parası olanın sağlığa ulaşabildiği bir süreç 2022’de en üst noktaya vardı. Umut tacirliği yapan bir sağlık bakanlığı beyaz reformda teşvik adı altında performans sistemi devam etti. 2023 mücadele açısından ciddi manada yüksek bir yıl olacak. Sağlık emekçilerinin yoksulluk sınırı üzerinde bir ücret aldığı, sağlık hakkının eşit, demokratik ve anadilde bütün vatandaşa sunulduğu ve sağlıkta şiddetin ciddi anlamda gerilediği bir yıl olması amacıyla mücadele edeceğiz. İzmir özelinde baktığımızda Şehir Hastanesi 2023’te açılacak olması önemli bir gündem.
Şehir merkezindeki birçok hastanenin kapanması söz konusu ve ulaşımı, altyapısı ile gerçekten zor bir mevkide bulunan şehir hastanesi İzmir’de sağlık hakkına ulaşımın önündeki engellerden en önemlisi olacak gibi gözüküyor. Şehir hastanelerinin çalışma koşulları açısından da sağlık emekçileri için daha baskıcı, performans dayatmacı bir yapısının olduğu biliniyor. Önümüzdeki dönem taleplerimizin başında kreş hakkı, gece nöbetlerinin çift mesai sayılması önemli taleplerimizden olacak. Bu son günlerde öne çıkan konulardan biri de promosyon. Gizli saklı anlaşmalar ve hesaplar dönmekte bunun yanında ciddi bir algı operasyonu mevcut. Bankalar yüzde 400 kâr ederken “biz promosyonu zor veriyoruz” tavrı var fakat gerçekte emeğimiz üzerinden ciddi kârlar elde ediyorlar. 2022 yılında mücadelemizi sağlıkta şiddete karşı mücadelemiz ciddi etkiler yarattı. Kısmi iyilikler getiren yasa düzenlemesi yetersiz olsa da şiddete karşı hareket alanımızı geliştirdi.
Evrensel'i Takip Et