İşçinin beklentisi yoksulluk sınırının üstünde bir asgari ücret
İşçinin sözünün önemine vurgu yapılan konuşmalarda anladığımız şuydu; işçinin beklentisi yoksulluk sınırın üzerinde asgari ücrettir. Sendika yöneticileri bunu duymak zorundadır.
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Sağlık işçisi
İzmir
Son zamanlarda işçi sohbetlerinin baş konusu asgari ücretin ne kadar olacağı. Sık sık gazetemiz Evrensel’e mektup yazan bir işçi arkadaşım, “Bir şey dikkatimi çekti, yazı yazdığım zaman çok fazla okunmaz diye düşünürdüm. Geçenlerde Çalışma Bakanlığı ve Türk-İş’in açıklamalarında asgari ücret tespiti ve asgari ücretlilerin sorunları ile ilgili sunduğumuz çözüm önerilerimizin telaffuz edildiğini duydum. Artık bizim yazdıklarımızı mı okuyorlar yoksa kendi tespitleri midir bilemiyorum ama çözümün ne olduğunu gayet iyi biliyorlar demek ki” derken, işverenin de asgari ücretin haddinden az ve asgari ücretle çalışan sayısının çok olmasından yakındığını anlattı.
“Demek oluyor ki asgari ücretli çalışanlar ülkenin kanayan yarası. Asgari ücret konusunun büyük bir sorun olduğunun farkındalar ama çözümü için somut adımlar atmıyorlar” diyen başka bir işçi, “Bir ülkenin refah seviyesini o ülkenin asgari ücret alan kişi sayısı ve o asgari ücretle geçiminin yapılabilmesiyle ilişkili olduğunu biliyor muydunuz?” diye sordu.
Yani asgari ücretli vatandaşınız (işçi) ne kadar az ise ve asgari ücret alan kişiler ne kadar rahat geçimini sağlayabiliyorsa o ülkenin refah seviyesi de o kadar yüksektir, diyordu. İki arada bir derede mola saatlerinde hızlıca içilen çay eşliğinde yapılan işçi sohbetleri, kimi zaman yakınmayı içerse de çoğunlukla birbirlerini güçlendiren mücadeleye çağıran özellikte sürmekteydi.
“O zaman bizim ülkemizde refah seviyesi yerlerde demektir. Çünkü bizim işçilerimizin yüzde 75’i asgari ücret alıyor, diğer yüzde 25’lik kısım ise asgari ücret zammından faydalanıyor” diyen bir işçi arkadaşımız da dolar krizi, devalüasyon dönemi derken birkaç ay asgari ücretlinin diğer işçi kesimini solladığını hatırlattı. “Ücret zamları normal işçiye sonradan yansıyor, biz neden söylediklerimizi hep söylemde bırakıyoruz ki anlayamadım. Mesela şöyle bir zorunluluk getirilse asgari ücretli işçinin maaşı altı ay sonra kademeli olarak yükselse” diye tartışma açan işçi, “İşçi o zaman aldığı kıdemin kıymetini daha iyi bilmez mi, daha canla başla çalışmaz mı?” sorusuyla devam etti.
“Çocuğunuzu bir tamirciye 12 yaşında verirseniz 15 yaşında kalfa, 22 yaşında usta, 27 yaşında ustabaşı olur. Ama fabrikalarda ya da kurumlarda öyle olmuyor ne yazık ki. İnsan 15 yıldır hem aynı bölümde hem aynı maaşı alıyor” diyen diğer bir işçi, asgari ücrete ilişkin olarak, “Sendika yetkililerine açlık sınırını hatırlatmak istiyorum ve o kadar kolaysa o belirledikleri rakamlarla gelip 6 ay geçinmelerini rica ediyorum. 6 aydan sonra eğer mikrofonu eline alınca 15 binin altında kalan herkes açlık sınırındadır demezlerse ben bir şey bilmiyorum” sözleriyle bürokrat sendikacıların koltuk sevdalarına işaret etti.
İşçinin sözünün önemine vurgu yapılan konuşmalarda anladığımız şuydu; işçinin beklentisi yoksulluk sınırın üzerinde asgari ücrettir. Sendika yöneticileri bunu duymak zorundadır.